26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa’da artan kadın istismarı

Ali Develioğlu

Ali Develioğlu

Site Yazarı

A+ A-

Diyelim ki öğrencisiniz ve Türkiye’nin  en büyük üniversite öğrencileri  derneğine üyesiniz. Dernek yemekli yıldönümü kutlaması düzenliyor. Gidiyorsunuz. Orada dernek yöneticisi bir genç yüzlerce öğrencinin karşısında sözlerine şöyle başlıyor :

“Kadın bir hiçtir, sıfırdır, aşağılıktır”!

İşte bu olay geçen hafta Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da, ülkenin en büyük öğrenci derneğinin ( Amsterdam Studenten Corps, A.S.C./A.V.S.V) yemekli töreninde bizzat yaşandı ve bu sözü, salondaki beyaz gömlekli yüzlerce erkek öğrenci tek ses olup “Or...pudur’ diye haykırarak onayladı! İşin ilginci toplantıya kız öğrenci alınmamış, kızlar yan tarafta bir çitle ayrılmış ayrı bir salona konulmuştu. Yani Avrupa’nın göbeğinde haremlik selamlık! Yöneticilerin konuşmaları ardı ardına devam etti. Aynı doğrultuda:

“Pazar günü takıp takıştırıp NDSM festival meydanına gideceklerini düşününce  annenizi kastetmiyorum ama, tüm kadınlar or.…..pudan başka bir şey değildir.”!

Salon çoğunluğu yine koro halinde onaylıyor: “Or…..pudur”!   Birkaç sessiz kalan var ama karşı çıkan yok! Kadehlerini, biralarını yudumluyor, alkışlıyorlar.

“5 yıllık  öğrenim boyunca beyler kadınların boyunlarını yırtacak,  ……. larını doldurmak için”!

Bu sözlerle de kalmıyorlar, bir diğeri : “……kadınlar sperm kovasıdır”!

Ve ardından  bunlardan daha iğrenç kadın düşmanı nice laf. Yazmaya terbiyemiz müsaade etmez.  Ama dahası da var.

Konuşmacıların hemen arkasında 2 çıplak kadın. Programlamışlar.  Genelevlerinden iki zavallı kadını kiralayıp getirmişler sahnede onlara  kadınlara tecavüzü anımsatan sahneler sergiletiyorlardı.  Öğrenci liderleri böyle ısmarlamıştı. Herkesin gözü önünde kadına tecavüz meşrulaştırılıyordu.

Üstelik de geleceğin doktorları, mühendisleri, avukatları, psikologları, sosyologları, politikacıları olacak bu üniversite öğrencileri tarafından.  Kirayı ise öğrenci derneğine yapılan yardım ve sübvansiyonlardan karşılamışlardı.

TEPKİLER YETERSİZ

Farzedin Türkiye’de böyle bir dernek gecesi olduğunu. Mümkün mü?

Ama bunlar Hollanda halkına da fazla gelmiş olacak ki, olay bir haftadır ülkenin gündemine oturdu, medya çalkalandı. 30 yıldır ülkeyi yöneten sağ liberal – hristiyan sağ koalisyonları, ırkçılık ve toplumsal duyarsızlığın artmasına çok yardımcı olmuşlarsa da,  cinsiyetçi ayrımcılığa karşı duyarlılık tamamen yok olmamıştı.  Universiteler, öğretim üyeleri, kadın örgütleri, medyada bazı köşe yazarları, TV programlarında bazı konuşmacılar,  Amsterdam Belediye Başkanı ve mecliste bazı milletvekilleri sorumluları kınadılar. Derneğe verilen sübvansiyonun büyük bölümü durduruldu. Yöneticilerden dördü istifa etmek zorunda kaldı. Birkaç hükümet sözcüsü ise timsahın gözyaşlarını anımsatan kısa açıklamalarla üzüntülerini bildirdiler.

Ancak bütün bu tepkiler kınama ve birkaç istifanın ötesine geçmeyecekti.  Öğrenci derneğinin kadın ve erkek derneklerinin birleşmesinden oluşan yapısı nedeniyle başkanı üstelik bir kadındı; Helen Vos. Helen olayın ertesi günü istifasını sundu. İstifasında dernekteki  ‘kültürü’ değiştirmede başarısız kaldığını belirtiyordu. Dernek üyesi 270 kız öğrenci de imzaladıkları bir açıklamayla ‘cinsiyetçiliği’ kınadı. Açıklama ve istifalarda olayın nedenleri geçiştiriliyor, etliye sütlüye dokunmadan sadece derneğe ‘belli bir kültürün’ hakim olmasından yakınılıyordu. 

