26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İnsan hakları devrimi

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Yeni anayasa çalışmalarının İnsan Hakları Eylem Planı ile başlatılması ne anlama geliyor? Öyle ya, bugün Türkiye’nin insan haklarından çok daha yakıcı sorunları var. Milli güvenlik, ekonomi, gıda güvenliği, emperyalist sisteme karşı mücadele, milli bağımsızlık ve tabii ki sağlık… Bunların hepsi her gün yeni bir yüzü ile karşılaştığımız aktif sorunlar. İnsan hakları alanında da mutlaka pek çok eksiğimiz var ama, örneğin, 12 Eylül sonrası dönemde ya da 90’larda olduğu gibi her gün kanayan bir yara ile karşı karşıya değiliz.

İŞKENCELER ÜLKESİNDEN HAKLAR ÜLKESİNE

Hafızlarımızı biraz tazeleyelim. Türkiye, bir zamanlar işkencenin sistematik olarak uygulandığı, göz altında kayıpların, yargısız infazların rutin haline geldiği bir ülkeydi. Devlet, vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlayamıyor, pek çok hak ihlali bizzat devlet ya da devletin içine yuvalanmış çeteler tarafından yapılıyordu. Poliste veya mahkemelerde hak aramak, şimdiki tabir ile “adalete erişim” imkansız derecede zordu. Adalet hakka göre değil güce göre işliyor, şikayetçi olarak girdiğiniz mahkemelerden hükümlü olarak çıkıyordunuz. Adaletin bıraktığı boşluğu mafya dolduruyor, tam bir “altta kalanın canın çıksın” düzeni hüküm sürüyordu.

Söylediklerimizde eksik var fazla yok, iki binli yılların başında Türkiye, tam bir mafya ülkesine dönüşmüştü. FETÖ benzeri terör şebekleri bu ortamı fırsat bilerek büyüdükçe büyüdü. FETÖ mensubu bürokratlar bir yandan sorumlusu olduğu devleti işlemez hale getiriyor, vatandaşa zulmediyor, öte yandan örgütün kurduğu yapılar ile güya “yardıma” koşuyordu.

Türkiye’nin bağımsızlaşması, terör ve suç şebekelerinin çökertilmesi bu korku düzenini yıkmakla kalmadı, terörün varlığını bahane ederek vatandaşa zulmedenlerin önünü de kesti. Bugün, can güvenliğinden ifade hürriyetine, mülkiyet haklarından temel hizmetlere erişime kadar insan hakları alanında çok daha ileri bir ülkemiz var.

İNSAN MERKEZLİ ANAYASA

Yine de yeni anayasa çalışmamız, misal “milli güvenlik eylem planı” ile değil, “milli ekonomi programı” ile değil, “insan hakları eylem planı” ile başlıyor. Bunun ne kadar kıymetli bir şey olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez. Çünkü anayasa, bir toplumun temel sözleşmesidir. Her anayasanın bir ruhu, en temelini oluşturan bir “meselesi” bulunur. Örneğin, ilk anayasa belgemiz Sened-i İttifak, yönetici sınıfların uzlaşmasını hedeflemişti. Tanzimat Fermanı’nın temel meselesi Batı medeniyet dairesine girişti. Kanun-i Esasi’nin amacı padişahın yetkilerinin meclis ile paylaşmasını sağlamaktı. 1921-24 anayasalarının ruhu Türkiye’nin bağımsızlığı olmuştu. Askeri bir darbenin ardından gelen 1961 anayasasının özünde Batı’dakilere benzer “liberal” bir düzen kurma özlemi vardı. Cunta koşullarında yapılan 1983 anayasasının önceliği milli güvenlik ve devletin (gerekirse kendi vatandaşlarına karşı) korunmasıydı.

2023 anayasamızın merkezinde ise insan haklarının olacağı anlaşılıyor. Sürecin başlama biçimi ve hükümetin sergilediği yaklaşım bunu açıkça gösteriyor. Açıklanan eylem planı gerçekleştirildiğinde Türkiye, insan hakları alanında dünyanın öncü ülkelerinden biri olacak. Bu süreç içinde yazılacak yeni anayasamız sayesinde, tüm dünyaya örnek olacak insan odaklı bir yönetim modeli kurabileceğiz.

MAZLUMLARIN GÜNEŞİ TÜRKİYE

Şu detay gözden kaçmamalı: Tayyip Erdoğan, ilk konuşmasında Hanau’daki ırkçı saldırıyı hatırlatarak, “Avrupa ülkeleri ırkçılıkla mücadelede yetersiz kalıyor, Türkiye artık bu konularda daha aktif rol alacak” demişti. Cumhurbaşkanı bu sözleri söylediği esnada kameralar kararlı bir şekilde başını sallayan Dış İşleri Bakanı’nı gösteriyordu. İşte bu tablo, Türkiye’nin insan hakları konusundaki duyarlılığını, kendi sınırlarını aşarak tüm insanlığı kuşatma yönündeki arzusunu gösteriyor. Önümüzdeki dönem, tüm mazlumların güneşi olan bir Türkiye görmek kimseyi şaşırtmamalı.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı eylem planı, “insan hakları” kavramının içi boş bir etiket olarak anlaşılmadığını, yeni anayasanın ruhunu temsil ettiğini gösteriyor. İnsan haklarının doğal bir uzantısı olan yaşlı hakları, çocuk hakları, ailenin korunması, gençliğin korunması, hayvan hakları, doğanın korunması, düşünce özgürlüğü, ırkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadele gibi alanlarda görülmemiş denli ilerici, hatta devrimci yaklaşımlar içeriyor, bugünün Medinetül Fazıla’sının işaretlerini veriyor.(*) Milletimize yakışır biçimde, insan hakları devrimi ile yola çıkan anayasamız için şimdiden hayırlı uğurlu olsun diyebiliriz.

(*) Büyük Türk İslam filozofu Farabi’nin 10. Yüzyıl’da kaleme aldığı eseri.