05 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sipere giremeyen muhalifler!

Daha önce Aydınlık ve Ulusal’dan yazılarını-programlarını çokça takip ettiğimiz sonrasında kurulmasından mutlu olduğumuz Veryansın’a öncülük eden Nihat Genç bizi hem üzdü hem de haksızlığıyla kızdırdı.

Sipere giremeyen muhalifler!
A+ A-
ALİ UFUK ÖZALP / VATAN PARTİSİ YENİMAHALLE İLÇE YÖNETİCİSİ

8 Mayıs’ta yazdığı “Bizim de bir şerefsize ihtiyacımız var!” başlıklı yazısı bir eleştiriden çok haksız bir saldırı ve hakaret yazısına dönüşmüş. Yakından tanıdığımız için sinirlenince kendisine sahip olamayan Genç bu seferde kalemine hakim olamamış herhalde.

Yazının özeti: Genç, iki taraftan da olmadığını söylüyor, iki tarafa da hakaret ediyor, kendilerine alan kalmadığından yakınıp, üçüncü taraf olduklarını ikna etmeye çalışıyor. Nihat Beyden daha olgun ve gerçekçi eleştiriler beklerdik, maalesef eleştiri bile olmamış.

Kendisinin çok iyi bildiğini bilerek hatırlatmak istiyorum; iktidar olma isteğiniz varsa bunu nasıl gerçekleştirirsiniz? Yasa dışı yollar kimsenin aklında olmadığı için geriye partiler kalıyor. Partilere program ve strateji temelli bakılır. Eleştirdiğin parti eksik olabilir ya içine girer düzeltirsin, ya parti kurarsın! Bunun dışında bugün dünyanın en haklı insanı bile olsan örgütsüz bir hiçsin, savrulursun, saçmalarsın! Bakınız burada şu parti bu parti tartışması yapmıyorum, tek geçerli iktidar olma yöntemini hatırlatıyorum.

Bu iktidar olma sorusunu başka kitaplarını okuduğumuz, konferanslarına gittiğimiz, çok yazan bir “partiler üstüne” daha sormuştum! O da şöyle iktidar oluruz, böyle oluruz; kitlemiz var dedi. Parti? Partiler işi bozar! Neredeyse Nutuk okuyalım, Milli Mücadele dinleyelim bir anda gökten iktidara düşecek demediği kalmıştı! Bu tipler çok peynir gemisi, yürütebilir ama iktidar asla olamaz.

Ülkemizde “muhalefet” kelimesi kadar içi boşaltılan, ters çevrilen, anlamsızlaştırılan çok az şey var. Muhalefetin, sadece “karşıt görüşü savunma” olmadığını neyse ki bizim liseli arkadaşlarımız bile artık kavradı. Muhalifim diyenlere hemen soruları sorarlar: “ Muhalifsin ama neye? Muhalifsen çözüm önerin, alternatifin nedir?” Bu sorulara çok konuşan ama hiç cevap veremeyecek o kadar siyasi, aydın, gazeteci vs. var ki.

Darbelerle sindirilenler, korkup siyasetten uzak durarak yani akılları sıra tarafsız olarak ya da “üçüncü taraf“ olup mücadeleye girmediler. Özellikle 1980 darbesi sonrası yayılan korku ikliminde taraf olmayanlar taraf olmadı mı? Oldu. Bana dokunmayan yılan diye diye kaçıldı, aileler çocuklarına siyasete bulaşma diye korkuttu bu alan boşluğundan kim yararlandı? Emperyalizm, neoliberalizm, özelleştirmeci iktidarlar, cemaatler, Gladyonun aparatları vs. boşluğu doldurdu bugün hâlâ korkak zihniyetin sonuçlarını çekiyoruz. Ben taraf olmam diyen korkaklar, emperyalizmin pasifistliğine düşmüş onlar kadar sorumludur!

