Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Beni hor görme gardaşım’

Cenk Özdemir

Cenk Özdemir

Gazete Yazarı

A+ A-

Dünyayı gönül gözüyle görebilen ve gönlü aşk ile dolu bir halk ozanıdır Aşık Veysel Şatıroğlu. Biliriz ki her şiir yazıp saz çalana ‘Halk Ozanı’ denmez. Halkın ozanı olabilmek için halkın gözünden görebilmek, halkın alın terinden çıkan emeğe saygılı olabilmek, halkını tanımak, halkın yaşadığı eziyeti, gördüğü zulmü hissederek, onun feryadını, neşesini, hüznünü, isyanını dillendirebilmek, sazıyla türkülere dökebilmek gerekir. O zaman halk onu kendinden sayar, kendisinin haykıramadıklarını yerine söyleyen "dili" olarak görür, bağrına basar ve onu "ölümsüzleştirir."

İşte o ölümsüz halk ozanlarımızdan biri olan Aşık Veysel, Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan Köyü'nde dünyaya gelmiş bir çiftçi babanın oğludur. Çocuk yaşta gözlerini görmez eden o hastalığı olmasa Veysel de bir çiftçi olacaktır aslında. Ama bir çiftçi, köylü çocuğu olan Veysel tabii ki de topraktan, çiçekten, doğadan kopmaz, kopamaz. O kendini topraktan gelip yine toprağa gidecek bir insan, bir köylü-çiftçi olarak görür. “Benim sadık yarım kara topraktır” diyerek toprağa, ziraate olan aşkını ilan eder:

VEYSEL’İN TOPRAK AŞKI

.....

Nice güzellere bağlandım kaldım

Ne bir vefa gördüm ne bir fayda buldum

Her türlü isteğim topraktan aldım

Benim sadık yârim kara topraktır

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi

Yemek verdi ekmek verdi et verdi

Kazma ile dövmeyince kıt verdi

Benim sadık yârim kara topraktır

.....

Hele bir şiiri vardır; üreten köylüyü o kadar güzel anlatır ki onlarca yıl geçmesine rağmen üreticinin durumunu aynen bir resim tablosu gibi gözümüzde canlandırır:

Dinle çiftçilerin garip halini

İlkbaharda çifte başlar çiftçiler

Hiçbir zaman işten çekmez elini

Durmaz yıl on iki ay, işler çiftçiler

Ölçer tohumunu, koyar sekleme

El gitti der oğluna, haydi bekleme

Tarlası herk ise, ya ikileme

Tohumu toprağa aşlar çiftçiler

Evvel buğday eker, sonra arpayı

Her gün fazla saçar kuşların payı

Tarlada görürse kuşu, kargayı

Döner sapanınan taşlar çiftçiler

Tohumunu kurtarır, bekler yağmuru

Gider, gelir, bakar, tarlası kuru

Yağmur geç yağarsa, yüzün azdırı

Bekler bulutlardan yaşlar çiftçiler

Yağmur bol olursa, güler yüzleri

Bakar göğ ekini görür bizleri

Çayır çimen bürüyünce dizleri

Öküzün boyunu hoşlar çiftçiler

Kimi pulluk koşar, kimi makine

Kimi eski çifti kullanır yine

Bol bol gözü doymayınca ekine

Şaşar, n’ideceğim n’işler çiftçiler

Ekin firik, ığış ığış yellenir

Bıldırcınlar arasında dillenir

Gelinler al giyer, kızlar sallanır

Bulur ırgatların çiftler çiftçiler

Biçer ekinini sürer harmanı

Esen yellerinden savurur onu

Bol gelirse tane ile samanı

O sene irahat kışlar çiftçiler

Veysel anlatırsın çiftçi halini

Kışın yemler davarını malını

Başına toplanır oğlu gelini

Şimdi bol şüküre başlar çiftçiler

GÖNÜL GÖZÜ

Çiftçilerimizin toprağı sürmesini, tohumunu toprakla buluşturmasını, ekinleri için yağmur beklemesini, yağmur yağarsa mutlu olmasını, yağmazsa mutsuzluğunu, ürünü bol olursa o seneyi rahat geçirmesini, kışın hayvanlarını beslemesini, oğlu ve gelini ile yaşayıp giderken haline şükretmesini çok duru bir şekilde ifade eder büyük ozan. Gönül gözüyle gördüğü köy yaşantısını, üretimi, çiftçinin emeğini çok güzel anlatır. Bir yandan da başkalarını hakir gören insanlara seslenir:

