27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrasya Seçeneği’nin sahneye çıkışı

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

ABD, günümüzde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en zayıf dönemini ve Amerikan İç Savaşı’ndan bu yana kendi içindeki en derin parçalanmışlığı yaşamaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla dünyanın tek “süper gücü” konumuna gelen Amerika, aradan üç onyıl bile geçmeden nasıl bu hale geldi?

ÜÇ DÜNYA’ KURAMI

Dünya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce de iki kutuptan büyüktü. ABD ve Sovyetler Birliği kutupları, “Birinci Dünya”yı oluşturmaktaydı. “İkinci Dünya”nın bileşenleri, ABD dışındaki ikincil kapitalist-emperyalist devletlerdi. Bu ülkeler, başta Avrupa olmak üzere birleşerek ABD’ye karşı rekabet güçlerini arttırmaya çalışıyorlardı. “Üçüncü Dünya” ise, bağımsızlık, kurtuluş ve devrim mücadelesi veren ezilen ülkelerden oluşmaktaydı. Üçüncü Dünya’nın dünya ekonomisi içindeki payı küçük, ama siyasal ve ideolojik mücadeledeki yeri büyüktü. Batı toplumları dahil bütün dünyada insanlığın geleceğine ilişkin umutları ayakta tutan “Üçüncü Dünya”nın mücadelesiydi.

EMPERYALİZMİN DİZGİNSİZLEŞMESİ

1980’lere kadar, Sovyetler Birliği ile olan rekabetin yanı sıra, Üçüncü Dünya’nın bağımsızlık, kurtuluş ve devrim mücadelelerinin Batı toplumları üstündeki etkileri, Amerikan emperyalizmini görece dizginleyen etkenlerdi. Dünyanın tek süper gücü haline gelmesi, ABD’nin dizginlerinden boşanmasını beraberinde getirdi. Amerika, yalnızca askeri düzlemde değil, siyasal ve ideolojik düzlemlerde de sonul zafere ulaştığı ve emperyalist sistemin rakipsiz kaldığı yanılsamasına kapıldı. Bu yanılsama, kimilerinin “tarihin sonuna gelindiği”ni ilan etmeleriyle zirvesine ulaştı. ABD, “Yeni Dünya Düzeni”nin efendisi olarak, üretmeden, finansal araçlarla “kupon keserek” dünyanın bütün zenginliklerine el koyma seferberliğine girişti. Emperyalist sistemin asalaklığını son haddine vardırdı.

AMERİKA’NIN HESABA KATMADIĞI ETKEN

ABD’nin gözünde sorun, tarihi sonlandırmayı “kuvveden fiile çıkarmaya” indirgendi. Bu süreç, dünyanın geri kalanında milli devletlerin yıkılmasını ve milletlerin dağıtılmasını gerektirmekteydi. Yugoslavya’nın parçalanması, Afganistan, Irak, Libya, Suriye’ye karşı girişilen “imha saldırıları” bu sürecin sahneye konmasından ibaretti. Ama bu saldırı silsilesi, hedeflenenin tam tersi sonucu verdi. Amerika’nın kayda değer bulmadığı ve kalıntılarının üstünden silindir gibi geçmeye çalıştığı gücün, yani Ezilen Dünya’nın milletlerinin “tarih yapıcısı” olarak mücadele sahnesine çıkmalarına yol açtı. Küresel iktisadi bunalımın patlak vermesinde, emperyalist sistemin asalaklığının dizginsizleşmesinin yanı sıra, Amerika’nın “dünyanın geleceğine yön veren efendi konumu”nun sorgulanır hale gelmesi de belirleyici bir rol oynadı.

ZORUNLULUKLARIN YOL AÇTIĞI KEŞİF

ABD’nin topyekûn saldırısının Ezilen Dünya’nın milletlerine dayattığı zorunluluklar, onların kendi deneyimleri içinde “millet” kavramını yeniden keşfetmelerine yol açtı. Bu milletlerin edilgin toplumsal güçler olmaktan çıkıp, “tarih yapıcısı” güçlere dönüşmesi süreci böylelikle tetiklenmiş oldu. Bu süreç içinde, üretimin merkezi Batı’dan Doğu’ya kaydı. Ezilen Dünya, kendi içinden “üretim ekonomisiyle refahı arttırmanın” temsilcisi haline gelen bir Gelişen Dünya çıkardı. Çin Komünist Partisi, “orta halli bir refah toplumu yaratmanın sosyalizmi yaşatmanın önkoşulu olduğunu” saptayarak, milletin üretim gücünü en yüksek düzeyde açığa çıkarmaya hizmet edecek bir ilişkiler sistemi arayışına girdi. Diğer bir deyişle, onlar da “millet” kavramını yeniden keşfettiler.

Ülkemize olan yansımalarıyla birlikte yaşanmaya devam eden bu süreç, “kul sıkışınca ‘millet’in Hızır gibi yetişmesi” sürecidir. Avrasya, Ezilen-Gelişen Dünya’nın coğrafyasıdır. Bu coğrafyanın mezarını kazmaya çalışan ABD emperyalizmi, kendi “mezar kazıcıları”nın yeniden ve bu kez emperyalist sisteme hayatın her alanında bir alternatif oluşturarak sahneye çıkmalarına yol açmıştır.

AVRASYA MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİMDİR

En önemlisi, bu sahneye çıkış, emperyalist saldırganlığa karşı geçici ve taktik düzlemde bir tepkiden ibaret değildir. İçinden geçmekte olduğumuz dönemin olguları, dünyanın “milli demokratik devrimler ve sosyalizme açılım” çağını yaşamakta olduğuna tanıklık etmektedir. Bu “tanıklık”, aynı zamanda Avrasya’nın milletlerini tarih yapıcısı etkin bir güce dönüştüren özdeneyimin bir yansımasıdır. Milli demokratik devrim programı, Avrasya’nın programıdır. Süreç, bu programın insanlığın ilerlemesi için tarihsel bir öngörü olmaktan çıkıp, Avrasya’ya malolma sürecidir. Bu programın içeriği ve özümsenme süreci üstünde önümüzdeki haftalarda durmaya devam edeceğiz.