18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Koronovirüsü sürekli konuşmak zararlı

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Psikoloji Programı Öğretim Üyesi Nebi Sümer 'Koronavirüs Kaygısı'nın ciddi boyutlarda olduğunu, sürekli koronavirüsü konuşmanın zararlı sonuçlar doğurabileceğini söyledi.

Koronovirüsü sürekli konuşmak zararlı
A+ A-
AYDINLIK / ANKARA

Nebi Sümer 'Koronavirüs Kaygısı' konusunda yaptığı açıklamada, salgın hastalıkların, özellikle yeni koronavirüs gibi tedavisine ilişkin henüz kesin bilginin olmadığı pandemilerin, belirsizlik nedeniyle doğal olarak toplumda yaygın korkuya, kaygıya ve endişeye yol açtığını belirtti. Sümer, bu durumun normal olduğunu anlattı:

Küresel Koronavirüs salgını, farkında olmadan güvencesi altında yaşadığımız kontrol duygumuzu ve geleceğin öngörülebilir olduğuna dair inancımızı sarsarak kaygımızı depreştirdi, tahammül sınırlarımızı zorlayan bir belirsizlik yarattı. Bir de işin içine kaygıya yatkınlık, takıntılı olma, mükemmeliyetçilik, belirsizliğe katlanamamak gibi bireysel farklılıklarımız girince, bazılarımız bu kaygıyı neredeyse panik düzeyinde yaşamaya başladı. Semptom göstermeyenlerin taşıyıcı olması ve başkalarına bulaştırma riski de çok büyük bir kaygı kaynağı olmaya başladı. Diğer bir deyişle, kontrol edilemeyen yüksek kaygı, tehlike algısı eşiğini düşürür ve normalde yapmadığımız şeyleri yapmaya başlarız. Yaşadığımız salgında her şeyden şüphelenmemiz, her öksürüğü, hapşırmayı virüse bağlamamız, nötr durumları bile adeta bir felaket gibi yorumlamamız işte bu yüzdendir.”

'BİLMEK EGEMEN OLMAKTIR'

Sümer, böylesi bir tehditten kaynaklanan yüksek kaygıyla ve stresle baş etmek için öncelikle kontrol duygusunu güçlendirecek ve belirsizliği azaltacak adımların atılması gerektiğini vurguladı: “Güvenilir bilgi kaynakları tarafından sağlanacak nesnel, somut, saydam, yol gösterici bilgi ve buna eşlik eden sosyal destek, en önemli baş etme silahımızdır. Aydınlanma dönemini başlatan düşünürlerin söylediği gibi ‘bilmek egemen olmaktır'. Ne olup bittiğinin doğru anlatılması, anlaşılması, belirsizliği azaltır."

Virüsle mücadelede sosyal izolasyon, sokağa çıkma sınırlamaları ve karantina aşamalarının birçok psikolojik sorunu tetikleyebildiğini ifade eden Sümer şunları söyledi:

Bu mücadelenin Bilim Kurulu inisiyatifinde başlatılması (güvenilir kaynaktan bilgi aktarma bakımından) çok doğru bir adımdır. Korkutmaya dayanmayan, kişinin yetkinlik duygusunu güçlendiren, soruna ilişkin çözüm yollarını gösteren, umut veren, ikna edici bilgi, hem sağlık önlemlerine uyumu kolaylaştırır hem de psikolojik destek sağlayarak kaygıyı yatıştırır. Günlük rutini etkileyecek düzeyde sürekli koronavirüs hakkında okumak, konuşmak ve saplantılı şekilde ilgili haberleri izlemek doğru bir baş etme yöntemi değildir. Hatta zararlı bile olabilir. Edinilen bilgiyle yeni koşullara uygun olarak günü planlamak, yeni rutinler oluşturmak ve uyumu kolaylaştırıcı düzenlemeler yapmak gerekir. Güven, başkasına güven, zaten hem kişiler için en önemli psikolojik özkaynaktır, hem de toplumlar için en kıymetli sosyal sermayedir.

'BEYAZ AYI' DENEYİ

Sümer, meşgalesiz olmanın ve kaygının kaynağına odaklanmanın, öz farkındalığı gereksiz yere artırarak kaygıyı pekiştireceğine dikkat çekti: “Çoğumuz ‘beyaz ayı’ deneyini duymuştur. Deneklere ‘beyaz ayıyı hiç aklına getirmeden bu işlemi yap’ derseniz, dikkatlerini beyaz ayıdan koparamaz, bunu akıldan çıkaramazlar. Bir duyguyu, düşünceyi bilinçli olarak sürekli bastırmaya çalışanlar hep o duygunun, düşüncenin etkisi altında kalırlar. Virüsten korunmak için sürekli 'elimi ağzıma götürmemem, yüzüme dokunmamam lazım' diye düşünenlerin hep yüzü kaşınır! Ama bu bilgiyi öğrendikten sonra dikkatini başka işlere yönlendirenler muhtemelen daha az yüzüne dokunur.

Koronavirüs Kovid-19 Salgın konuşma iletişim