29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Borçlanma ekonomisinin sonu – 1

Hakan Topkurulu

Hakan Topkurulu

Gazete Yazarı

A+ A-

11 Eylül 2000, çalıştığım bankada masanın üzerine oturup ABD’nin önemli ekonomik sembollerinden olan İkiz Kulelerin (Twin Towers) yıkılışını canlı (naklen) izliyoruz. Televizyondan sanki normal bir James Bond filmi izliyor gibi herkes.  Bu olayın aslında müthiş bir algı operasyonu olduğunu daha sonraki dönemlerde toplum yavaş yavaş anlayacaktı. Olayın ABD derin devleti tarafından düzenlenen bir algı operasyonu olduğu doğruydu. Atlantik sistemi neden, yoksul, doğru dürüst bilinen bir yeraltı kaynağı olmayan Afganistan’a durup dururken emperyalizmin ve Atlantik sisteminin çok önemli sembol değerlerinden birini feda ediyordu. Bu sembolün feda edilmesi ters olarak da anlaşılabilirdi.

SEMBOLÜ FEDA ETTİ

Yoksul ülkeler artık Atlantik sistemine başkaldırıyor. Emperyalizmi yıkacak olan yoksul İslam militanları öyle organize olmuş ki ABD’nin uçaklarını, o müthiş CIA teşkilatına karşın ele geçirmiş, emperyalist sembollerin en önemlilerinden birine saldırıyor, yıkıyor ve bütün dünya bu olayı canlı (naklen) izliyor. İlk olarak böyle de anlaşıldı. Atlantik sistemi algının da böyle olmasını istiyordu. Afganistan’ı işgal için sağlam gerekçe lazımdı. Afganistan dünyayı tehdit eden “Şeriatçi Müslüman” militanlarının elinden kurtarılmak için ABD liderliğinde Atlantik silahlı güçleri tarafından işgal edildi. “Usame Bin Ladin” adlı müthiş(!) düşmanla, dünyanın “çağdaş ve laik” güçleri artık kıyasıya mücadele edeceklerdi. Bizim “laikçilerimiz” de bu harala gürele içinde Atlantik sisteminin çizdiği kalıpların içine yerleştiler.

Atlantik sistemi en önemli sembollerinden birini feda ederek kötü gidişin önünü kesmeye, kötü gidişin nedeni olarak tespit ettiği güçlerin ortasına yerleşiyordu. Laiklik, çağdaşlık bahaneydi.

İHTİYACA GÖRE HABER

O dönemler hala kendi uydusu olan Körfez Arap ülkeleri; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde şer-i düzen kol geziyordu. Hırsızın kolu bacağı kesiliyor, kadınların en basit hakları yok sayılıyordu. Ama olsun o ülkeler ABD doları ve diğer Atlantik ülkeleri paralarının dünya ticareti hâkimiyetinin kilit ülkeleri, garantileri idi. Onlara bir şey olursa Atlantik sistemi alabora olurdu. Onlar istedikleri kadar kadını recm edebilirlerdi. Laikçilerin ve İslam düşmanı haline getirilen kitlelerin bunu anlamasına olanak yoktu. Basın böyle haberlere yer vermiyordu. Emperyalizmin ihtiyacına göre haber üretiyordu.

ASIL HEDEF ASYA

Asıl hedef Atlantik güçlerinin keyfini ve rahatını bozan, ileri atılan Asya güçleri idi. Başta Çin Atlantik’in elindeki ekonomik gücü almak için başkaldırmışlardı. Çin, Dünya Ticaret Örgütü'ne üye olmak için başvurmuştu. Çin, kitlesel üretim dönemine giriyordu. Atlantik sisteminin denetimi dışında kalması Atlantik için batışın başlangıcı olacaktı. Çin diğer bir kısım ülkelere de rol model oluyordu. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Suriye, İran, Libya, Küba, Venezuela vb. gibi ülkeler ekonomilerini Atlantik sistemi ekonomisine entegre etmekte direniyordu. Atlantik her yerde tek güç olmalıydı. Bunlar düzeni bozuyorlardı. Bunların adına “terörist devletler” dendi. Terörist devletler, bulunan ilk fırsatta askeri müdahale ile sisteme entegre edilmelilerdi.

Bu sistemin adını Sn. Doğu Perinçek ve Vatan Partisi “ Borçlanma Ekonomisi” olarak koymuştu. İsim o kadar doğru idi ki. Atlantik Sisteminin; doğduğu, doyduğu ve yıkılacağı yer de “borçlanma” idi.

Not: Yazının ikinci bölümü yarın yayınlanacaktır.