01 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD’nin korkulu rüyası gerçekleşiyor

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

1 Ocak 2022 tarihli yazımızı şöyle noktalamıştık: “Atlantik çağını geride bırakıyoruz. Asya yüzyılının başarılarını konuşacağımız bir döneme giriyoruz. İnisiyatif, Atlantik’ten Asya’ya geçmektedir. Önceki dönemden farklı olarak, artık dünyanın geleceğine ilişkin yönelimleri, Atlantik’in hedefinde olan Türkiye, Rusya, İran ve Çin’in öncülüğünde gelişmekte olan ülkeler belirlemeye başlamaktadır. Türkiye’ye, Türk milletine, gelişen dünya ülkelerine ve milletlerine güveniyoruz.”

Gelişmenin yönünün bu olduğunu, birçok başka yazıda da vurguladık ve bu konudaki süreçleri incelemeye devam ediyoruz. Sosyal medyada dünyaya ve Türkiye’ye ilişkin “karanlık tablolar” çizen psikolojik savaşın esiri haline gelmiş olanlar ise bu gerçekleri görmüyor. Varsa yoksa “mahvolduk, yandık, bittik!”

Peki bu incelediğimiz süreçlerin bir anlamı yok mu? Onlara göre yok. Hatta bazı aklı evveller o kadar ileriye gitti ki, gericilik ile emperyalizm arasındaki ilişkiyi ters yüz ederek, emperyalizmi aklar noktaya bile geldi. Onlar da, “özgürlükçülük, kadın hakları, insan hakları” trenine binip Tanzimat aydınları safına katıldılar.

SON BİR YILIN GÖSTERDİĞİ

Bazıları ise daha “insaflı”. İngilizcede “wishful thinking” diye bir deyim var. “Hüsnü kuruntu” ya da “hüsnü zan” anlamına geliyor. Yani, “Bir durumu gerçekte olduğu veya olacağı şekilde değil kendi işine yarayacak biçimde yorma, kendi lehine yorumlama”. Dünyadaki gelişmelere ilişkin analizlerimizi böyle niteliyorlar.

Peki durum nasıl? Bu dostlarımızın dediği gibi yeni bir dünyanın kurulduğu hüsnü kuruntumuz mu?

Ne demiştik: “Artık dünyanın geleceğine ilişkin yönelimleri, gelişmekte olan ülkeler belirlemeye başlamakta”. Geçen bir yıl içindeki gelişmelere bakalım. Yeni yıl, Rusya ile Çin liderlerinin ortak bildiriyle dünyada yeni bir dönemi ilan etmeleriyle başladı. Putin ve Xi, 4 Şubat’ta Pekin’de bir araya geldi ve ABD hegemonyasına karşı bayrak açtı. Rusya ve Çin, gelişen dünya ülkelerinin talebi haline gelen hegemonyacılığa karşı ülkeler arasında yeni tip bir işbirliğini içeren bir uluslararası düzen için mücadele edeceğini ilan etti. Arkasından 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’da, ABD saldırganlığına karşı önleyici müdahalesi geldi. Atlantik propagandası, ilk günlerden itibaren “Rusya, bitti mahvoldu” üzerine kuruluydu, Rusya savaşın gerekçesi olan alanları topraklarına kattı, ABD ise bunu engelleyemdi. Şimdi ise ABD’de politika yapıcılar “ne yaparız da buradan bir çıkış stratejisi buluruz” diye kara kara düşünüyor.

Ardından bölge ülkelerinin arka arkaya zirveleri geldi. Haziran ayında BRICS Zirvesinde, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan’ın yanısıra birçok ülkenin BRICS’e katılması gündeme geldi. Ama daha önemlisi BRICS, ABD’nin dünya çapındaki hâkimiyetini ortadan kaldıracak finansal işbirliği modellerini geliştirmeyi önüne koydu.

Temmuz ayında iki yıl aranın ardından Astana ortakları Tahran’da bir araya geldi ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak için süreci canlandırma kararı aldı. Zirvenin sonucunda çıkan ortak irade, ABD’yi Suriye’den çıkarmaktı.

Eylülde Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi, Asya ülkelerinin büyük buluşmasına sahne oldu. 13 Ekim’de Türkiye’nin de kurucularından biri olduğu Asya İşbirliği Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (AİGK) Zirvesi’nde, kalıcı bir kurumsal örgüte dönüşme kararı alındı. 11 Kasım’da Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi düzenlendi. Zirve’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, ilk kez anayasal adıyla örgüte gözlemci devlet olarak kabul edildi.

Bunların dışında Afrika’da ve Güney Amerika ülkelerinde, ABD’ye karşı birçok başka bağımsızlıkçı başarı kazanıldı.

HÜSNÜ KURUNTU DEĞİL BİLİMSEL ANALİZ

Peki bunlar bizi niye ilgilendiriyor? Bir daha hatırlatalım: Emperyalizm çağındayız. Bu çağın gerçeği, bütün gericiliklerin kaynağının emperyalizm olduğudur. Emperyalizm, tahakkümünü, salt askeri ve ekonomik yöntemlerle değil aynı zamanda kültürel hegemonyasıyla da sağlar. DEAŞ gericiliği de, FETÖ de, insan hakları kılıfı altında LGBT parlatmalarıyla pazarlanan cinsiyetsizleştirme dahil her türlü vatansızlaştırma da emperyalizm kaynaklıdır. Dünyanın herhangi bir yerinde emperyalizmin güç kaybetmesi, diğer yerlerde de emperyalist tahakkümün kırılmasına hizmet eder.

Türkiye’de de 7-8 yıldır yaşadığımız gelişmeler, devlet ve millet olarak emperyalist tahakkümden kurtulma mücadelesinin sonucunda ortaya çıkmaktadır. Emperyalizmin boyunduruğundan kurtuldukça toplum da devlet de özgürleşmektedir. Bugünün Türkiye gerçeği, gericileşme değil budur.

Aydınlık gazetesinde yaptığımız iş, Türkiye’de Kemalist Devrim’i tamamlama hedefine kilitlenmiş partinin, yani Vatan Partisi’nin örgütlü, kolektif aklının ürünüdür. Devrimci gazetecilik, üzüm yemektir, bağcı dövmek değil. Bu nedenle Aydınlık’ın aklının kaynağı olan siyasal merkez, yani Vatan Partisi, dünyayı ve Türkiye’yi doğru tahlil etmekte, başkalarının fark etmediği süreçleri görebilmekte, aynı zamanda o süreçlere Türkiye’nin menfaatine göre yön vermektedir.