06 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Amerikan halkı devletinden farklı

Atilla Özalp

Atilla Özalp

Gazete Yazarı

A+ A-

Aradan üç hafta geçti ve Amerika seyahatim yüzünden köşemde yazı yazamadım. Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan spor tarihine geçecek derbiyi, Fenerbahçe'nin Kayseri'yi 4-1 yenerek bir üst tura yükseldiği kupa maçını ve son olarak da sarı-lacivertlilerin Karagümrük'ü geriden gelerek 2-1 mağlup ettiği karşılaşmayı yurt dışında canlı yayından izledim.

FENERBAHÇE'NİN FUTBOLU BİLDİĞİNİZ GİBİ OLUNCA...

Bu üç maçta da değişen bir şey yoktu; Fenerbahçe alışıldığı üzere üç maça da değişik ilk 11'lerle başladı. Jorge Jesus'un hatalarında ısrar etmesinin, sarı-lacivertlilerin ligde yer aldığı sıralamayı belirlediği kesin. Jesus'un normal şartlarda elde edebileceği şampiyonluğu, kendi eliyle adım adım Galatasaray'a sunduğunu defalarca yazdığım için affınıza sığınarak bu sefer sizlere Amerika seyahatimin düşündürdüklerini anlatmayı tercih edeceğim...

ABD'nin emperyalist bir politika izlediği bir gerçek ama halkı için aynı şeyleri söylemek mümkün değil... Amerikalılar çok yardımsever ve güler yüzlü. Metroda trene binmek üzere kartı alıp turnikeden geçerken istasyonda bulunan kontrol memuru tek okumayla üçümüzü birden kaçak geçiriyor. Üstelik sadece bir istasyondaki görevli de değil, hemen hemen her istasyon görevlisi sanki anlaşmışçasına el kol işaretleriyle, gülerek "faster, faster" (hızlı, hızlı) diye seslenerek bilet bile basmadan bizi geçiriyor. Kimi gençler, turnikenin üzerinden atlayarak kaçak geçiyor, görmezden geliyor, ses çıkarmıyorlar. Tek dokunuşla açılan turnikeden üç kişi birden geçiyor. Görevli, kaçak geçiş halinde öten "ispiyoncu zile" bile aldırış etmeden adeta kaçak geçişi destekliyor.

DEVLET POLİTİKASI EMPERYALİST AMA...

Bizde gariban olduğu her halinden belli biri turnikeden bedava geçmeye kalksa, görevli, Orhan Kemal'in Bekçi Murtaza'sı gibi başımıza kraldan çok kralcı geçinip asla izin vermez. Emperyalist Amerikan sisteminin yetiştirdiği adam ise halkçı bir tutum sergiliyor ve hiç aldırış etmiyor... Bir geçiş 3 dolar, yani bizim paramızla yaklaşık olarak 60 lira. Düşünün Amerikan hükümetine verdiği zararı. Devlet politikası emperyalist ama halkı bir anlamda sosyalist değerleri taşıyor.

"Toplu ulaşım amma pahalıymış yahu" diye düşünmeyin çünkü asgari ücret 2 bin 400 dolar. Yani bizim paramızla 48 bin lira. Ortalama ücret de 3 bin 500 dolar, yani 70 bin lira civarında. Adamlar trende kadına, yaşça büyüğüne yer bile veriyor. Eşime ve bana da yer verdi, inanamadım. Eskiden ülkemizde toplu ulaşımda yerini büyüklerine veren çok olurdu ama artık bizde yer veren birini gördüğümde neredeyse şükür namazı kılar vaziyetteyim. Dünyanın bir ucunda gavur diye yerdiğimiz Amerikalı ise trende yer veriyor.

Paramızın değeri maalesef yerlerde süründüğünden en uygun fiyatların olduğu bir fastfood restoranında atıştırıyorum. Giyim kuşam durumundan dolayı evsiz diye hitap edilen biri giriyor içeri. Bizde olsa "müşterileri rahatsız etme" diye anında kapı dışarı edilir. Oysa orada bulunan hiç kimse garipser bakışlar fırlatmadı ve o evsiz, kimseyi rahatsız etmeden, dilenmeden gezindi, masalarda duran birkaç boş kabı aldı ve çöpe attıktan sonra da gitti kapıda durdu. Gelenlere kapıyı açarak "hoş geldin" diyerek gülümserken, ülke genetiğinden olsa gerek; hani bir olay olduğunda hiç müdahale etmeden öylece durur dakikalarca seyrederiz ya, ben de 5 dakika boyunca adamı incelemeye devam ettim. Garipsedim. Bir tek ben meraklı bakışlar atıyordum. Derken orada çalışan birinin torba içine koyduğu hamburgeri ve uzattığı içeceği alan "homeless" (evsiz) çalışmasının karşılığı olarak aldığı paketle, rencide edilmeden gülümseyerek oradan ayrıldı. Şaşırdım. Adamların garibanlara yaklaşımı incitmiyor, olay dinde değil eğitimde bitiyor. Elbette, bir insanın evsiz yaşamasına sebep olan koşullar ise Amerikan devletinin kusuru.

Yolda, toplu ulaşımda, alışverişte kimse kimsenin yüzüne bakmıyor, incelemiyor. Bakmak, incelemek hakaret olarak algılanıyor. Karşıdan karşıya geçeceksen araba seni gördüğü anda en az 20 metre kala durup yol veriyor. Ne kadar da bize benziyor değil mi, helal olsun vallahi dedim.

Yaşlısı -ama öyle böyle değil, neredeyse 80 ila 95 yaş arası- ve genci herkes koşuyor. Mutluluk eşiği yüksek olunca herkes güleryüzlü. Yani anlayacağınız üzere dostlar, dünyada görmek isteyeceğim yerler arasındaki listemde son sıralarda yer alan, zorunluluktan gittiğim emperyalist Amerika'nın halkı pek de bu vahşi sistemden nasibini almamış gibi...

Amerikan emperyalizmi deyince; Amerika Birleşik Devletleri'nin diğer ülkeleri kültürel, ahlaki, ekonomik ve askeri saldırılarla sömürmesini anlarız değil mi? Benim ziyaretim sırasında gördüğüm Amerikan halkı, devletinin aksine, bırakın sömürmeyi, herkese yardım etmeye çalışıyor. Yani halkın davranış şekli ile devlet politikası pek de bağdaşmıyor.