Beni hor görme gardaşım

Sen altınsın ben tunç muyum

Aynı vardan var olmuşuz

Sen gümüşsün ben sac mıyım

Ne var ise sende bende

Aynı varlık her bedende

Yarın mezara girende

Sen toksun da ben aç mıyım

Kimi molla kimi derviş

Allah bize neler vermiş

Kimi arı çiçek dermiş

Sen balsın da ben çeç miyim

Topraktandır cümle beden

Nefsini öldür ölmeden

Böyle emretmiş yaradan

Sen kalemsin ben uç muyum

Tabiata Veysel aşık

Topraktan olduk kardaşık

Aynı yolcuyuz yoldaşık

Sen yolcusun ben baç mıyım

BUGÜNKÜ DURUM

Özellikle eli nasırlı, yüzü toprak gibi çatlak, ayakları hayvan bokuna bulanmış, yamalı, çamurlu kıyafeti ile üretenleri, köylüyü, çiftçiyi, temsil ettiğini düşünürsek Veysel'in burada ne demek istediğini daha net anlayabiliriz.

Günümüzde azalmakla beraber köylüyü-çiftçiyi hor görme eğilimi geçmişte çok daha fazla görülmekteydi. Bir kuruma, devlet dairesine ya da bankaya günlük kıyafetiyle gelen köylü, kravatlı takım kıyafetli birisine göre daha az saygı görürdü yani "hor" görülürdü.

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün “Köylü milletin efendisidir” ifadesi de bu bağlamda daha derin bir anlam kazanmaktadır. Peki, köylümüze bugün hangi gözle bakılıyor? Baş üstünde mi tutuluyor yoksa hala hor mu görülüyor? Bu sorunun cevabını devlet dairelerinde ya da banka kuyruklarında değil iktidarın tarım politikasında aramak gerekir. Bugün iktidarın tarım politikası gerçekten üreteni, üretimi destekleyen, emeğin hakkını koruyan bir anlayışta mıdır yoksa rantçının, vurguncunun, fırsatçının ekmeğine yağ süren bir anlayışta mıdır? Bugün üretimden uzaklaşan çiftçi sayısının fazlalığı, tarımsal faaliyet yapan genç sayısının çok azalması, topraksız köylülerin feryadı, borçsuz çiftçinin olmaması, ekilip biçilen tarım arazilerinin azalması, üretim maliyetlerinin yüksekliği, tarım arazileri ve meraların işgal edilmesi, yıllardır yapılan et, tahıl, baklagil, canlı hayvan ve benzeri ithalatların artarak devam etmesi ve buna rağmen et fiyatlarının düşmemesi, üretimde ve pazarlamada büyük zorluk yaşayan çiftçilerin örgütsüz olması, sulama projelerinin başlamaması veya tamamlanmaması gibi birçok soruna baktığımızda çiftçimizin yeterli saygıyı gördüğünü söyleyemeyiz.

ÜRETENLERİN HÜKÜMETİ

Çiftçisini hor gören bir anlayış çarşı-pazarına da bolluk bereket getiremez. Çiftçi hor görüldükçe şehirli de bundan nasibini alır ki hayat pahalılığıyla fazlasıyla almaktadır. Köylümüzü, çiftçimizi, üreticimizi düştüğü yerden kaldırmanın tek yolu “Üreticilerin Milli Hükümetini” kurmaktır. Türkiye'nin kurtuluşu da buradadır. Hor görülen köylümüze, çiftçimize şunu söylemek isterim ki: Gelin beraber “Üretim Devrimi” yapalım ve “Üreticilerin Milli Hükümetini” kuralım. Bunun için bütün üretenleri Vatan Partisi'ne birlikte mücadele etmeye davet ediyorum.

Aşık Veysel