26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

PKK'nın ilk eylemleri Hilvan'da başlıyor

Bayram Yurtçiçek

Bayram Yurtçiçek

Eski Yazar

A+ A-

Hilvan, Apocuların şiddet eylemlerini sahneye koydukları ilk yerlerden biriydi. Apocular daha 1975’lerde Hilvanın sevilen gençlerinden Halil Çavgun’u kazanmışlardı. Halil Çavgun, 1971-72 yıllarında Aydınlık sempatizanıydı. En yakın arkadaşlarından Halil Akbay tarafından örgütlenmişti. Daha sonra Halil Akbay’ın Şafak davasından tutuklanması üzerine ilişki bir süreliğine kopmuştu. Halil Akbay’ın daha sonra batıda görevlendirilmesi sonucu ilişki tamamen kopmuştu. Bu koşullarda Halil Çavgun ile Apocular ilişki kuruyor ve Hilvan’da dayandıkları temel kadro yapıyorlardı.

O yıllarda, Hilvan’da iki büyük aşiret yaşıyordu. Bunlardan biri CHP’li Paydaşlar ile, MHP’li Süleymanlar aşiretiydi. Gerçek anlamda ne Paydaşlar CHP’liydi ne de Süleymanlar MHP’liydi. Bölgede aşiretler arası rekabet ve kavga partiler düzlemine çekiliyor. A aşireti CHP’liyse B aşireti hemen karşı partiye geçiyordu. Yoksa bütün aşiretler aynı sosyal ve ekonomik sınıfsal tabana sahiptiler.

Paydaşlar Hilvan’ın en zengin, toprağı en çok olan aşiretiydi. Her dönem Urfa’dan bir milletvekilleri olurdu. O dönem de milletvekilleri vardı. Aşiretin lideri Sıtkı Paydaş CHP’den milletvekili olarak seçilmişti.

Süleymanlar aşireti ise yoksul ve kalabalık bir aşiretti. Toprakları çok azdı. Ayakta durabilmek ve Paydaşlara karşı koyabilmek için o günlerde iktidar olan AP ve MHP’ye yanaşmışlardı. Aşiret olarak bölgede Bucaklarla ittifak yapıyorlardı. Zaten Apocular Hilvan’dan sonra Siverek’e, orada da Bucaklarla çatışmaya girmişlerdi.

Abdullah Öcalan, Sıtkı Paydaş’la ittifak kurdu. Bundan sonra Apocular Süleymanlar aşiretine saldırmaya başladılar. Süleymanlar ise Hilvan’da Apocuların en sevilen sayılan ve de tanınan genci olan Halil Çavgun’u öldürerek bu saldırılara cevap verdiler. Fakat bu ateşe benzin dökmek gibi olayları ateşledi. Hilvan’da her gün Süleymanlar aşiretinden ve Apoculardan birkaç kişi öldürülmeye başladı. Bu kavgada Paydaşlar Apoculara büyük destek verdiler. Sonuçta Süleymanlar, Paydaşların desteğini alan Apocular karşısında Hilvan’ı terk etmek zorunda kaldılar. Bir kısmı Urfa şehir merkezine bir kısmı da Mersin’e kadar göç etmek zorunda kaldılar. Çatışmalar ta Mersin’e sıçradı.

Söz konusu günlerde CHP hükümetteydi ve Bülent Ecevit Başbakandı. Ana muhalefet lideri ise, Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel’di. Hilvan’da ve daha sonra Siverek’te yaşanan ve AP Şanlıurfa milletvekili M. Celal Bucağa yapılan saldırı ve M. Celal Bucak’ın yaralanması üzerine Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e bir mektup yazarak bölgedeki gelişmelerden dolayı endişelerini dile getirdi. Mektupta özetle şu görüşler dile getiriliyordu:

“Hilvan’da üç yüz Kalaşinkof’lu adamın katıldığı cenaze töreni yapılıyor. Halk mahkemeleri kurularak yargılama ve infazlar yapılıyor. Üstelik görevlendirilen

Komando Birliği geri alınmış böylece PKK bölgeye egemen olmuştur. “ Demirel mektubunda “Ecevit Hükümetinin bu örgütün üzerine gidememesinin ve tedbir alamamasının nedeni olarak, hükümetin, Millet Meclisinde desteğini kaybetme korkusu olduğunu” yazdı. ( 19 Ağustos 1979 tarihli Tercüman ile 20 Ağustos 1979 tarihli Cumhuriyet gazeteleri)

Kendisine verilen mektubu Korutürk hemen Başbakan Ecevit’e iletiyor ve Başbakan Bülent Ecevit 23 Ağustos’ta Demirel’e cevap veriyordu:

