28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Apo’nun kara kutusu: Pilot Necati

Bayram Yurtçiçek

Bayram Yurtçiçek

Eski Yazar

A+ A-

Pilot Necati’yi gündeme getirip sorgulayan ve karanlık ilişkilere sahip bir kişi olduğunu ilk defa yazan 1978 yılında günlük olarak yayına başlayan Aydınlık gazetesi oldu. Necdet Pekmezci’nin dediği gibi, Pilot Necati’yi gündeme ilk taşıyan rahmetli Uğur Mumcu değildi. Mumcu, Pilot Necati’yi 1990 sonrası tekrar gündeme taşıdı ve Baki Tuğ üzerinden Abdullah Öcalan’ın gizli ilişkilerini sorguladı ve tekrar gündeme getirdi.

Pilot Necati’nin gerçek adı Necati Kaya’ydı. Aslen Ağrılı olan Necati Kaya’nın pilot olduğu, Türk Kuşunda uçuşlar yaptığı söylenmekteydi. Pilot Necati Kaya’yı Abdullah Öcalan’la tanıştıran Ağrı’nın Tutak ilçesinden Abdurrahman Ayhan’dı. Abdurrahman Ayhan Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisiydi. Ağrı’nın ünlü Polat aşiretindendi. PKK’nın ilk kuruluşunda yer alan ve Pilot Necati’yi PKK ile buluşturan Abdurrahman Ayhan daha sonra PKK ile yollarını ayırdı ve siyasete uzak durdu.

Pilot Necati ve Öcalan’ın eşi Kesire ile iddialar ayyuka çıkınca, Abdullah Öcalan’da onların MİT ve Özel Harp Dairesi mensupları olduklarını açıklamak zorunda kaldı. Ne zaman mı? Pilot Necati’nin ölümü, Kesire’nin onu terk etmesi ve PKK’dan ayrılmasından sonra.

Öcalan, Mehmet Ali Birand ile yaptığı söyleşide konu ile ilgili şunları söylüyordu:

“ 3 Haziran’da yine bir toplantımız olacaktı. Bir gece öncesinden Pilot Necati tutturdu, ‘yarın nerede toplanacağız? Demeye başladı. Yanımızda Kemal Pir’de vardı. Kemal 2 Haziran gecesi eve yaklaşırken yakalandı. Üstü aranınca silah bulundu. Ertesi sabah da biz eve gideceğiz. Gitmeden önce tesadüfen birini yolladım. Git bak eve, dedim. Dönünce, abi evi her tarafı çembere alınmış dedi. Şans eseri kurtuldum. Üç dört tane kirli silah vardı. O silahlarla yakalanacaktık. 30 yıl cezası var. Sonradan haber aldık. Baskını Özel Harp Dairesi yapmış. Mustafa Karasu içeri alındı. Üç de silah yakalandı. En azından yedi yılım gidebilirdi.”

Yurtdışına Pilot Necati’yi atlatarak çıktığını, özel olarak belirtiyordu. “Pilot da böyle düşünüyordu ve beni kaybettikten sonra kendini yerden yere vuruyor, patlıyor. ‘Nasıl elimizden kurtuldu’ diyor, ‘hatta çıldıracaktı’ deniliyordu. ‘Nerededir?’ diye dört dönüyor. Herhalde emir almış, Diyarbakır’dan sonra beni kaybedince, bizim köye kadar gitmiş. Pilot yurtdışına çıktığımı öğrenince deliye dönmüş, saçını başını yolmuş”

Ama Öcalan’n arkadaşları bunun tam tersini söylüyor. Öcalan’ın sürekli Pilot Necati’yi koruduğunu, kolladığını söylüyorlar. Pilot Necati ile ilgili iddiaları dile getirenler, muhtelif dönemlerde bir şekilde infaz edildiler.

Abdullah Öcalan, Mehmet Ali Birand ile yaptığı görüşmede Pilot Necati ile ilgili şunları söylüyor:

“Pilot, Özel Savaş Dairesi’ne bağlı bir kontrgerilla. Her gün beni kafesteki kuş olarak yolup, kavurup, tuzlayıp bir lokmada yiyeceği biri olarak görüyor. Bu adamlar 1976’da beni adamakıllı ele geçirmeye çalışıyorlar. Daha önceki dolaylı yollar yetmedi. Şimdi tehlikeli olmaya başlıyoruz. Pilot çok tehlikeli, Pilot çok paralı. ‘Grubunu besleyeyim abi’ diyordu. ‘Şu eylemi de yapalım, bu eylemi de yapalım. Ben parayı mutlaka bulup getiririm’ diyordu. ‘Abi’ diyordu, ‘emret kendimi 4 katlı bu binadan aşağı atayım’ atabilirdi de, o kadar yiğitti. Hem de havada perende atarak. Bir gün geliyor, ‘Abi yolda iki-üç polisi vurdum, devirdim’ diyordu. Kendini o kadar etkili biri göstermek istiyordu. Ve herhalde ‘istediğin gibi bir militanım, her işi yapabilirim’ demek istiyordu. Zaten soygun planlarını ve önerisini

getirmişti. Talimatını benden hemen çıkarmak istiyordu. O talimatı önceden polisten aldığı anlaşılıyor. Sonuna kadar para harcıyor, sonuna kadar güç gösterisinde bulunuyor. Gelecek vaat ediyor. Kaldı ki, Kemal Pir bu durumu hemen değerlendirmek istiyordu. ‘Hayır’ diyordum, ‘şimdi eylem zamanı değil’. Yani biz Pilot ile bir yıl veya bir buçuk yıl, 1977 sonlarına kadar belki de beraber olduk. Eş zamanlı ve kesin devletten, hiç kuşku yok. Adam o dönemin imkanlarına göre avuç avuç para saçıyor. Yalnız beni değil, tüm grubumuzu lokantaya götürüyor. Her gelen ‘abi beni de bir lokantaya götürün, bana da bir tatlı alın’ diyor. Sayemizde milletin karnı doyuyor. Aslında bu bir ilişki tarzı, bu meşhurdur.”

Uğur Mumcu’nun ifade ettiği, “MİT Apo’yu besledi” söylemindeki beslenme hikayesi böyledir:

“ Bizi dış görünüşle ele alıp değerlendirdiler. Bizi kesin bu taktikle, daha 1980’e hatta 1978’e ulaşmadan dağıtacaklarını umuyorlardı. TC’nin (ki bu ilerde daha iyi anlaşılacak) MİT’in sanırım o zamanki temel yönelimi buydu.

1977 Ocak toplantısını evinde yapmıştık ki, bizim en büyük toplantımızdı. İşin ilginç yanı, Pilot her şeyi hazırladı ve biz de gittik ve yaptık. Tabii belgesi yok, hiçbir şeyi yok, adı yok. Soba kapısı açık, yazdığımız notları eğer polis basarsa sobanın içine atacağız. Bayan da var. Polis gelirse yılbaşı töreni var diyeceğiz. Çok ilginç, devletin iki yanını nasıl kullanıyoruz. Sanırım MİT bunları duyduğunda hem kahkahadan patlıyor, hem de öfkesinden boğuluyordur. Doğan arkadaş vardı, 1979’daydı galiba, beni yakaladı. Anlattıklarına göre MİT başını dövüyor, ‘bu yüzde yüz kucağımızdaydı, biz bunu nasıl kaçırdık’ diyormuş.” (Mehmet Ali Birand, APO ve PKK, sayfa 88)