29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hüseyin Yaltırık Aydınlık’a konuştu-8:Rumeli ağzındaki ‘mori’ bizdeki ‘bre’dir

“Mere. Türk destanlarında var. Mere, Mire diye geçen, şu meşhur Azrail’le güreş tutan Deli Dumrul. Dövüş sırasında, “Mere ne yiğit bir şeymişsin sen” diye mere ifadesi kullanır. Mere Anadolu'da bre diye söyleniyor…”

Hüseyin Yaltırık Aydınlık’a konuştu-8:Rumeli ağzındaki ‘mori’ bizdeki ‘bre’dir

TRT sanatçısı İbrahim Can ile birlikte TRT Halk Müziği sanatçısı, derlemeci, halk bilimci, aynı zamanda İngilizce öğretmeni, Doç. Dr. Hüseyin Yaltırık üstadımızla birlikteliğimiz sürüyor. Anadolu’nun gül kokan türkülerini bize ulaştıran değerli sanatçımız, bu hafta göçlerle birlikte türkülerimizi değişimini, Hatay’da söylenen Balkan türkülerini, eşiyle tanışmasını anlatıyor.

Balkanlar'dan 1924-1950 arası, Elazığ'a, Gaziantep'e, Hakkari'ye yoğun bir şekilde, Samsun-Bafra civarına, Hatay'a da göç var. Buralarda kültürel etkileşime örnekler verebilir misiniz?

Bu konuya iki boyutta bakmak lazım. Bir Anadolu'dayken yerli insanımızın birbiriyle kültürel ilişkileri daha oraya gitmeden, buradaki Karamanoğlu aşiretinin yaşadığı dönemlerdeki kültürel alışverişlerden tutun, ortak türküler, farklı alfabe, fakat aynı din var. Kitabını da çıkardılar, o zamanın türkülerini, o zamanın defterinden yazdılar. Çok ilginçtir. Buradan Selanik’e gidenler, ki onlar da Karamanoğlu aşiretinden, yerli halk ile zaman içerisinde alışveriş yaparken, ağız özellikleri yavaş yavaş değişmeye, bazı kelimeleri almaya, bazı kelimeleri onlara vermeye başlarlar.

ANADOLU’DAN BALKANLARA GÖÇ EDENLER YEREL KÜLTÜRE TESLİM OLMAMIŞ

Genelde göç edenler, çoğu zaman yerli kültüre teslim oluyorlar.

Burada olmadılar. Çünkü Karamanoğlu Mehmet Bey “Bundan böyle bargâhta, dergâhta, meydanda, divanda, halkın içinde, Türk dilinden başka bir dil konuşulmayacaktır” fetvasını verdi. Ama gidilen yerlerde, yerli halkla alışveriş yaparken ağızları değişti. Şimdi Selanik'e giden Karamanoğlu aşiretiyle, Kırcaali'ye giden Karamanoğlu aşireti insanının konuşmalarını al yan yana koy, farklıdır.

İ. Can: 1974 Kıbrıs Çıkarmasından sonra Trabzon'dan on beş bin civarında insan Kıbrıs'a yerleştirildi. Ben oraya konsere gittiğimde beni heyecanla karşılıyorlar. Ama Kıbrıs ağzıyla konuşuyorlar. Ama kendini tanıtırken ben Karadenizliyim, ben Trabzonluyum, Giresunluyum diyor.

TASAVVUFİ HALK MÜZİĞİ KİTABI

Bu bölgenin ağızlarının, Selanik ağzının, Kırcaali ağzının en güzel özelliklerini küçücük bir paragrafla, TRT yayınlarından çıkan, “Tasavvufi Halk Müziği” kitabımda yazdım. O kitapta ağız özelliklerinden bahsederken bir cümle kullandım. “Getir mari börekleri de yiyelim bu ağacın altında” cümle bu. Selanikli kadın diyor ki, “Getir mari bürekleri de

yiyelim bu ağacın altında”. Geçiyoruz Manastıra ya da Üsküp'e, “Getir mori börekleri da yiyelım bu agacin altında” diyor. Geç öteye Kosova'ya gittik, orada da “Getir mori bürekleri da yiyelim bu agacın altında” diyor. Arada çok az farklılıklarla aynı cümle börek bürek oluyor? Çünkü o harfi u harfine, ö harfi de ü harfine dönüşüyor.