“Hilvan’a gönderilen komando birliğinin orada sükûneti sağladıktan sonra ( şikâyet üzerine) alındığı iddiası da çok yersizdir ve haksızdır. O zamanki Urfa Valisinin isteği üzerine Hilvan’a 20 Eylül 1978’de Diyarbakır’dan gönderilen komando bölüğü aynı valinin 4 Ekim 1978 tarihli telgrafında birliğe ihtiyaç kalmadığı ve geri alınabileceğinin bildirilmesi üzerine geri alınmıştır. Bu konuda Vali’ye hükümetimizce ve İç İşleri Bakanlığınca herhangi bir telkinde bulunmuş değildir.” (Tercüman,23 Ağustos 1978, Cüneyt Arcayürek açıklıyor-9, 12 Eylüle Doğru Koşar Adım, İstanbul, 1986, sayfa 97-110)

Gerçekte, Komando Bölüğü ilk başlarda etkili olmuş, ama kısa zamanda ilçeden ayrılması üzerine ilçe Apocuların eline geçmişti. Öldürülen bir militanlarının cenaze töreninde gerçekten de silahlı militanlar iki sıra halinde kortej oluşturmuş ve mezarlığa kadar yürümüşlerdi. Yalnız Hilvan ilçe merkezinde değil köylerinde de Apocular hâkimiyet sağlamışlardı. Kendilerine yeterli desteği vermediğini düşündükleri Belediye Başkanı ve Meclis üyelerini istifa ettirdiler. Belediye Başkanı; “İlçe Emniyet Amirliğine elli, Jandarma Bölük Komutanlığına iki yüz metre mesafedeki Belediyenin ses yayın cihazından eline verilen Kürtçe metnini okuyup, toplanan kalabalığa şunları söyleyerek istifasını ilan etti. ‘Ben namussuzum, Kürt halkına ihanet ettim. ‘”(Nihat Ali Özcan, PKK, Asam Yayınları, Ankara 1999, s.41)Apocular, Asker, Polis ve yargının desteğinde ilçeye hakim oluyorlardı. O günlerde Hilvan’da güvenlik kuvvetlerine ve savcılara örgüt hakkında bilgi verenler “dışarı çıktığımızda söylediğimiz her şeyin Apocular tarafından bilindiğini gördük” diyerek, bölgede görev yapan devlet görevlilerinin Apocuları koruduğunu söylemektedirler.

Daha sonra, 12 Eylül döneminde Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından, CHP milletvekilleri Ahmet Türk, Sıtkı Paydaş ve Mustafa Kılıç tutuklandılar. Üzerlerine atılan suçlar; PKK’ya yardım ve yataklık yapmaktı. Gerçekten de bölgeyi birazcık bilen herkes bu üç politikacının o günlerde PKK’ya her türlü desteği verdiğini bilir.

Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesince, olayların cereyan ettiği dönemde CHP Genel Başkanı olan Bülent Ecevit’e bu milletvekilleri ile ilgili sorular sordu. Bülent Ecevit’in verdiği cevapta “bu milletvekillerin olaylarla hiç ilgisinin olmadığını ve olaylarla ilgili endişelerini belirttiklerini” bildirdi.

Hilvan’dan sonra, Sıra Suriye sınırında olan ve dünyanın en büyük devlet çiftliğine sahip olan Ceylanpınar’a geldi. Ceylanpınar belediye başkanı ilk başlarda Apoculara direndi. Ancak makam aracına otomatik silahlarla yapılan saldırıda kendisi yara almadan kurtuldu. Ama şoförü öldürüldü. (Cumhuriyet, 20 Aralık 1978) Bunun üzerine istifa etmek zorunda kaldı. Bir süre sonra Apoculara pişmanlık bildiriminde bulundu ve sadakatle hizmet edeceğini beyan etti. Bunun üzerine örgüt kasaba halkını toplayarak, başkanın görevine devam etmesine karar verdiğini açıkladı. Böylece Ceylanpınarı’da Apocuların egemenliğine geçmişti. Bütün bunlar olurken devlet bütün kurumlarıyla olayı seyrediyordu.

Ana muhalefet partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel konuyu meclise taşıdı. Adalet Partililere göre Ecevit’in Kabinesinde Devlet Bakanı olarak yer alan Mustafa Kılıç’ın sattığı kavaklar taşınırken, Apoculara kamyon başı 300 lira haraç verdiğini iddia ediyorlardı. Alınan toplam haraç miktarı 600 bin lirayı bulmuştu. (Milliyet 20 Ağustos 1979) İki gün sonra Parti grubunda konuşan Demirel, “Güneydoğu’da devletin yerini Apocular aldı” diyordu. (Milliyet 22 Ağustos 1979)