15 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Filistin-İsrail meselesinde tarihten günümüze Çin’in tutumu

Çin, Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) resmi davet gönderen ve FKÖ’yü ağırlayan Arap olmayan ilk yabancı ülke oldu. Çin, 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletini ve iki devletli çözümü destekliyor.

Filistin-İsrail meselesinde tarihten günümüze Çin’in tutumu
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, 14 Haziran 2023’te Pekin’de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile görüştü.
A+ A-
ORÇUN GÖKTÜRK / Vatan Partisi Çin Temsilcisi

70 yıldan fazla süren ve bir insanlık dramı olmasının çok ötesinde “vaat edilmiş toprak” ideolojisince şekillenen Siyonist bir örgütlenmenin yıllardır süren işgal ve katliamlarına 8 Ekim sabahı anayurtlarını savunan Filistinliler tarafından “Aksa Tufanı” cevabı geldi. Geçilmez denilen Demir Kubbe aşıldı, işgale karşı meşru direniş hakkını savunan bir halk, sadece Filistinlilere değil ezilen bütün uluslara yeniden umut oldu.

Batı medya organlarında “Şok edici saldırı”, “Netanyahu’nun siyasi kariyerinin sonu”, “ABD’nin İsrail politikası çöktü”, “Büyük istihbarat zafiyeti”, “Kibir ve kendine aşırı güvenin sonu” değerlendirmeleri devam ededursun, bu yazıda meselenin Çin Halk Cumhuriyeti’nin Filistin meselesine tarihten günümüze bakışı ve Çin’in özellikle Batı Asya’da aktif olarak dış politika konseptinde gittiği değişikliğe etkisi açısından bakmaya çalışacağız.

Filistin-İsrail meselesinde tarihten günümüze Çin’in tutumu - Resim : 1

İSRAİL İLE ‘BARIŞ İÇİNDE BİR ARADA YAŞAMAK’ NE KADAR MÜMKÜN?

Aralık 1953’te Çin devriminin önemli simalarından ve dönemin Çin Başbakanı Zhou Enlai (Cou Enlay) Hindistan’dan gelen mevkidaşları ile görüşme sonrası “Barış İçinde Bir Arada Yaşamanın Beş İlkesi”ni dünya kamuoyuna sundu. Başlangıçta Çin ve Hindistan arasında ikili ilişkilere yönelik sunulan bu prensipler, ezilen ulusların ilgisini çekti ve daha sonra “Bağlantısızlar Hareketi”ne yol açacak olan, 1955 yılında Endonezya’nın Bandung kentinde toplanan Asya-Afrika Konferansında aynı şekilde kabul edildi. Böylece Zhou Enlai ve Çin’in sunduğu bu 5 ilke, bir avuç emperyalist dışında dünya halklarının çoğunluğunun benimsediği yeni uluslararası ilişkilerin temelini oluşturan önemli norm haline geldi. Bunun üzerine 1970 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, “Devletler Arasında Dostane İlişkiler ve İşbirliğine İlişkin Uluslararası Hukuk İlkeleri Bildirgesi”ni kabul etmek durumunda kaldı.

Ezilen dünyanın daha eşit ve adil bir dünya arayışı, 21. yüzyılda başta Çin olmak üzere Asya, ülkelerinin yükselişiyle yeni bir aşamaya girdi. Şüphesiz tarih, eskinin mirası ve sorunları üzerinde ilerliyor. Burada ayrıntılı olarak II. Dünya Savaşı’ndan sonra BM müdahalesi ile İsrail’in Filistin topraklarını işgal ederek kurduğu devletin kökeni ve yarattığı sorunlara girmeyeceğiz. Ancak en başta şu soru insanlığın önünde durmaktadır: Onlarca yıldır katliam ideolojisinin “devlet” olduğu bir yapı ile barış içerisinde bir arada yaşamak ne kadar mümkün olacaktır?

Filistin-İsrail meselesinde tarihten günümüze Çin’in tutumu - Resim : 2
Yaser Arafat, Çin ziyaretinde Jiang Zemin ile Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nu selamlıyor.

FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ VE ÇİN

İsrail-Filistin meselesinde Çin’in tutumuna gelecek olursak 1980’lere kadar Çin, Filistin davasını en ön cephede savunan ülkelerin başında geliyordu. Çin, Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) resmi davet gönderen ve FKÖ’yü ağırlayan Arap olmayan ilk yabancı ülke oldu. Çin, örgütü Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi olarak tanıdı ve Pekin’deki ofisine, yabancı büyükelçiliklere tanınan tüm diplomatik ayrıcalıkları tanıdı; bu, örgütün uluslararası konumunun güçlendirilmesine yardımcı oldu. Hatta o dönemki Batı medyasında, Mao döneminde boyunca FKÖ’ye ideolojik ve askeri eğitim verildiği iddiaları yer alıyordu. (1)

FKÖ ve El Fetih temsilcileri 1960’lardan 2000’lerin başına birçok kez Çin devlet yetkilileri ile görüştü. Sadece Yaser Arafat 1964-2001 arası Çin’e 14 kez ziyarette bulundu. Ayrıca uluslararası yayın yapan Peking Review’da çok kez FKÖ ve El Fetih liderliğinin yazıları yayımlandı ve bunlardan birinde Arafat, Çin’i “Devrimimizi destekleme ve onun kararlılığını güçlendirmede en büyük etki sahibi” ifadelerini kullandı.(2)

FKÖ’nün bu dönemde Pekin’de bir irtibat ofisi açtığını da not düşelim.