Kovalar kuva, ovalar uva oluyor.

Tabi, yürek de ürek oluyor bazı yerlerde.

Daha önemlisi mari, mori, morisi… Bakın Selanik ağızlarında aynı kelime farklı farklı söylenmiş. Kelimenin aslı Mire, Mere. Türk destanlarında var. Mere, Mire diye geçen, şu meşhur Azrail’le güreş tutan Deli Dumrul. Dövüş sırasında, “Mere ne yiğit bir şeymişsin sen” diye mere ifadesi kullanır. Mere Anadolu'da bre diye söyleniyor, çünkü, M, B’ye dönüşür.

Ama Rumeli'de mari, Selanik'te mari. Bulgaristan'da mara, Arnavutlarda mori, adalarda morisi deniyor.

Bu ağız özellikleri aynı kökten bile gelse şehirden şehre değişiyor.

MORİ SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI

Mari, mori kelimesinin anlamı nedir?

Mari bir ünlemdir. Bre, hey demektir. Yalnız burada bir sıkıntı var. Selanik türkülerinde ya da Selanik ağzında konuşmalarda mari kelimesini daha çok kızlara söyleriz, erkeklere söylenmez.

Bir şey daha var. Dizilerde, filmlerde yapılan bir hata bu. Tabii Rumeli ağızlarını bilmedikleri için, o şiveyi çok iyi bilmedikleri için. “Gel bre more buraya” diyor. Tamamen yanlış. Ya bre dersin ya da more. İkisi de aynı çünkü. Orada çuvallıyorlar. Rumeli’nin hiçbir yerinde “Bre More” ikisi birden kullanılmaz. Ya biri ya da diğeri…

HATAY’DA SÖYLENEN

BALKAN TÜRKÜSÜ

Balkan türküleri Hatay'da da söyleniyor.

Evet söyleniyor. Örnekleri var. Lofça nerede, Bulgaristan'da. “Lofça’nın ardı da kaya, aman aman”, Hatay türküsüdür.

“Gül kuruttum” bir nefes aynı zamanda Bektaşi nefesidir. Ümmi Sinan Hazretleri’ne ait olduğu da söylenir, bir başka erenlerden birine ait olduğu da... Uzunca bir şiirdir:

“Seyrimde bir şehre vardım

Gördüm sarayı güldür gül

Sultanının tacı tahtı

Bağı duvarı güldür gül

Gül alırlar gül satarlar

Gülden terazi tutarlar

Gülü gül ile tartarlar

Çarşı pazarı güldür gül

Gülden değirmen döndürür

Anın ile gül öğünür

Akar suyu döner çarkı

Bendi pınarı güldür gül

“Gülden kurulu bir çadır

İçinde nimeti hazır

Kapıcısı İlyas Hızır

Bağı bağbanı güldür, gül

Ümmi Sinan gel vasf eyle

Gül ile bülbül derdini

Meğer bu garip bülbülün

Ah ü figanı güldür gül”

Bu bir Bektaşi nefesi olarak geçer ama iki kıtası bir türkü olarak ortaya konmuş. Çok da güzel.

OKUL ARKADAŞIM

FATMA İLE EVLENDİM

Biraz da özel yaşamınıza girelim. Kısacası eşinizle nasıl tanıştınız, nasıl evlendiniz?

1976 yılıydı... Eskişehir Enstitüsü İngilizce Bölümü’nde okurken karşılaştık ve arkadaş olduk. 3 yıl sonra okul bitiminde 1979 yılında eşim Fatma ile İzmir’de evlendik. Ben o zaman Kırklareli Ticaret Lisesi’nde İngilizce öğretmenliğine başlamıştım. Eş durumundan o da Kırklareli’ne Atatürk Lisesine İngilizce öğretmeni olarak geldi ve oradan başladık.

Görücü usulüyle değil.

Hayır, görücü usulü ile değil. Ayrıca görücü usul evliliklerinin de doğal olduğunu, şartların onu zorladığını kabul ederim. Benimki görücü usulü değildi. Nitekim okulda başlayan bir arkadaşlık idi. Çünkü o Çeşmeli, ben Kuşadası’ndan. Aynı yerlere gelip gidiyoruz. Aynı trenle yolculuk yapıyoruz. Aynı yaştayız, aynı okuldayız, aynı sınıftayız. Böylece arkadaş olduk.

İKİ KIZIM VE İKİ KIZ

TORUNUM VAR

Daha sonra aynı evdesiniz.

Evet, aynı evdeyiz. Sonra da aynı yerde iki kızımız oldu. Yirmi iki yaşında evlendik. İkimiz de çocuktuk. Büyük kızım Feriye, İstanbul’da evlendi, edebiyat öğretmeni.

Küçük kızım Behiye, Dokuz Eylül Üniversitesi Müzikoloji Bölümü’nden mezun. Yüksek lisansını tamamladı. Evli ve eşi de müzikologdur. Şu anda öğretmenlik yapıyor. Büyük kızım Feriye’den ikiz torunumuz var. Kızçeler: Melis ve Merve, her ikisi de İstanbul’da öğrenim görüyor…

Fatma Hanım emekli. Mithat Paşa Endüstri Meslek Lisesi'nde öğretmenlik yaparken 2018 yılında emekli olduk.

Türkünün derleme sürecine kısaca değinebilir misiniz?

Selanik, Drama, Pravuşta (Praveşte) Leftere Köyü’nden 1924 yılında mübadele ile Kuşadası, Güzelçamlı beldesinen taşınan türkülerden biridir. Dedem Hüseyin Mansıracı’dan, annem Bedia Yaltırık’a, ondan da bize intikal etmiş bir halk türküsüdür. Eviç makamında olup, karma usuldedir. Türküyü 1981 yılında, Güzelçamlı’da annemin sesinden kaydettim. Uzun süre usulüne karar veremeden arşivimde tuttum. Zaman zaman tekrar, tekrar dinleyerek, melodik yapısına dokunmadan, küçük esler-suslar ekleyerek düzenli bir usul kalıbına uydurabilir miyim diye bekledim. Bir gün, akşam vakti, Ankara’da TRT misafirhanesinde Avni Anıl ile türküyü usul yönünden kritik ettik. Türkünün üç kıtasında aynı kalıp kusursuzca icra edildiğinden, karma usulden yazılmasına karar verdik.

KURTULUŞU GÖREMEYEN KAHRAMAN POSLU MESTAN EFE’NİN HİKAYESİ

Hüseyin Yaltırık Aydınlık’a konuştu-8:Rumeli ağzındaki ‘mori’ bizdeki ‘bre’dir - Resim : 1

Bozdağ’da Poslu Efe (Postlu Mestan Efe), Sarı Efe (Yüzbaşı Edip), Mürselli İsmail Efe ile Keleş Efe’nin kuvvetleri bulunuyordu. Poslu Mestan Efe, Yunan askerinin İzmir’i işgalinin ertesi günü Birgi’de yapılan toplantıda, Yunan’a karşı koymayı ve bu amaçla kurulacak kuvvetlere komuta etmeyi kabul etmişti. Mürsallılı İsmail Efe, kardeşi Ali ve çocukları Âlim ve Hüseyin Efeler ile birlikte Kuvayı Milliye’ye katılmışlardı.

Poslu Mestan Efe, Ödemiş’in Gerçekli köyünde dünyaya gelmiştir. Çakırcalı Mehmet Efe’nin eski kızanı, Kurtuluş Savaşı’nda süvari müfreze kumandanı, Yunan kuvvetlerine ağır darbeler vurmuş kahramanlarımızdandır. 18 Temmuz 1919 Cuma günü Bozdağ’a gelerek Bozdağ Cephesini kurmuştur. Kurdukları gayr-i nizamî milis birlikleriyle, hem işgalcilerin içeriye doğru hızlı hareket etmemesi için vur-kaç baskınları yapıyorlar, hem de geride Mustafa Kemal ve arkadaşlarına, nizamî ordunun kurulması için zaman kazandırıyorlardı.

