07 Ekim 2024 Pazartesi
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Nâzım kendi portresini nasıl tiye aldı?

Evet, hiç hem de hiç benzemiyor! Portredeki yüz uzunca, benimkisi biraz yuvarlak. Portrede saçlar uzun. Benimkiler ise değil. Buna ne denir? Çene mi?

Nâzım kendi portresini nasıl tiye aldı?
A+ A-

Dr. Mehmet PERİNÇEK
[email protected]


Abhaz kökenli Sovyet yazar Georgiy Gulia (1913-1989), arkadaşlarının ateşli bir şekilde heyecanla anlattıkları ilginç hikâyeleri yazıya aktarma kararı almıştır. Genel olarak bu hikâyeler anlatıldıktan sonra konu, bambaşka bir yere varmakta ve bu olaylar, yazıya geçirilmeyince de unutulup gitmektedir. Gulia’nın bu kararı vermesinin esas sebebi budur. Sovyet yazarın ifadesiyle bu kısa hikâyeler üzerinden bunları anlatanlarla ilgili bir genelleme yapmak doğru olmayacaktır. Bunlar, onlar için karakteristik olabilse de hepi topu tuvale atılmış birer fırça darbesidir.

Gulia, arkadaşı olan Sovyetler’in önemli aydınları tarafından anlatılmış ve kendisinin derlediği bu hikâyeleri, SSCB Yazarlar Birliği’nin aylık yayın organı edebiyat-sanat, toplum-siyaset dergisi “Znamya”nın (Bayrak) Ağustos 1960 tarihli 8 nolu sayısında yayımlamıştır. “Arkadaşlarımın Sözlü Hikâyelerinden” (İz Ustnıh Rasskazov Moih Druzyey) başlıklı derlemede Gulia, büyük Türk şairi Nâzım Hikmet’e de yer vermiştir. Bugün ölümünün 54. yıldönümünde andığımız Nâzım’ın “Benim Portrem” (Moy Portret) başlığıyla sunulmuş hikâyesi, Türkiye’de ilk kez yayımlanmaktadır. Nâzım, burada Ocak 1830’da çıkmaya başlayan ve halen yayın hayatına devam etmekte olan “Literaturnaya Gazeta”da (Edebiyat Gazetesi) basılan bir portresi üzerinden esprili bir hikâye anlatmaktadır. Şairin muzip yanını gösteren bu yazının tam metnini sizler için Türkçeye çevirdik. Ara başlıkları biz koyduk:

Nâzım kendi portresini nasıl tiye aldı? - Resim : 1
Şairin annesi Celile Hanım’ın yaptığı bir Nâzım portresi, Bursa Hapishanesi, 1944.

“Literaturnaya Gazeta”daki o portre benim portrem. Bu, benim, Nâzım Hikmet. Böyle mi çizilmiş? Demek ki, doğru çizilmiş!
Bana hiç mi benzemiyor?..
Hadi bir bakalım.
Evet, hiç hem de hiç benzemiyor! Bu tamamen başka biri. Napalım, birader? Portredeki yüz uzunca, benimkisi biraz yuvarlak. Portrede saçlar uzun. Benimkiler ise değil. Buna ne denir? Çene mi? Bak, birader, ondaki salatalık gibi. Bu boyun mu? Ondaki horozunki gibi. Peki benimki? Benimki böyle mi sanki? Gözler de benzemiyor. Kulaklar da. Ama kravat benziyor. Bu benim kravatım, birader, İstanbul’da almıştım!

PORTRENİN YOLCULUĞU

Evet, bu portre benzemiyor. Hiç benzemiyor. Ama yine de benim. Nasıl yapılıverdi? İşte dinle, birader.
Hapishanede yatıyordum. Paris’te ise şiirleri bastılar. Benim şiirlerimi. İstanbul’a portremi yollamaları için yazmışlar. Ama nerde portre? Ben, hapisteyim ya!
O zaman annem demiş ki: “Nâzım’ın portresini vereceğim. Paris’e yollarsınız.”
O [annem], ressam, birader. Çizmeyi bilir. Ancak kötü görüyor. Neredeyse tam kör. Beni hatırlayarak çizmiş, hatırlamış ve çizmiş. Sonra da göndermiş Paris’e. Benim portremi göndermiş.
Nâzım kendi portresini nasıl tiye aldı? - Resim : 2
Nâzım Hikmet ve eşi Vera Tulyakova Hikmet.​

'KISA ŞİŞMAN BİR SOSİS GİBİ'

Orada Fransız ressam bakmış ve demiş ki: “Alnı daha yüksek yapacağım, Nâzım’ın alnı, herhalde, büyük, ancak burada çok küçük.” Büyük bir alın yapmış. Ve basmış.
Diğer Fransız ressam, gazeteyi almış ve demiş ki: “Kitap için büyük burun yapmak lazım. Alın büyükse, burun küçük olur mu hiç?”
Ve yapmış!
Şimdi, birader, dinle: Alın büyük hale geldi ve burun da büyük hale geldi. Böyle. Ayrıca Moskova’da da benim kitabımı çıkardılar. Portreyi Paris kitabından aldılar, birader. Ama Moskova’daki ressam demiş ki: “Alın büyük. Burun büyük. Çeneyi de alın gibi, burun gibi büyük yapmak lazım.”
Ve surat döndü, birader, kısa şişman bir sosise. Bu tür sosisi bilir misin? Hardalla yenir.

Nâzım kendi portresini nasıl tiye aldı? - Resim : 3
Nâzım Hikmet’in cenazesi. (Rusya Film Fotoğraf Belgeleri Devlet Arşivi (RGAKF) 22442)

'KRAVATA KİMSE DOKUNMAMIŞ'

“Literaturnaya Gazeta”nın ressamı ise şöyle yapmış: Büyük kulaklar ve uzun saçlar! Nasıl olur? Eğer alın büyük, burun büyük, eğer surat kısa şişman bir sosis gibiyse, böyle olmalı.
Ama kravata kimse dokunmamış.
İşte hepsi bu!
Evet, birader, bu benim portrem. Bu tamamen benim.
Ancak hiç benzemiyor.
Napalım? Anlattım bunun nasıl olduğunu…
Görseller

Nâzım kendi portresini nasıl tiye aldı? - Resim : 4
Şairin ressam annesi Celile Hanım. (Radiy Fiş, Nâzım Hikmet, “Molodaya Gvardiya”, Moskova, 1968.)

Son Dakika Haberleri