18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

1919 Ruhuyla 19 Mayıs’ın 100. Yılına

Şehmus Yıldırım Gençer

Şehmus Yıldırım Gençer

Site Yazarı

A+ A-

5 Mart 2019

Kurtuluş Savaşımızın antiemperyalist niteliği su götürmez bir gerçektir. Mustafa Kemal Atatürk, bütün iktisadi, siyasi ve askeri bunalımlara rağmen manda ve himaye fikrine karşı çıkmış, Misak-ı Milli’yi sonuna dek savunmuştur. Kurtuluş Savaşı yıllarında bazı milli mücadele liderleri tarafından da desteklenen manda fikri o dönem uzunca bir süre gündemde kalmış ve tartışmalara konu olmuştur.

Elbette ki Türk Devrimimizin tarihi 100 yıldan çok daha geriye dayanmaktadır. 1865 yılında Belgrad Ormanlarında kurulan Genç Türklerden bu yana, bu topraklarda devrimci fikirler yaşamış ve büyük atılımlar gerçekleştirmiştir. 1876 yılında Mithat Paşa ve bunun edebiyatını yapan Namık Kemallerin gerçekleştirdiği I. Meşrutiyet, 1908 yılında Resneli Niyazilerin, Enver Beylerin ve Mustafa Kemallerin yaktığı Hürriyet ateşi, Kurtuluş savaşının askeri, siyasi ve iktisadi yönüne büyük etkileri ve katkıları olmuştur. Diyebiliriz ki Cumhuriyet Devrimimiz ve Kurtuluş Savaşımız, 1876’dan beri süre gelen devrimci fikirlerin doruk noktasıdır.

Türk Devrimi, 100 yıldır ne başardıysa, hangi kazanımı elde ettiyse hepsini emperyalizme karşı mücadele çizgisinde başarmıştır. Yazımızda 19 Mayıs’ın 100.yılına girerken ülkemizin içerisinden geçtiği süreci tarihsel örneklerle ve tartışmalarla değinmeye çalışacağız. Göreceğiz ki Türkiye 100 yıldır emperyalizmin pençesi altında direnmektedir. 100 yıl önce bu tehditleri nasıl aştıysak, bugün de bu tehditleri aşacak tecrübeye ve birikime sahibiz.

Kurtuluş savaşımızda verilen mücadeleler ve bu mücadelenin yürüdüğü alanlar bugünümüze ışık tutmakta ve çözüm açısından yol göstermektedir. 100 yıl öncesinin dünyada ve ülkemize doğrudan yönelen en büyük tehdit emperyalist baskı ve sömürüydü. Bu baskının kendisini gösterdiği alanlar çeşitli olmakla beraber öncelikli hedefi topraklarımızı bölmek, Türkiye’yi parçalamaktı. Geride kalan 100 yıla baktığımız zaman görüyoruz ki bu baskı ve tehdit kendini hala hissettirmekte, çeşitli plan ve taşeronlarla, emperyalizm ülkemizi hala bölmeyi hedeflemektedir.

Emperyalist Paylaşım Savaşı

19.yy’ın sonunda kapitalizm, emperyalizm aşamasına girmekte, emperyalist devletlerin sömürgeleri dünyanın en uzak köşelerine kadar uzanmaktaydı. Sömürge yarışı ve kaynakların bu devletler etrafında paylaştırılması emperyalist devletleri daha da azmanlaştırmaktadır. Bu neticeyle diyebiliriz ki Birinci Dünya savaşı, dünya tarihinin en büyük paylaşım savaşıdır. Paylaşım savaşının esas hedefi ise Osmanlı devletiydi. O dönem Osmanlı İmparatorluğunun savaşa girmesini İttihat ve Terakki liderliğine bağlayan görüşlere derinlemesine değinmeyeceğiz. Fakat bu görüş temelde hatalıdır. Çünkü, Birinci Dünya savaşı en temelinde Osmanlı’nın topraklarını paylaşmak, boğazlarına, geçiş yollarına, yer altı ve yer üstü kaynaklarını elde etmek için gerçekleştirilmiştir. İttihat ve Terakki liderlerinden Enver Paşa, bu savaşa neden girdiklerini ve neden Almanya bloğunun içinde olduğunu 1920 yılında Bakü’de Bolşeviklerin düzenlediği Doğu Halklar Kurultayı’ndaki konuşmasıyla kısaca şöyle özetler: ‘’ Bizim çaba ve sebatımızın birinci hedefi, bağımsızlığımızı korumaktı. Yoldaşlar! Beni Berlin’in rahat yaşantısından, Trablus’un kızgın, cehennemi çöllerine ve Bedevilerin yoksul çadırlarına götürüp ömrümün en sıkıntılı günlerini geçirmeye zorlayan duygu, istilacılık duygusu değildi. Biz Almanya tarafına geçtik. Çünkü Almanya hiç olmazsa, varlığımızı bize bağışlamaya razı olmuştu.’’

