06 Aralık 2024 Cuma
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarımdaki yenidoğan çetesi

Cenk Özdemir

Cenk Özdemir

Gazete Yazarı

A+ A-

Gün geçmiyor ki liberal ekonomik sistemin çarpık düzeninin acımasız şamarı yüzümüzde patlamasın. 12 Eylül’de silah zoruyla girdiğimiz bu sistemde, kamuculuğun bitirilip özel sektöre devredilen hemen her alanda, halk olarak zorluklar yaşıyoruz. Sağlıkta, eğitimde, ulaşımda eşit, ücretsiz ve iyi hizmet alamıyoruz.

Piyasanın tamamen serbestleştiği, devletin küçültüldüğü bu düzende; vatandaş fakirleşiyor, holdingler daha da zenginleşiyor. Mesele sadece varlık-yoksulluk ekseninden çıktı, yaşam hakkının korunması ve hatta yeni doğan bebeklerimizin “para” için hayattan koparılmasına kadar vardı.

İşte neoliberalizmin vardığı, varacağı nokta budur. Başka türlüsü beklenemezdi. Kamuculuğun değil kârın, rantın, faizin, vurgunun yüceltildiği bir iklimde bebeklerin bile bir kıymeti olamazdı, olmadı da.

KAMUCULUK KENDİNİ DAYATIYOR

Bu zalim sistem bebeklerimizi bile katlederken karşımızda “devletçilik ve halkçılık” kendini bize tek çözüm olarak gösteriyor. Sadece eğitimde, sağlıkta değil tarımda da bu böyle, güvenlikte de böyle. Tarımda kamuculuktan ne kadar uzaklaşırsak tarımımız o kadar tükeniyor, çiftçilerimiz bir o kadar fakirleşiyor.

Sağlıkta karşımıza çıkan acımasız “yenidoğan çetesi” tarım sektöründe yok mu? Tabii ki var. Buğday-arpa üreten çiftçimiz TMO'dan hizmet alamadığında buna benzer yapıların eline düşmüyor mu? Örgütsüz çiftçi, ürününü pazarlayamadığında bu tür yapıların insafına kalmıyor mu?

Süt üreticilerimiz sütünü satabilmek için yem almaya zorlanmıyor mu bunun gibi yapılar tarafından? Tarlasına, bahçesine gübre, ilaç, tohum atmak isteyen çiftçimiz, mafyavari tüccarın elinde oyuncak olmuyor mu?

Hayvancılık yapan üreticilerimiz “Büyükşehir Fırsatçılığıyla” merası işgal edildiğinde sesini birilerine duyurabiliyor mu? Mezbahaya koyununu, sığırını götüren üreticimiz bütün emeğinin bu karteller tarafından sömürüldüğünde çaresizlik içine düşmüyor mu? Borcundan dolayı intihar eden çiftçilerimiz yok mu?

Kısacası yeni doğan bebeklerimize yapılan gaddarlık çiftçimize de yapılıyor. Gözlerinin yaşına bakılmıyor. Bu yenidoğan çetelerini bitirmenin yolu, bu sisteme nasıl girdiysek oradan geri çıkmaktan geçer.

Özelleştirmelerle girdiğimiz bu bozuk düzenden ancak kamulaştırarak çıkabiliriz. Özel hastaneler, özel muayenehaneler, özel diş klinikleri, özel okullar yerine kamu kurumları nasıl şartsa tarımda da kamuculuk olmazsa olmazdır. O zaman yenidoğan çetesi gibi kan emici vampirler yaşayamaz, üretici de tüketici de rahat bir nefes alır.

DESTEKLEME HERŞEY DEĞİL

2025 yılında tarıma bütçeden ayrılan destek ödemesinde yüzde 47,5 oranında artış olmuş. Bu büyük miktardaki artış çiftçi için iyidir. Her zaman söylerim, çiftçinin cebine giren her bir kuruş iyidir, değerlidir. Fakat işin özü ne yazık ki öyle değil. Yapılan desteklemeler sadece çiftçinin cebine giren bir para değildir.

Bu desteklemeler mevcut emek-sömürü sisteminde tarım sektörünün bütün hakim aktörlerinin de cebine giren paralardır. Yani yapılan desteklemeler tarım sektörünün yapısal ve köklü sorunlarını çözmeden tek başına bir anlam ifade etmemektedir.

Desteklemelerle beraber çiftçi değil sektöre hakim büyük sermaye sahibi holdingler, tüccarlar, aracılar daha çok kazanmakta, servetine servet katmaktadır. Bu durum aynı asgari ücrete zam yaptıkça çalışanların daha fazla açlığa, yoksulluğa sürüklenmesine benzemektedir.

Desteklemelerden daha önce yapılması gereken şey sahada devletin planlama, denetleme, yönlendirme gücünün ortaya çıkmasıdır. Kamuculuğun üreticiler tarafından kemiklerine kadar hissedilmesi gerekir. Bugün görüyoruz ki üretici yanında devleti göremediği gibi, ensesinde sürekli fırsatçıların, rantçıların, faizcilerin nefesini hissetmektedir.

Bugün üreticilerimizin ve aslında bütün ülkenin emeğini faize kurban veriyoruz. Kan emicilerin ensesine çökecek yegâne güç ise üreticilerin milli hükümetidir. Üreticilerin Milli Hükümeti'ni kuracak tek siyasi irade ise Vatan Partisi'dir.

Ülkemizde büyük ekonomik sorunlar varken ekonomiden, üretimden anlamayan, tek bildiği sıcak para bulmak olan birisini ekonominin başına getiren iktidar partisi, CIA uşağı Öcalan'ı Meclis’e sokmaya, PKK'yı legalize etmeye çalışan iktidar ortağı sözde milliyetçi parti ve ona destek veren ana muhalefet partisine bakarak konuşursak bugün Türkiye'de Milliyetçiliğin, Devrimciliğin, Devletçiliğin, Halkçılığın tek adresi Vatan Partisi'dir.

Üretim Devrimi'ne doğru mecburi istikametine giren Türkiye' de bütün üreticilerimizi, çiftçilerimizi, işçimizi Vatan Partisi'ne katılmaya davet ediyorum. Tek yol Üretim Devrimi, tek çare Vatan Partisi.

ekonomi Neoliberalizm Yenidoğan Üretim Devrimi Çiftçi