Kınamayı imzalayan 270 kadından hiçbiri gazetetecilere söyleşi vermeyi kabul etmedi. Bazı köşe yazarları kız öğrencilerin korktuklarından dolayı sessiz kalmayı tercih ettiklerini yazacaktı. Sonradan derneğin duvarlarına yazılan sloganlardan  kızların korkusunun nedeni anlaşılacaktı: “ Or….pu  yanlıları” ! 

Başsavcılık sorumlular hakkında soruşturma açılmayacağını bildirdi.  Çünkü savcıya göre şikayetçi olan tek  kadın bile yoktu ve olay zaten dernek içinde çözülmeliydi. 

Öte yandan 60’lı yılların aksine, olayın toplumsal ve siyasal arka planını kurcalayarak protesto ve aydınlanma kampanyaları yürütecek  bir kadın hareketi de sol partiler de artık kalmamıştı. Avrupa sadece şiddet gören veya baskıdan yakınan kadın müslüman ise onu  bağrına basıp, servete  şöhrete bile boğuyor. Üstelik bunu özellikle sağ liberal veya ırkçı çevreler yapıyor. Kadına derin saygılarından değil,  Hristiyan seçmenin ağzına bir kaşık bal çalarak iktidara gelmek için.

HOLLANDA’DA YILDA 100 BİN KADIN CİNSEL TACİZE UĞRUYOR

Bakanlık, başsavcılık, istifacılar ve bazı eleştirmenlerin ‘münferid’  diye tanımlayıp önemsizleştirmeye çabaladıkları bu olay, aslında  buzdağının sadece görünen kısmıdır.

Avrupa Birliği Anayasal Haklar Bürosu’na göre AB’de yaşayan  15 yaşın üzerindeki her üç kadından biri  yaşamında en az bir kez  şu veya  bu şekilde (fiziki veya sözlü) cinsel şiddete uğruyor. Bazı AB ülkelerinde bu oran yüzde 50’ye yaklaşıyor. Özellikle son iki yıldır,  Kovid-19  nedenli ulusal kapanmalar sırasında kadına şiddette büyük artış görüldü.

Uluslararası Af Örgütü, Hollanda’da cinsel taciz ve tecavüze uğrayan kadın sayısının yılda 100 bini bulduğunu bildiriyor.  Kovid-19 kapanma döneminde  yardım kuruluşlarına başvuranların sayısına bakılınca cinsel taciz  oranında Hollanda’da artış yüzde 60, Belçika’da ise yüzde 70.  Ama polise kayıtlı tecavüz olaylarında artış ise yüzde 20. Mağdurlara destek kuruluşları, polis kayıtlarının görece azlığını, kadınların korkup başvurmamasına ve polisin başvuru sırasında kadını şikayetten caydırmaya çalışmasına bağlıyor.

Bir başka etken de son iki yıldır değiştirilmesi istenilen mevcut ceza yasası; kadın direnmemişse yasa olayı  tecavüz suçu saymıyor. İsveç ayni yasayı iki yıl önce değiştirince, o zamana kadar başvurmamış olup da savcılığa şikayet dilekçesi veren kadın sayısı geçen yıl rekor kırdı.

2016’dan beri İstanbul Anlaşmasına dahil olmanın AB ülkelerinde tecavüzlerin tırmanmasını önlemediği görülüyor. Hollanda Mağdurlara Yardım Fonu’na göre (Fonds Slachtofferhulp) 16 yaşını aşkın toplam kadın nüfusunun yüzde 3’ü yaşamında cinsel tacize uğramış durumda. AB genelinde bu oran daha yüksek: yüzde 5.

Üniversite ve yüksek okullarda kız öğrencilerin yüzde 11’i eğitim döneminde tecavüz yaşamış ve çoğu şikayet etmeye cesaret edememiş durumda fona göre.  Ama  mesela 2019’da ceza giyen sanık sayısı Merkez İstatistik Bürosuna göre sadece: 105. Ahlak polisinin ise doğru dürüst personeli bile yok.

‘OLAY MÜNFERİD’ DİYENLER  ASIL NEDENİ ÖRTBAS EDİYOR

Amsterdam’daki öğrenci derneği skandalının kimilerinin iddia ettiği gibi  ‘münferid’ olmadığı, aksine toplumda derin kökleri olduğu ortadadır. 30 yıldır ardı ardına iktidara gelen -sağ liberal ve Hristiyan sağ  koalisyonların  verdiği zararın tırmanan ırkçılık ve gelir düzeyinin düşmesiyle sınırlı olduğu kesinlikle düşünülemez; kadına şiddet ve saygısızlığın tırmanışı da bu 30 yıldır sağa kayışın diğer bir yan ürünüdür.  ABD’den esen  tecavüz pornosu fırtınası ve Netflix benzeri onlarca kanalın ‘survivalist’  şiddet propagandası da bu gelişmede etkili oldu.