Mustafa Kemal Atatürk’te Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devletinin savaşa girme zorunluluğunu saptamış ve İtilaf devletlerinin düşmanlığını açıkça belirtmiştir. Savaştan önce İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlı Devletinin topraklarını paylaştığı bir durumda, Osmanlı’nın savaşa girmesi bir tercih değil zorunluluktu.

En Büyük Düşman

Mustafa Kemal Atatürk 20 Temmuz 1920’de Hakimiyet-i Milliye gazetesindeki yazısında emperyalizme karşı tavrını şu satırlarla ifade etmektedir; ‘’En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan ne de filan millettir; bilakis bu dünyaya hakim olan ‘kapitalizm’ afeti ve onun çocuğu olan ‘emperyalizm’dir. Devrimci öndere bu teoriyi yazdıran fikir, hakikattir. Birçok cephede İngiliz, Fransız ve İtalyan emperyalizmine karşı mücadele eden Cumhuriyet devrimi kadroları, baş düşmanı belirlemişler ve mücadele programlarını buna göre saptamışlardır.

Milli Kurtuluş Devrimleri, yalnız antiemperyalist değil, genellikle anti feodaldir. Geniş tarım arazisini elinde tutan feodal ve yarı-feodal sınıf, birçok durumda, imtiyazlarına dokunmayan hatta onunla işbirliği yaparak ülkede egemenlik kurmak isteyen emperyalist devletten yana olmuştur. Milli mücadele, bu nedenle, yalnız emperyalist devlete değil, feodale de karşı bir nitelik kazanmış, ağa ve tefeci diktasına son verecek bir toprak devrimini amaçlamıştır.(Doğan Avcıoğlu sayfa XII)

Milli Mücadelenin Anahtarı: Bağımsızlık

Milli mücadele döneminde, İstanbul hükümetinin İngiliz himayeciliği su götürmez bir gerçektir. Başta Padişah Vahdettin’in ve Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın başını çektiği İngilizcilik, İstanbul hükümetinde hakim durumda. Atatürk İngiliz himayeciliğini isteyenlere ‘ya vicdansız vatansızlardır yahut akılları ve muhakemeleri kıt kimselerdir’ diye seslenmektedir. Ankara hükümeti ise İngiliz mandacılığına tamamen karşı olmakla beraber, başlarını Refet Bele’nin çektiği grup Amerikan mandacılığı noktasında olumlu tavırları vardır. Manda düşüncesinin esası, siyasi anlamda değil iktisadi anlamda bir mandadır. Mustafa Kemal Atatürk ise iktisadi bağımsızlığını siyasi bağımsızlıkla eş gördüğü için bu fikre toptan karşı çıkacaktır. Emperyalizmin sözcülerinden Amerikan Generali Smedly D. Butler bunu, ‘Emperyalist sermaye ve asker el ele yürür’’ diyerek açıklamaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, herhangi bir ülkenin mandası olması fikrine baştan aşağı karşı çıkmaktadır. Atatürk manda fikrini savunanlara karşı şu sözleri söylemektedir: ‘’Erzurum’dan beri daima bu konuyla uğraşmaktayız. Her şey bize gösteriyor ve anlatıyor ki, İstanbul’daki devlet ileri gelenleri ve ön plandaki politikacılar, vatanın kurtuluşunun tek umut halinde ‘Amerikan mandası’ fikrine kabule bağlı görüyorlar. Çünkü bunlar, bizim erek ve amaçlarımızdan, Türk Milletinin uyanışından habersiz bulunuyorlar. Aymazlıklarının derecesini bir türlü ölçemiyorlar. İtilaf Devletlerinin baskısı ve hıyanet şebekelerinin propagandası altında belki de şaşırmış ve bunalmış bulunuyorlar. Şimdilik bunlara ‘biçareler’ demekten başka yapacağımız bir şey yoktur.’’

