27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Değirmenlere karşı

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, geçen Salı günkü grup toplantısında söylediği şu sözler ibretlik: “Demokrasiye inanıyorsak düşünce özgürlüğüne de inanacağız. Siyasi partilerin kapatılması askeri dönemlere ait bir gelenektir. Demokrasilerde siyasal partiler kapatılmaz; çünkü hangi partinin iktidar olacağına egemen güçler değil, 85 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı karar verecektir. O nedenle partileri kapatarak Hazine yardımını kesmek gibi demokrasi dışı uygulamaları asla kabul etmiyoruz.”

Kılıçdaroğlu grup konuşmasında HDP’yi savunabilmesini sağlayacak bir mantık hattı kurmaya çalışmış. Ancak bu amaçla ileri sürdüğü iddialar bütünüyle yanlış.

Birinci iddia, demokrasilerde parti kapatma diye bir şeyin olmadığı... Dünyada ilk kez siyasi partiler kanunu kabul eden ve ilk siyasi partiyi kapatan ülke Federal Almanya. Tesadüf değil, çünkü faşizm belasını Almanlar yaşadılar. Eğer Hitler’in partisi zamanında kapatılabilseydi insanlığın başına bu bela sarılmamış olacaktı. 1952’de Nazi uzantısı Sosyalist Devlet Partisi’ni ve 1956’da Almanya Komünist Partisi’ni kapattılar. Demokrasilerde siyasi parti kapatılmazmış. Oysa yargı kararıyla parti kapatma demokrasilerin icadıdır! Kılıçdaroğlu’nun üzerine siyasi tez kurduğu birinci iddia geçersiz.

İkinci iddia, düşünce özgürlüğünü savunan herkesin HDP’yi savunması gerektiği. CHP Genel Başkanı, HDP’ye kalkan olacağım diye çırpınmasını düşünce özgürlüğü gerekçesine bağlamaya çalışıyor. Evet, demokrasilerde düşünce özgürlüğü şarttır. Ancak her özgürlük gibi onun da sınırları vardır. Anayasa hukukuna göre, şiddete başvurmak, şiddeti övmek, meşrulaştırmak ve şiddete kışkırtmak düşünce özgürlüğü değildir. HDP ile PKK arasındaki illiyeti herkes gibi Kılıçdaroğlu da biliyor şüphesiz. Şu durumda üzerine tez kurulan ikinci iddia da geçersiz.

Kılıçdaroğlu’nun üçüncü iddiası kimin iktidar olacağına halkın karar vereceği... Dolayısıyla HDP’yi yargı kapatmamalı, kapatacaksa halk kapatır demiş oluyor. PKK’nın yasal partilerinin açılım dönemine kadar yüzde dört dolayında oyları vardı. Onu bile neden ve nasıl alabildiklerini tartışmak gerekiyor. Açılım döneminde PKK’nın devletin muhatabı durumuna getirilmesi HDP’nin oylarını üçe katladı. Şimdilerde PKK geriledikçe onun yasal partisi de gerileme eğiliminde. Ama bu kez de CHP önderliğinde 6+ masa açılıma talip. Davutoğlu ve Babacan eski açılım dönemi siyasetçileri. Akşener NATO’culuğunu bağıra bağıra ilan eden, HDP’yi Kürt siyasal hareketinin temsilcisi olarak tarif eden “milliyetçi” lider. CHP açılım döneminde PKK ile masaya oturulmasına değil, sürecin TBMM odaklı olarak yürütülmemesine muhalefet etmiş parti. HDP artık onların göz bebeği! Oylarının düşmesini ve halkın HDP’den yüz çevirmesini engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasındaki mantıksal örgünün üçüncü iddiası da geçersiz. Özetle, CHP Genel Başkanı grup konuşmasında mantıksızlık destanı yazmış oluyor. Neden böyle peki?

Eğer akıl yürütme yolunuz yanlışsa, ulaştığınız sonuçlar tutarsız olur. Tutarsızlık, olgusal gerçekle çakışmayan zihnin durumudur. Dünyayı anlamak için akıl yürütürsünüz ama üzerine bastığınız ön kabulleriniz yanlışsa, varacağınız sonuçlar sizi gerçek dünyanın dışına atar. Bu noktada önünüzde iki yol vardır: Ya fikirlerinizi değiştirir, yanlış olanları terk edersiniz ya da kendinizi kandırmaya başlarsınız. Nihayetinde toplumdaki her sınıfın nesnel gerçeği bilmekte çıkarı yoktur. O zaman Marx’ın “mistifikasyon” dediği ideolojik tutum öne çıkar. Nesnel gerçek eğilip bükülmeye başlanır. Bu sürecin kendi içinde en tutarlı hali “camera obscura” bakışıdır. Yani dünyayı amuda kalkarak tersten görme hali.

Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi böylesine yanlış iddialar üzerinden korumaya çalışmak dışında bir yolu yok. Çünkü nesnel gerçeklerle Don Kişotvari bir savaşa tutuşmuş durumda. CHP yönetimi Türkiye’nin nesnel ihtiyaçlarına karşı konumlandığı için değirmenlere karşı savaşıyor. Olgulara kendi kafasındaki Batıcı ideolojik şablonu giydirmeye çalışıyor. Hal böyle olunca kavramları yanlış içeriklerle kullanmak (sözgelimi otoriterlik ile faşizmi özdeşleştirmek); mantık hataları yaparak tutarsızlaşmak ve olguları eğip bükerek kendi istediği biçime dönüştürmeye çalışmak gibi yollara sapmak zorunda kalıyor.

CHP merkezinin kendileri adına konuştuğu milyonlarca Atatürkçü yurttaş ise “hayat acıdır, biber de acıdır o halde hayat biberdir” tadındaki bu akıl yürütmeler karşısında “akıl akıl gel de bana takıl” diye kara kara düşünüyor.