İkinci Dünya Savaşı sonrası pek çok konuda olduğu gibi, kadın hakları, eşitlik ve özgürlüğü rüzgarı da esmiş, önemli kazanımlar sağlanmıştı.  Savaşın enkazı ve dersleri üzerinde yükselen görece eşitlikçi ve demokratik sistemler, toplumsal sorunlara duyarlı 68 neslini ortaya çıkarmıştı. 68 nesli döneminde üniversitelerde, Amsterdam ‘da yaşanan  bu skandalın bir benzerini düşünmek bile olası değildi. Ancak o neslin çoğunluğu dünyayı terketmiş, yerini 30 yıldır sağ koalisyonlarıyla büyüyen bu yeni nesle bırakmıştır. Tabii ki bunu tüm gençlik için söylemiyoruz. Amsterdam skandalına gelinmeden daha çok önceleri zaten, Avrupa’nın kadın hakları açısından altın çağı ne yazık ki çoktan bitmişti. Bugün başka bir Avrupa vardır.

Kadın erkek eşitliği mücadelesi aslında Truva Savaşı öncesine kadar gider.  Milattan önce 1500-1000 yılları öncesi,  uygarlığın beşiği ve merkezi olarak görülen bölgemiz, yönetimleri kadın ağırlıklı toplumlara sahne olmuştu.  Mısır’da Ramses dönemi, Anadolu’da Hitit ve Truva dönemi insan tarihinde son derece önemli değişmeler yaşandı.  Anadolu’da demir aletlerin icadıyla üretim araçlarında yaşanan devrim, toplumsal sistemde de uzunca süren adım adım değişikliklere yol açacaktı. Demir silahlarda sonraları üstünlük sağlayan Akalar (M.Ö. 1200-1300, Yunanlıların ataları)  muazzam bir deniz gücüyle Truva’ya ve Etilere ( Hititler) saldırdılar.  O savaş o dönemin dünya savaşı sayılır. 

Truva Savaşı ve dönemi, sadece bölgede konjünktürel  güç alışverişlerine ve yüzyıl süren sayısız kent yangınına sahne olmadı.  Asıl olan şu iki derin boyutuydu; ilki, daha önceki yüzyıllarda belirtileri olsa da, dünyanın  ilk defa,  anaerkil toplum biçiminin son kalıntılarının da yok edilerek ataerkil sisteme geçmesi . İkincisi ise, köleci sisteme geçiş sürecinin tamamlanması.

Truva savaşı görece daha adil, daha çoğulcu ve kadının da sözünün geçtiği  sistemlerle, köleci ataterkil yeni sistem arasındaki bir savaştı. Sistemler arası bir savaştı.

O savaşta Karadeniz ve Ege bölgelerinin bazı yerlerinde yaşayan kadın toplulukları da Truva’lı  erkeklerin yardımına koştular.  Tarihte onlardan birisi de, bugünkü Samsun yöresindeki Amazon adlı kadın topluluklarının liderlerinden genç kız Penthesilea’ydı. Amazon prensesi Penthesilea (bal peteği demekti) okunu yayını kuşanarak Hektor’un hesabını sormaya koştu. Truva’da Yunan savaşçı lideri Aşil’le  karşı döğüşecekti. Ne yazık ki Aşil erkek güçüyle ‘Bal Peteği’mizi öldürür ve öldürdükten sonra cazibesine kapılıp cesedine tecavüz eder.

Bence işte o tecavüz anı,  geçen hafta Amsterdam’da öğrenci derneğinde yaşanan kadına şiddet ve tecavüz skandalının da tarihçe kayıtlı ilk sembolik resmidir. 

Biyolojisi son derece masum ve güzel olan cinselliğin, toplumsal iktidarı eline geçiren bir grup servet sahibi erkek tarafından çoğu kadının gözünde korkulur hale getirilmesinin sistemsel  ilk tohumları işte o günlerde atıldı. Yeni sistemin kadına saygısızlığı, eski tarihte cinselliğin toplumdaki saygıdeğer  imajını da bozarak tepetaklak etti.

Yani Amsterdam’daki bu öğrenci derneği skandalı, başsavcının dediği gibi ‘münferid’  ya da ‘dernek içi’ bir olay değil, uzun tarihten  bilinçsizce devralınmış ve son 30 yıldır Avrupa’nın sağ liberal koalisyonlarının himayesinde büyümüş küresel bir skandaldı.

Ne yazık ki, tepki verenler bile bunu anlayamadı.