Çağımızın Kurtuluş Yolu

Emperyalizm çağında, bütün devrimler, emperyalizme karşı vatan savunmasında gerçeklemiştir. Osmanlı sultanlığını yıkan Türk Devrimi, İstiklal Savaşı’nın içinde oldu. Çin Devrimi, Japon ve ABD emperyalizmine karşı vatan savunmasının ürünüdür. Kore, Vietnam, Laos, Kamboçya devrimleri Fransız ve ABD emperyalizmine karşı mücadelenin ürünüydü. Tarihe baktığımızda görürüz ki, bütün devrimlerin ortak karakteri, antiemperyalist bir savaş sonucu ve vatan savunması mevzisinde gerçekleşmiş olmalarıdır. Bu öyle bir yasa ki, es geçmeye kalkan bütün 19. Yüzyıldan kalma Avrupa merkezli devrim teorilerini ve pratiklerini yerle bir etti. Emperyalizm, önce milli devletleri hedef almaktadır. Bağımsızlığına göz dikmektedir. Çağımızda devrimlerin en önemli parolası bağımsızlıktır. Bugün Türkiye’ye ve Dünya’ya baktığımızda da bunu en yalın haliyle görüyoruz. Amerikan emperyalizminin, Venezuela halkını ve Devlet Başkanı Maduro’yu hedef alması, İran’a 1979 yılından bu yana ambargo uygulaması, Irak’ı, Afganistan’ı, Libya’yı bölme girişimleri, Suriye’de Beşşar Esad yönetimini hedef alması ve kendi topraklarımızda Mehmetçiğimize kurşun sıkması, darbe girişimlerinde bulunması, askeri ve iktisadi yönden baskı uygulamasının sebebi budur.

Bağımsızlık parolası bugün de geçerlidir çünkü emperyalist tehdit hala devam etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleşen Cumhuriyet Devrimimizin dayanak noktası bağımsızlıktır. Ancak, milli sınırlar içerisinde, iktisadi, askeri, siyasi ve adli bağımsızlığı hedef alan bir program başarılı olabilir, bağımsız bir devlet kurabilirdi. Bağımsızlık parolası geçerli olduğu gibi, o parolayı hayata geçiren devrimci programda bugün ülkemizin dayanak ve çıkış noktasıdır.

Ülkemiz bugün, Amerikan emperyalizmine ve onun beslemesi olan kukla terör örgütlerine karşı karada ve denizde çetin bir mücadele içerisindedir. Ülkemizin önünde vatan bütünlüğü koruma görevi durmaktadır. Amerikan’ın geride bıraktığımız dönemde başta Türkiye ve Suriye’yi bölme planları tarihin çöplüğüne atılmış, kukla bir Kürdistan hayali bozguna uğramıştır. Bölge devletlerinin emperyalizme karşı ortak tavrı, zaferin en büyük habercisidir. Bu tavrı askeri, siyasi ve iktisadi alana uygulamak en birincil meselelerdendir.

Bugün Türkiye belki de 100 yıl sonra emperyalizme karşı mücadele ateşinin topyekün verildiği bir dönemin içerisinden geçmektedir. Geride bıraktığımız son 5 yıl bu dönemin sancılarını göstermektedir. 2014 yılında Silivri zindanlarından vatanseverlerin çıkışıyla başlayan ve ivmenin gün geçtikçe arttığı bir dönemden geçiyoruz. 24 Temmuz 2015 tarihinde PKK kamplarının TSK tarafından vurulması, 15 Temmuz’da FETÖ’nün gerçekleştirdiği darbe girişimi, TSK’nın başlattığı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları, devlet kademelerinden 70bini aşkın Fethullahçı ve PKK’lı terör örgütü üyesinin ihraç edilmesi ve yakın zamanda denizlerden gelen tehditlere karşı Deniz Kuvvetlerinin,Cumhuriyet tarihinin en büyük tatbikatı olan ‘Mavi Vatan’ tatbikatını gerçekleştirmesi bu mücadelenin somut örnekleridir.

Emperyalizme karşı mücadele sadece içeride değil, komşu ülkelerle işbirliği düzleminde de devam etmektedir. Türkiye, İran ve Rusya’nın son yıllarda gerçekleştirdiği askeri ve iktisadi zirveler, ortak açıklamalar, ekonomik düzlemde anlaşmalar, Türkiye’nin Atlantik kampından koptuğunu bizlere göstermektedir.