Filistin-İsrail meselesinde tarihten günümüze Çin’in tutumu - Resim : 3
Arafat’ın 1974’teki ziyaretinde Zhou Enlai ile görüştü.

MAO: İSRAİL VE TAYVAN’I BİZE KARŞI YARATTILAR

FKÖ’nün 1965’teki bir ziyaretinde Mao Zedong şu ünlü cümlelerini kurdu: “Emperyalizm Çin’den ve Araplardan korkuyor. İsrail ve Formoza [Tayvan] emperyalizmin Asya’daki üsleridir. Siz bu büyük kıtanın ön kapısısınız, biz ise arka kapısıyız. İsrail’i sizin için, Formoza’yı da bizim için yarattılar. Batı bizi sevmiyor ve bu gerçeği anlamalıyız. Arapların Batı’ya karşı savaşı İsrail’e karşı savaştır.”(3)

1970’li yıllarda ise SSCB ve Çin ile artan çatışma iklimi içinde bile Çin’in Filistin’e desteği sürdü. Örneğin 1976 yılında BM’nin “Filistin Sorunu” başlıklı oturumunda Çin’in BM’deki ilk daimî temsilcisi Huang Hua şunları vurguladı:

“Çin hükümeti ve halkı, Filistin ve diğer Arap halklarını, ulusal haklarını yeniden kazanmak ve kaybettikleri toprakları geri almak için verdikleri haklı mücadelede her zaman kararlılıkla desteklemiş, İsrail’in Siyonist saldırganlığını kararlılıkla kınamış ve süper güçlerin Ortadoğu’daki çekişme ve yayılmalarına kararlılıkla karşı çıkmıştır.”(4)

Tüm bunlarla beraber Çin halkının da Filistin’e desteği artış gösterdi. Örneğin 15 Mayıs 1965’te ilk kez Filistin Dayanışma Günü gösterileri başladı ve 1971’e kadar her yıl düzenli devam etti. 1978’lerden sonra Mao Zedong ve Zhou Enlai’ın vefatı sonrası ise Çin politika değişikliğine gitti ve İsrail’e karşı daha ılımlı ilişkilere yöneldi. Elbette Mısır lideri Enver Sedat’ın 1977’de İsrail’i ziyaret etmesi, Fez Planı, Mısır-İsrail Barış Antlaşması ve Madrid Konferansı gibi dönemin uluslararası gelişmeleri de Çin’in tutum değişikliğine etki etti. 1989 yılı, Çin dış politikasında Batı Asya’daki bir çatışmaya iki tarafı da göz önünde alarak uluslararası anlamda ilk direkt müdahalesini yaptığı yıl olarak not düşülür. Bu tarihte dönemin Çin Dışişleri Bakanı Qian Qichen (Çien Çiçın) Filistin-İsrail meselesine yönelik 5 maddelik bir barış önerisi açıkladı. Yine de 1992’ye kadar Çin ve İsrail arasında tam anlamıyla diplomatik ilişkiler kurulamadı. 1992 sonrası ise iki ülke karşılıklı büyükelçilik ataması yaparak ikili ilişkileri diplomatik resmiyete kavuşturdu ve bu tarihten sonra İsrail ile Çin başta savunma sanayisi olmak üzere teknolojik ve ekonomik ilişkileri geliştirdi.

YENİ ULUSLARARASI DÜZEN VE FİLİSTİN

ABD’nin 2022 Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde Çin “hem uluslararası düzeni değiştirme niyetinde hem de bunu yapabilecek ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik güce sahip tek devlet” olarak nitelendiriliyor.(5)