20 Temmuz 1919 gece yarısı, Bozdağ eteklerinden Birgi’ye doğru sessiz bir hareket başlamıştı. Düşman baskını haber almış, pusudaydı. Poslu Mestan Efe, Çerkez Hasan Efe, İzmirli İsmail Efe, Genevli Sabri Efe ile kızanlarından oluşan 200 kişilik müfreze, Taşpazarı Mezarlığı tarafından düşmana saldıracaklardı, son hazırlıklarını tamamladılar. Birgi’ye sessizce girdiler ama fazla ilerleyemeden düşman ateşiyle karşılaştılar. Üç saatlik amansız bir çatışmadan sonra, geri çekilmeye karar verdiler.

Bozdağ’a dönüldüğünde, Mestan Efe arkadaşlarına bilgi veriyor;

-Allah’ın izniyle otuza yakın Yunan askerini geberttik! Ancak, biz de sekiz arkadaşımızı şehit verdik, hepsine Allah rahmet eylesin! Rahat uyusunlar, intikamlarını mutlaka alacağız!

Bu arada Yunan Komutanı, Mestan Efe ile işbirliği yapan Nahiye Müdürünü idama çarptırmıştı. Nahiye Müdürünü, dere kenarındaki mezarlığa götürülüp, duvara yaslayarak kurşuna dizmiştir.

Poslu Mehmet Efe, yıllarca Nazilli ve Sarayköy çevresinde dağlarda gezdikten sonra Çakırcalı Mehmet Efe çetesine katılır. Bir süre Çakırca'lıya kızanlık yaptıktan sonra, bir gün pusuya düşürülerek öldürülür.

Kaynaklar, Posluoğlu'nun mertliği ile tanınan ve halk tarafından sevilen bir zeybek olduğunu belirtmektedir. (Aydın İl Yıllığı – 1067 s. 180)

Kıratımın Nalı Yoktur Postlu Efe

Hüseyin Yaltırık Aydınlık’a konuştu-8:Rumeli ağzındaki ‘mori’ bizdeki ‘bre’dir - Resim : 2

Hüseyin Yaltırık Aydınlık’a konuştu-8:Rumeli ağzındaki ‘mori’ bizdeki ‘bre’dir - Resim : 3

Kıratımın nalı yoktur

Torbasında yemi çoktur

Bize derler poslu efesi

Başımızda amir yoktur

Kıratımın saçakları

Çamur olmuş bacakları

Düşmanlara teslim olmuş

Efelerin alçakları

Kıratımın nalı ince

Ölüyorum görmeyince

Teslim etmem gümüş de saplı martinimi

Postlu efem gelmeyince

Açıklama: Postlu Efe (Postlu Mestan Efe), Aslen Ödemiş/Gerçeklili olup, Kurtuluş Savaşında Ödemiş Bozdağ Cephesi'ni kurmuştur.

Yöresi: İzmir-Ödemiş
Kaynak Kişi: Hüseyin Fil
Derleyen: Hüseyin Yaltırık
Notaya Alan: Nihat Kaya
Makamsal Dizi: Gülizar
Türü: Yiğitlik-Kahramanlık
Ses Genişliği: 7 Ses

Yöresi: Rumeli

Kaynak Kişi: Bedia Yaltırık

Derleyen ve Notaya Alan:

Hüseyin Yaltırık

Makamsal Dizi: Evic

Türü: Aşk-Sevda

Ses Genişliği: 10 Ses

Hüseyin Yaltırık Aydınlık’a konuştu-8:Rumeli ağzındaki ‘mori’ bizdeki ‘bre’dir - Resim : 4

Hüseyin Yaltırık Aydınlık’a konuştu-8:Rumeli ağzındaki ‘mori’ bizdeki ‘bre’dir - Resim : 5

Kendim Ettim Kendim Buldum

Kendim ettim kendim buldum

Dövüneyim taş ile (Aman)

Yar sineme yare açtı

Bir çift kalem kaş ile

Çek efendim hançerini

Dayler taşlar areler (Aman)

Gül gibi yardan ayrıldım

Ko giyeyim kareler

Yar oturmuş hançer ile

Sinesini yareler (Aman)

Gül gibi yardan ayrıldım

Ko giyeyim kareler

Türkü hüseyin yaltırık