Yine 80’lerin etkisinde bakınız yılgın, yenik, acıdan, eziklikten beslenen sol-sosyal demokratlara, sorsanız amansız muhaliflerdir. Bedel ödemeden, kaybetmeden, kirlenmeden konforlu muhalefet yaparlar. O kadar “pürü paktırlar ki” kimse onlar kadar düzgün olamaz. Kimseyi beğenmedikleri için belki aynada sadece kendileri ile örgütlenir! İttifak kelimesi lügatlarında yoktur, örgütlü olmak diye bir şey zaten olamaz. Milli mücadeleden, devrimin pratiği olan Nutuk’tan çok alıntı yaparlar ama hiçbir zaman Mustafa Kemal’in koşulsuz şartsız örgütçü ve örgütlü olduğuna değinmezler!

Bizim tanıdığımız Nihat Genç’in yazılarına benzemediği için bütün bir değerlendirme yapamayacağım. Değiştirmeden Nihat Genç’ten bir paragraf: “Ne yazsak ne çizsek faydası yok, onlar gibi satılmış köpek onlar gibi şerefsiz üç kağıtçı olmadan bize bu medya dünyasının kıyısında zırnık hayat hakkı hiç yok, bir taraf istiyor ki Bahçeli olalım Perinçek olalım diğer taraf istiyor ki Kaftancıoğlu arkasında duralım, bu mudur ulan dünyanız beklentiniz?İki seçenek sunuyorlar bize ya susacağız ya bu şarlatanlardan bir tarafı destekleyeceğiz. Bu zorlu hayatı size köpek olmak için mi yaşadık? Sağa sola bu desteği vermediğimiz için küsüp küfredip giden arkadaşlar-yakınlar, dostluğunuz bu mudur? Bir gün bugün gelecek bizi ona buna köpek yapmak için mi bize arkadaş-dost oldunuz? Onur insan bağımsızlık bilmeyen zavallılar, paralı adamların projelerin böcekleri, .iktirin gidin, kırk yıldır aralıksız başımız dik yazıyoruz, cümlelerimiz arasında hala bir bahane hala bir yanlış bir kırışıklık arayan zavallı solucanlar.”

Bir paragrafta “satılmış köpek, şerefsiz, üçkağıtçı, şarlatan, köpek, onur insan bağımsızlık bilmeyen zavallı, paralı adamların projelerin böcekleri, .iktirin gidin” diye bu kadar hakarete çok az denk geldik. Genç bugün “alan yok, imkan yok” diye yakınıyor bizimle birlikte savaşmaya geldin de geri mi çevirdik? Gladyo tertiplerinde Vatan Partisi (o zaman İşçi Partisi), Aydınlık, Ulusal Kanal yöneticileri ile TSK’ya saldırılırken; neredeyse bütün kanal ve gazeteler operasyonlara destek olurken, insanlar telefonda konuşmaya korkarken kim size kapılarını açtı?

Bizi yakından tanıyor, hakaretlerin bize uymayacağını da biliyor ama hızlı muhalifliğin böyle mi yazması lazım? Yıllarını mücadeleye vermiş Doğu Perinçek’e hakareti nasıl bu kadar kolay yapabiliyorsunuz! Bu kadar hakareti ederken en sert mücadele ettiğimiz PKK-FETÖ-NATO milliyetçileri ve sahte sol bile on kere düşünür, yanlış yaptınız.

İttifaklar, konusu devrimci mücadelenin en temel konusudur fakat bir o kadarda tartışma yaratır, zor anlaşılır. İttifaklar konusunu her ne kadar sabırla anlatmaya çalışsakta ummadığımız dostlarımız ve yakınlarımız bile bizleri şaşırtabiliyor. Kavranması için hem savaşlardan hem de tarihten yararlanalım.

Düşünün ki karşılıklı kazılmış siperlerin içindesiniz. Siperlerden birbiri üzerine ateş yağmuru var. Vurulması uluslararası olarak savaş suçu sayılan sıhhıyeler bile araya girmeye cesaret edemiyor. Delinin biri ise ateş hattının ortasında dolanıyor! İki tarafa da bakıp; “ben ne senden tarafım ne de senden taraf!” diyor. Yalnızca kendi doğrularıyla yaşayan bu kişi o kadar muhalif ki üçüncü bir cephe açtığını sanması, onun için neredeyse savaşı kazanmaktan daha büyük bir zafer! Üçüncü cephe açtığını sanması diyoruz, çünkü bu sadece hayalden başka bir şey değil. Hangi savaşa bakarsanız bakın sadece ama sadece iki cephe vardır. Savaş koşullarının ağırlığına göre cepheni ve müttefiğini seçme durumun olmayabilir. Ölüm-kalım savaşlarında “beğendiğin” müttefiği mi seçeceksin, koşullarına uygun savaş alanı mı arayacaksın yoksa karşında en güçsüz düşmanı mı tercih edeceksin? Tabi ki hiçbirisi gerçek hayatta olmaz. Savaşma iraden varsa, esas budur, yanındakine bakmadan savaşırsın.

Emperyalizm çağındayız. Milli devletler ile emperyalistler hâlâ savaşıyor. Mustafa Kemal, mevcut kim varsa onunla bu savaşın esasına göre ittifak yaptı ve zafer kazandı. İç cephede eski İttihatçı, sarıklı, köylü, hoca, Doğu’da aşiretler, Kuvayı Milliye de yararlı olan ama disipline girmek istemeyen kitle önderleri; dış cephede ise emperyalizme bizim gibi başkaldıran başta Sovyetler olmak üzere bütün mazlumlar ve İslam ülkeleriyle birleşti. Bu ittifakı iç ve dış cephede tamamen saf bir bütünlük içinde miydi? Ufku daha dar olan, geleceği uzun vadeli göremeyen kuvvetler, eksiği-gediği olanlar yok muydu? Elbette vardı, ama öncelik hayatta kalmak ve bağımsız olmaktı. İradeni ne yönde kullanacaksın? Savaşmaya mı, yoksa muhalif/bozgunculuğa mı? ÇKP’nin nice üyesini ve yöneticisini öldüren Çin Milliyetçi Partisi/Kuomintang ile Çin’in bağımsızlığı ve bütünlüğü için Japonya’ya karşı birleşen Mao’dan bile daha büyük kibirleri var! Sovyet anavatanını milyonlarca insanla kurtaran Stalin’de öncesinde Hitler ile saldırmazlık imzaladığı için bunların gözünde “köpek” oluyor!

Bugünkü savaşta dağılımı bir kere de hatırlatalım. 2014’e kadar yaptıkları yanlışlardan dönmeye çalışan iktidar, içinden en Amerikancı kanat olan Davutoğlu-Gül-Babacan ekibini tasfiye etmiştir. Amerika, Davutoğlu için en iyi adamımızı kaybettik dedi. FETÖ’yü ve PKK’yı ezerek üstüne gidiyor. Davutoğlu-Gül-Babacan-FETÖ-PKK artıkları-CHP-İYİP-Vatansız Sol-İmamoğlu-Kaftancıoğlu-LGBT ve feministler bunlar Atlantik cephesini oluşturuyor. Milli olarak ise ilk ikisinin yer yer eksiklerine rağmen AKP-MHP-VP var.

Nihat Genç ve onun gibi çok yazan çok konuşanlara soralım: Cepheler belli, savaşma iradeniz varsa yakıcı olan emperyalizme karşı mücadele cephesine bekleriz. Diğer Atlantik cephesine Nihat Genç’in gireceğine ihtimal vermiyoruz. Hadi siperlerin arasında zaman kaybedip, lafla peynir gemisi yürütmeyi bırakın artık. Ne yapacağını bilmeyen ama size güvenip çevrenizde biriken insanları da oyalamayı bırakın. Yıllardır hayatlarını mücadeleye adayan insanlardan hem özür dilemeli hem de öğrenmelisiniz. Gelin sipere girin beraber çarpışırken gerçekten varsa bir eleştiriniz uzun uzun dinler, beraber çözüm ararız.

Vatan Partisi nihat genç veryansıntv