Sultan Orhan zamanında Bizans'ta (Doğu Roma) taht kavgaları oluyordu. Kantakuzinus'un yardımına giden Türkler, Bizans'ta büyük bir itibar kazanmışlardı. Saraya serbestçe girip çıkabiliyor, Bizanslılara hakim sıfatını takınıyorlardı.
Osmanlı şehzadeleri babaları ile beraber harbe gittiklerinde destek kuvvetlerini kumanda ederdi.
Osmanlılarda, yeniçerilere silah yapan ve tedarik eden ve bunları nakil vasıtasıyla orduya yetiştiren askeri sınıfa "cebeci" denirdi.
Osmanlılar, Venediklilerle İspanyollar gibi gemilerini çektirmek için "forsa" denilen ve gemilere zincirle çakılı esirler kullanırlardı. Bunlar daha ziyade, Karadeniz sahillerini vururken tutulan Dinyeper Kazakları ile Akdeniz korsanları idi. Kürek cezası bu adetten kalmadır.
Evliya Çelebi'ye göre; Süleymaniye Camisi yapılırken İran Şahı, Kanuni'ye, parası yetmezse satıp tamamlasın diye, bir çekmece elmas yollamış. Padişah ise o elmasları küçük minarelerden sağdakinin taşları arasına koydurtmuş. Buna da cevahir minaresi denmiştir.
At kestanesi ağaçları Fransa'ya 1615'te İstanbul'dan götürülmüştür. Paris bulvarları bunlarla süslüdür.
Sokullu'nun, şehit edildiği zamanki kanlı gömleğini ailesi iki buçuk asır sakladı. Her sene mevlüdü okunup ziyaret edildi. Sonra Karaağaç'taki yalılarıyla birlikte yandı.
Üniversite kütüphanesinde bulunan Fatma Sultan'ın murassa ciltli Kur'an'ının sayfaları gümüştendir.
Lale devrinin en namlı lalecisi Tabak Ata isminde esnaftan fakir bir adamdı. 80 çeşit nefis lale yetiştirmişti ve sarayların bahçelerine soğanlar ondan alınırdı. Bu çiçek sayesinde İstanbul’un en zengin simalarından biri olmuştur.
16. asrın namlı ok atıcı pehlivanlarından Ahmet Ağa 75 yaşlarında iken bir gün okçular başına gelip ok ısmarlamıştı. Esnaf; Pehlivan, ihtiyarladın, sana ok ve yay ne lazım, dediler. O da atını çarşının kapısına sürdü, kapıdaki zincirlere kollarıyla asıldı ve bacaklarını atının karnına sardı. Kollarını kısınca koca atı havaya kaldırarak: “Bazumda azıcık kuvvetim var gibi!” cevabını verdi.
Birleşik Amerika cumhurbaşkanlarından General Grant, II. Abdülhamit zamanında Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Bu zat memleketimize gelmiş ilk ve son Amerika cumhurbaşkanıdır.
Osmanlı padişahları arasında gözlük kullanmış bir kişi vardır, o da son padişah Vahdettin’dir.
İstanbul’daki Hürriyet abidesinin altı bir yer altı mescididir. Bu mescide abidenin kapısından girilir. Hürriyet şehitleri bu mescidin mihrap duvarının arkasında meftundur.
İstanbul'da ilk kahvehane 16. asır ortalarında Tahtakale'de açıldı. Burada okur yazar ve zarif insanlar toplanır, edebi muşahabeler yapar, satranç oynarlardı. Zamanla bunlar fazlalaştı. Fakat işe müdahale edilerek men edildi.
Avrupa'daki fayton denilen arabalar Türkiye'ye II. Mahmut tarafından girmişti.
Evvelce bunlara padişahtan başkası binemezken, padişahın seyahatlerinde yakınları da rahat etsinler diye onlara da müsaade edilmiş ve bir süre sonra herkes binebilmiştir.