100 Yıl Önce Yaptık Yine Yaparız

Emperyalizm, 100 yılı aşkın bir süredir bu coğrafyadaki amaçlarından vazgeçmemiş ve 100 yıldır bu coğrafyada yaşayan halkları doğrudan hedef almıştır. Dünün baş emperyalist kuvvetleri İngiltere, Fransa, Çarlık Rusyası’nın amaçları ve nihai hedefi ne ise bugünün baş emperyalistleri Amerika ve İsrail’in hedefleri ortaktır. Dün ülkemizi dört taraftan tehdit eden emperyalizm, bugün Güneydoğu’da, Doğu Akdeniz’de, Ege sularında ülkemizi tehdit etmektedir. Geçmişte içeride çıkardığı isyanlar ve İngiliz yanlısı ayrılıkçı hareketlerle bölmeye çalışırken bugün PKK, FETÖ ve onların işbirlikçileriyle ülkemizin birliğini bozmaya çalışmaktadır. Fakat başaramadıkları ve başaramayacakları açıktır.

Büyük önderimiz Mustafa Kemal, emperyalizme karşı İstiklal mücadelesi vererek Atatürk oldu. Halkın bütün kesimlerini, vatanın bağımsızlığı ve bütünlüğü için seferber etti ve doğru programda zafere ulaştırdı. Atatürk işgal altındaki Türkiye’de bağımsız Cumhuriyeti düşünebilen ve amaçlayan kişidir. 21.yy’da Atatürk, sadece ülkemize özel bir isimden ibaret değildir. Atatürk, dünyanın yedi kıtasında ezilen milletlerin mücadele programıdır. Atatürk bir iddianın ve programın adıdır. O iddia; bağımsızlık, programı ise altı oktur. Atatürk, emperyalizm çağında mazlum milletlerin kurtuluş umududur.

Türk Devrimi, genç bir devrimdir. Yazımızın başında belirttiğimiz bütün devrimlere önderlik eden kadrolar gençtir. 1908’de Hürriyet için dağları aşındıran Resneli Niyazi 35, Enver Paşa, 27 yaşındaydı. Mustafa Kemal Atatürk 1915’te Anafartalar Kahramanı olarak adlandırıldığında 34, Büyük Millet Meclisi kurulduğunda 39 yaşındaydı. 27 Mayıs devrimi öncesi Harbiyeliler ayaktaydı. 68 Gençlik hareketlerine önderlik eden kadrolar 20’li yaşlarındaydı. 2011’de Amerikan askerlerinin başına çuval geçiren Türkiye Gençlik Birliği üyeleri 20’li yaşlarındaydı. Türk Devriminin gençlik dinamiği ve kuvveti hiçbir zaman sönmeyecektir.

Mustafa Kemal Atatürk bu vatanı gençlere emanet etti. Fakat gençleri sadece fizyolojik olarak sınırlandırmadı. ‘’Benim anladığım gençlik bu inkılabın fikirlerini ve ideolojilerini benimseyip gelecek nesillere götürecek kimselerdir. Benim nazarımda yirmi yaşında bir yobaz ihtiyardır. Yetmiş yaşında bir idealist de güçlü bir gençtir.’’diyordu Atatürk. 1919’un 100.yılına girerken bu programı savunmak ve bu programı iktidara taşımak biz gençlerin en büyük görevidir.

100 yıl önce emperyalizmi bu topraklardan söküp attık. Fakat bu mücadele kendiliğinden olmadı. Bir programla, bir teşkilatla ve büyük bir milletle gerçekleşti. Doğru program ve önderlik etrafında buluşan Türk Milleti, Cumhuriyet’i kurdu ve yüceltti. Şimdi 100 yıl sonra bu görev bizlerin omuzlarında. Cumhuriyetimizi, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü korumak ve savunmak, ülkemizi çağdaş uygarlık seviyesine yüceltmek bizlerin ellerinde. Biz Türkiye Gençlik Birliği olarak, Atatürk’ün bizlere yüklediği görev ve sorumluluklara hazırız. 19 Mayıs’ın 100.yılı emperyalizmi dize getireceğimiz bir yıl olacak!

Atatürk Samsun Anıtkabir