20 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ayak

Oktay Yıldırım

Oktay Yıldırım

Eski Yazar

A+ A-

CHP ve İyi Parti çevresinden en çok duyduğumuz laftır: "FETÖ’nün siyasi ayağına niye dokunulmuyor?" Herkesin ağzında bir ayaktır almış başını gidiyor.

Enver Altaylı iddianamesi, siyasi ayağı ortaya koymuştur ve bu sessizlikle geçiştirilemez. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun en özel başdanışmanı Rasim Bölüce’nin, CIA ve FETÖ ile bağlantısı somut kanıtlara dayanan Enver Altaylı ile 1.022 civarında telefon görüşmesi ortaya çıktı.

Daha önce iki danışmanı da Bylock’tan tutuklanmış, iki PM üyesi FETÖ’den ihraç edilmişti. Gn. Bşk. Yrd. Sezgin Tanrıkulu’nun CIA yazışmalarında "güvenilir kişi" olarak tanımlanıp Tr705 diye kodlandığını zaten biliyoruz.

Altaylı’nın yeğeni de İyi Parti İstanbul İl Başkanı, öncesinde de parti sözcüsü ve Gn. Bşk. Yrd.

Her iki partinin de izledikleri siyaset, ABD yanlısı.

Enver Altaylı’ya bakıyoruz, CIA’ya yazdığı mektupta Türkiye’nin İran ve Rusya ile ittifakının ABD için bir felaket olacağını söylüyor. CHP ve İyi Parti’ye bakıyoruz, aynı çizgideler, Hendek çatışmalarında aynı HDP gibi davrandılar, Fırat Kalkanı’na da karşı çıktılar, Zetin Dalına’da.. Altaylı, FETÖ’ye "muhterem efendim" diye mektup yazmış; CHP’li vekiller ise Başkan talimatıyla FETÖ’nün yayın organı Zaman gazetesini savunuyordu.

Altaylı, Kaşif Kozinoğlu’nu, Kazakistan ve diğer Türk devletlerindeki FETÖ okullarının açılmasına engel olduğu için CIA’ya şikayet ediyor. Hemen arkasından Kozinoğlu Ergenekon tertibine dahil edilip hapishanede öldürülüyor.

Ayak öyle kokuyor ki, bütün siyasi çevresini sarmış. Diyarbakır annelerinin yanına gitmez hiç biri, ama hepsi Cumartesi anneleri denilen grubun yanındadır. En yakın örneği Eğitim-İş. Diyarbakır annelerini ziyarete giden 7 üyesini hukuksuz bir şekilde ihraç etti. CHP’ye yakın hangi derneğe, sendikaya, odaya bakarsanız bakın hepsi aynı yoldadır, hepsi PKK’nın siyasi kolu HDP’yi savunur.

Kendilerine "Uğur Mumcu dostları" diyenlere bakın, hepsi de Türkiye ittifakını baltalamak için kullandı Mumcu’nun ismini. "Hrant’ın dostları" farklı mıydı? Onlar da bir FETÖ cinayetini Türk ordusuna kurulan kumpas için kullandılar, vatanseverleri ve milliyetçiliği suçladılar. Dönün oradan Rand Corporation raporuna, büyük tehdit Türkiye’de yükselen milliyetçilik olarak belirlenmiş, Ergenekon’dan çıkan askerler, Doğu Perinçek ve Devlet Bahçeli ismen düşman ilan edilmiş.

Yani ABD, Rand Corporation eliyle yazdığı raporu, Enver Altaylı ve Rasim Bölücek üzerinden CHP ve İyi Parti’ye uygulatmaya çalışmış.

Ayak ortada, ayak kokuyor.

FETÖ savcılarının bize yakıştırmaya çalıştığı gibi, "sen falanca ile, falanca filanca ile, filanca şununla, şu da öteki ile görüştüğüne göre senin öteki ile irtibatın var" şeklinde değil... Gerçek, somut, ayan beyan.

Enver Altaylı, bir yandan FETÖ ve CIA ile görüşürken, farklı hatlardan Kılıçdaroğlu’nun en özel danışmanı ile yapılan 1.022 görüşme nasıl açıklanabilir?

