21 Mayıs 2024 Salı
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İyimser senaryoların çelişkileri!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye ekonomisine ilişkin beklentilerin kısmen kutuplaşmaya başladığı, iç ve dış siyasete ilişkin belirsizliğin arttığı bir dönemden geçiyoruz. Bu süreçte ekonomi gündeminde ön plana çıkan konular da olması gerektiği gibi tartışılamıyor! Her kesim kendi çıkarlarını dikkate alarak, bir şeyleri değiştirmeye veya bazı gelişmelerin gerçekleşmesini engellemeye çalışıyor. Orta Vadeli Plan (OVP) hedefleri, bütçe gelirlerini artırmak üzere yapılan tasarımlar ve bu hafta açıklanan Eylül ayı enflasyon rakamlarına ilişkin değerlendirmeler bu karambolden etkileniyor.
Orta Vadeli Plan hedefleri pek gerçekçi bir görüntü sergilemiyor; fakat bu durum önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Öncelikle 2017 yılına ilişkin son tahminleri ve 2109 ile 2020 yıllarına ilişkin hedefleri bir kenara bırakmak ve 2018 senesine ilişkin olanlara odaklanmak gerekiyor. Zira bu hedeflere göre şekillenecek bütçe tasarısı, Ekim ayının ikinci yarısında Meclis komisyonuna inecek ve 2017 yılı sonlanmadan yasalaşacak.
Yüzde 5.5’lik büyüme ve yüzde 7’lik enflasyon hedefleri, maliye politikasının gevşek ve para politikasının daha da sıkı olabileceğini düşündürüyor. Bu tablo olası gerçekleşmeler açısından, küresel ve bölgesel koşulların önemini artırıyor ve daha belirleyici konuma getiriyor; evdeki hesapların çarşıya uymasını zora sokuyor!

GÖRÜNTÜ GERÇEKÇİ DEĞİL

Hemen yukarıda işaret ettiğimiz saptamalara itiraz edenler çıkabilir. Onlara tavsiyemiz, bütçe harcamalarını kısmak yerine büyüme hedefinin yardımı ile artırma niyetini ve para otoritesinin araç bağımsızlığı konularını dikkate alarak değerlendirme yapmalarıdır. Eğer bütçe açığının büyümesini engellemek adına harcamaları kısma amacı ön plana çıkmış olsaydı, daha düşük ve makul bir büyüme hedeflenebilirdi; gelir artırıcı önlemler bu durumu değiştirmiyor. Yine eğer para politikasının gevşetilmesi yönünde bir siyasi irade söz konusu olsaydı, enflasyon hedefi daha yüksek bir rakam olarak hedeflenebilirdi.
İyimser senaryoları desteklemeye çalışan kesimlerin enflasyon konusundaki hesabı gerçekçi bir görüntü sergilemiyor. Eylül ayı sonunda yüzde 11.20 düzeyinde olan yıllık enflasyonun gerileyeceğini ve 2018 yılının ilk çeyrek sonlarına doğru yüzde 7 veya 8 düzeyine gerileyeceğini varsayıyorlar. Böyle olur ise para politikası da gevşemeye başlayacak, büyüme ve istihdam hedefleri lehine yol alma şansı olacak! Bu yaklaşım küresel ve bölgesel olumsuzlukları, sürdürülebilir olmayan eğilimleri ve ağırlaşmış sorunları görmezden geliyor. Önümüzdeki altı ay içinde ortaya çıkacak enflasyon rakamlarının bir yıl öncesinden daha düşük olacağını ve bir çeşit rahatlamanın söz konusu olacağını iddia ediyor.

UMULMAYAN FİYAT HAREKETLERİ

Önce fiyatlanmayan küresel koşullar açısından enflasyon konusunu irdelemeye çalışalım. Eğer dolar faizleri piyasaları rahatsız edecek şekilde yükselir ise, sermaye hareketleri daralabilir; güçlenmesi muhtemel riskten kaçınma eğilimi gelişen ülke paralarının değer kaybetmesine sebep olabilir. Tam aksi olur ise, baskı altındaki emtia fiyatları hareketlenebilir, küresel ölçekte maliyet kökenli enflasyon baskıları artabilir ve devamında faizlerin yukarı yönde hareketlenmesi söz konusu olabilir. Tüm olasılıklar, gelişen ekonomilerin enflasyon konusunda rahatlayamayacağına işaret ediyor.
Bölgesel koşullar ise yükselen jeopolitik riskler nedeniyle, ekonomi konusunun öncelikli olmasını engelleyebilecek potansiyeli bünyesinde taşıyor. Zorunlu dış politika tercihleri, ekonomik hedeflerden sapmayı kaçınılmaz hale getirebilir. Başka bir deyişle, şartlar para ve maliye politikasının daha da gevşemesini zorlayabilir ve finansal piyasalarda hiç umulmayan fiyat hareketleri yaşanabilir.
Bir yandan küresel ve bölgesel koşullar, diğer yandan sürdürülebilir olmayan eğilimler ve ağırlaşmış sorunlar ekonomik hedeflerden uzaklaşmayı kaçınılmaz hale getirebilir! Bu durum para politikasının daha da sıkılaşmasına, bütçe açığı konusunun tümü ile kontrolden çıkmasına ve beklentilerin seri bir şekilde olumsuzlaşmasına sebep olabilir.
İyimser senaryoların dayandığı varsayımlar güven vermiyor! Boşa koysak dolmuyor, doluya koysak almıyor!