Elbette Çin’in Mao sonrası dönemde “dikkat çekmeden ve çatışmadan kaçınarak ekonomik gelişmeye önem veren” dış politika stratejisinin etkileri devam ediyor. Fakat son dönemdeki jeopolitik kırılmalar ve ABD’nin Çin’e yönelik artan düşmanca tutumu, Çin’e de tarihin zorunluluk yasasını hatırlatıyor. Böyle olduğu için 2021’de ABD, Afganistan’dan kaçtıktan sonra Taliban yetkilileri Pekin’deki Büyük Halk Salonu’nda ağırlandı, İran lideri İbrahim Reisi ve Suudi Arabistan Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Xi Jinping ile yüz yüze görüştükten sonra iki ülke dışişleri bakanları Pekin’de bir araya gelerek 7 yıllık askıya alınan diplomatik ilişkilerine yeniden başlama kararı aldılar. Rusya-Ukrayna meselesinde Batı’nın gözünde Çin, Rusya’ya “ekonomik ve diplomatik bir sığınak sağlayan” ve “Rusya’yı kınamaktan kesinkes kaçınarak sorun yaratan” ülke oldu. Çin’in Ukrayna’da savaşı sona erdirmeye yönelik yaptığı 12 maddelik pozisyon belgesi önerisi ise, Rusya’ya toprak kazanımları sağladığı gerekçesiyle Ukrayna ve Batı tarafından eleştirildi. Xi Jinping dönemi şekillenen “Büyük Devlet Diplomasisi” (大国外交) stratejisinin ve Kuşak ve Yol Girişimi’nin tüm bu yukarıda yazdığımız gelişmelerdeki etkisi elbette yadsınamaz. Nitekim 2017’de Mahmud Abbas’ın Pekin ziyaretinde Xi, Çin’in tutumunu tekrar hatırlattı: 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ve iki devletli çözümü desteklenmesi. Xi ayrıca BM’nin 2334 sayılı kararı gereği İsrail’in işgal ettiği bölgelerdeki yeni yerleşim alanı inşalarının durdurulması ve barış görüşmelerinin en kısa sürede başlatılmasını desteklediğini Abbas’la Pekin’de hem 2017’de hem de Haziran 2023’te görüşmesinde yineledi. (6)

Bunun yanında Çin, İsrail ve Filistin’i Kuşak ve Yol Girişimi içerisinde birlikte kalkınma modeli ile çatışmayı bitirmeye yönlendirmeye çalıştı. Ancak İsrail’deki Siyonist rejimi barışa ikna etmek, İran ve Suudi Arabistan’ı bir araya getirmeye hiç benzemiyor. Son gelişmeler ışığında Çin politika yapıcıları da bunu tekrar görüyor olacak ki, pazartesi günü Çin Dışişleri Bakanlığı, Batı’nın beklentisinin aksine HAMAS’ı tek taraflı olarak kınamadı, çözümün bağımsız Filistin’in kurulmasıyla olacağını belirtti. (7)

Evet ABD hegemonyasının gerileyişi ve dünyanın çok kutuplu bir yapıya evrildiği bir dönemin içindeyiz. Fakat ezilen ulusların önünde hâlâ uzun ve çetin bir yol var. Filistin meselesi özel olarak Batı Asya, genel olarak ise dünya jeopolitiğinde Siyonist rejime karşı mücadele ekseninde çözüme varacaktır. Yükselen dünyanın ise anlaması gereken şudur, tıpkı Mao’nun dediği gibi ABD’nin Batı Asya’daki üssü İsrail’in bölgede güç kaybetmesi sadece Filistinlilere değil Doğu Akdeniz’den Güney Çin Denizi’ne Avrasyacı kuvvetlerin elini güçlendirecektir. ABD bunu bildiği için uçak gemilerini bölgeye göndermektedir. Ukrayna bu sebeple İsrail’e tam desteğini açıklamıştır ve İsrail bayrakları Kiev rejiminin kamu binalarına asılmıştır. Tayvan’daki Çin karşıtı ayrılıkçı yönetim de bu sebeple İsrail’in yanında yer aldıklarını söyleyerek HAMAS’ı kınamıştır.(8)

ABD’nin bölgeye yolladığı savaş gemileri sadece Filistin’e değil, Doğu Akdeniz’den başlayarak Hürmüz Boğazı’na ve oradan Güney Çin Denizi’ne kadar gelişen dünya ülkelerini tehdit etmektedir. Gelişen dünyanın da bu ortak tehdide karşı ortak cevap vermesi gerekmektedir.

KAYNAKLAR:

(1)https://www.haaretz.com/israel-news/2019-08-04/ty-article-magazine/.premium/how-china-became-the-palestinians-biggest-ally-in-the-1960s/0000017f-f8f1-d2d5-a9ff-f8fd50cc0000
(2) Aktaran: Harris, L. C. (1977). China’s Relations with the PLO. Journal of Palestine Studies, 7(1), 123–154.
(3) Arab World (Beirut), “Mao Tse-tung Urges Arabs Boycott West,” April 6, 1965. Başka bir kaynak için bkz: John K Cooley, “China and the Palestinians,” Journal of Palestine Studies 1, no. 2 (1972): 21,
(4) https://www.un.org/unispal/document/auto-insert-181423/
(5) https://www.whitehouse.gov/wp-content/uploads/2022/10/Biden-Harris-Administrations-National-Security-Strategy-10.2022.pdf
(6)https://www.fmprc.gov.cn/eng/wjdt_665385/wshd_665389/202306/t20230618_11099414.html
(7)https://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/xwfw_665399/s2510_665401/202310/t20231008_11157299.html
(8) https://www.taipeitimes.com/News/front/archives/2023/10/09/2003807416

Filistin İsrail Çin Hindistan ABD