Kimse yemiyor artık demokrasi ayaklarını, laiklik örtüsüne sarmalanmaya çalışılan bölücülüğü, siyasi ayak diye kendi ayak kokularını gizlemeye çalışanları...

Ayak bu, ayak... Kokar ayak...

NE RAPORMUŞ ARKADAŞ

Diyanet tarafından yazıldığı düşünülen gizli tarikatlar raporunu, ona ulaşan bütün gazeteciler kulağının üstüne yatarken kitap olarak yayımladım.

Yaşanan şokun ardından aylar sonra Diyanet raporu reddetti, hakkımda da dava açıldı, vs...

Ama, 16 Ocak 2020 akşamı Habertürk’te yayınlanan Türkiye’nin Nabzı programının konuğu Cübbeli Ahmet Hoca’ya da soruldu. Hoca "Bu raporun eski başkan Mehmet Görmez zamanında hazırlandığını" söyledi. Cübbeli Hoca’nın Mehmet Görmez’in istifasından sonra "Diyanet’e daha tehlikelisi gelmedi" diye tivit attığı herkesin malumu, hatta görev süresi boyunca tarikatların yanlışları hakkında her konuştuğunda Görmez’e gösterdiği tepki de... Görmez, "Coğrafyamızı kuşatan bazı din söylemleri asla Diyanet’in mihrap ve kürsülerine yaklaşmamalıdır. Diyanet’in buna asla izin vermeyeceğine olan inancım tamdır" diyerek ayrıldı görevinden. Daha sonra bu rapor sorulduğunda da "bizim yaptığımız çalışmalar raporlaştırıldı ise bu benim bilgim dışında" dedi.

Yani ortada bir rapor var, bence de teolojik olmaktan ziyade bir arşiv çalışması. Aslında herkes bu raporu kimin yazdığını biliyor.

Tamam da ben niye yargılanıyorum?

SONSUZA KADAR

Gerçeklikten kopuşumuz, daha çocukluğumuzda, masallarla başlar... "Bir varmış, bir yokmuş" diye başlayıp, "Sonsuza kadar" diye biten mutlu sonlar anlatılır. Ne varın yokluğunu, ne yokun varlığını anlar çocuk kafalarımız; ne sonu ne de sonsuzluğu...

Anlaşılır gibi de değildir zaten ve bu anlaşılmazlık içinde koparız aritmetikten. Biraz daha büyüdükçe, uçan insanlarla, gökten gelip göğe gidenlerle, dile gelip konuşan hayvanlarla inşa edilir mantığımız.

Sonsuza kadar diye bir şey yoktur, "kadar" kelimesi bir son belirtir ve sonu olan bir sonsuzluk kazınır kafalarımıza. Hukuk dilinde, yokluk halidir aslında, mutlak butlan. "Bir varmış, bir yokmuş" ta öyle. Fizik kanunudur ne var olan yok olur, ne de yok olan vardır. Mantığın ölümüdür o anlar, farkına bile varamaz çocuk aklımız.

Sonra aritmetikten, mantıktan uzak hayaller kurarız yıllarca. Gerçek hedefler koyamadığımız hülyalar kaplar hayatımızı. Bir yamalı bohçaya dönen eğitim sistemi de işe yaramaz pek çoğumuz için. Duyduğunu, gördüğünü aklın ve bilimin denek taşına vuramamak böyle girer hayatımıza, "bir varmış bir yokmuş."

Sonsuza kadar mutluluk hayaline inanan genç kızlar, kandırılıp dağa çıkarılan minik yavrular, hemen zengin olma hayaliyle dolandırılanlar, çocukluk hayallerinin peşini atmışında bile bırakmayıp Emevi Camiinde namaz kılmak gibi olmayacak düşler kuran siyasetçiler, vb...

Demem o ki, bir varsa bir vardır, bir yoksa yoktur.

Herkes gözüne, kulağına, aklına dönsün arkadaş, yetti bu yol bilmezlik, yetti artık...

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları