01 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dengelenme yok kısır döngü çok!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Eylül ayının ilk haftasında, tüm ezberleri bozacak ve mevcut stratejileri değiştirmek zorunda bırakacak türden gelişmelere tanık olduk. Küresel düzeyde sakinleştirme yönündeki çabaların yetersiz kaldığı ve kırılgan olarak bilinen ekonomilerdeki olumsuzlukların diğer gelişenleri de olumsuz yönde etkilemeye başladığı gözlendi. Ekonomimize ilişkin Ağustos ayı enflasyon rakamları ise, farklı bir döneme geçildiğinin ve hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının sinyallerini verdi.
Hemen yukarıda özetlediğimiz gelişmeler, Merkez Bankamızı bakış açısını değiştirmek üzere harekete geçmek zorunda bıraktı ve genel yaklaşımı daha önce sunulmuş olan Orta Vadeli Plan hesaplarının beklentileri yönlendirme olasılığını sıfırlamaya başladı. Küresel dengesizlikler büyüyor ve ağırlaşan sorunlar nedeniyle riskten kaçınma eğilimi güçleniyor ise, iyimser tasarımların temel varsayımının çöktüğünü görmek ve küresel düzeydeki olumsuzlaşma nedeniyle içeride herhangi bir dengelenmenin ufukta görünmediğini kabullenmek gerekiyor.
Daha açık bir şekilde ifade etmeye çalışalım. Riskten kaçınma eğilimi gelişen ülke paralarının değer kaybetmeye devam edebileceğine işaret ediyor ve Arjantin ile Türkiye gibi kırılgan olarak bilinene ekonomilerin geleneksel yaklaşımlarla yaşamakta oldukları krizlere çözüm üretebilme şansı hızla azalıyor. Bu algı, bulaşıcılık endişesini devreye sokarak diğer gelişenleri de etkiliyor. Gelişmiş ekonomilerin para politikası konusundaki normalleşme yönündeki adımlar ise, oluşmakta olan kısır döngüyü hızlandırarak daha yıkıcı hale getirebilecek gibi görünüyor.
Dış finansman olanakları daralıp maliyetler seri bir şekilde arttıkça, döviz kuru-enflasyon-faiz üçlüsü birbirlerini etkileyerek yukarı yönde dalgalanıyor. Bu durum hem makroekonomik görünümü hızlanan bir biçimde olumsuzlaştırıyor ve hem de bilançoları yıpratarak güvensizliği derinleştiriyor. Küresel koşullar genelde olumsuzluğunu koruduğu sürece piyasa kuralları içinde kalacak çözüm tasarımlarının başarı şansı hızla azalıyor. Sistemik kırılganlığın artması, kısa vadeli beklentiler yönlendirilemediği için engellenemiyor; yaşanmakta olan kriz, var olmasına en fazla katkı yapanları çok daha fazla yıpratarak eski yaklaşımları işe yaramaz hale getiriyor ve ekonominin nefes alabilmesini zora sokuyor.
Temmuz ayındaki Para Piyasaları Kurulu Toplantısında faizleri sürpriz bir şekilde değiştirmeyen para otoritemiz, tüm çabalara rağmen engellenemeyen Ağustos ayındaki kur hareketleri ve bunların söz konusu dönemin enflasyonuna etkisini gördükten sonra Eylül toplantısında faiz yükseliş sinyali veriyor. Küresel koşullardaki olumsuz farklılaşma ise, içerideki eğilimlere göre düşünülenden daha büyük hamleler yapılması gerekeceğine işaret ediyor! Bunların olmayacağı varsayımına göre şekillendirilmeye çalışılan 2019 yılı hedefleri ve ekonomi politikası tasarımları, kısa süre içinde güncelliğini yitiriyor ve Siyasi İradenin tüm hesaplarını bozuyor!
Giderek güçlenen maliyet kökenli enflasyon baskıları, iç talebi tırpanlayıp mali sektörü yıpratarak makroekonomik görünümü hızla olumsuzlaştırıyor. Yüksek işsizlik ve ekonomik durgunluk ortamında, finansal istikrarsızlığın artacağını ve enflasyon baskılarının daha dirençli hale gelebileceğini dikkate almak gerekiyor. Söz konusu koşullarda bütçe gelirlerinin azalması ve tahsilatın hızla gerilemesi, kısılamayan harcamalar nedeniyle bütçe açıklarının aksi yöndeki zorlamalara rağmen büyümesi kaçınılmaz olacak gibi görünüyor. Yaşanmakta olan kriz sebebiyle faizleri sert bir şekilde yükseltmek te işe yaramayabilir; zira yan tesirin olası faydadan daha büyük oluşu güvensizliği besleyerek döviz kurlarının yükselmeye devam etmesine katkı yapabilir. Cari açık kısmen küçülse de yüksek dış finansman ihtiyacı, kısır döngünün güçlenmesi üzerinde belirleyici olabilir. Kaynak sıkıntısı büyümeye devam edebilir, aşırı borçlu sektörler ve finansal yapı çok zorlanabilir!
Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız olasılığı yüksek eğilimleri dikkate aldığımızda, piyasa kuralları içinde çözüm üretebilecek bir Orta Vadeli Plan pek mümkün görünmüyor. Hedefler konusunda iyimser olunsa destek bulamaz, gerçekçi olsa piyasa kuralları içinde kalınamaz! Döviz kuru ve enflasyonu durdurmak veya geriletmek üzere, para ve maliye politikalarının iyice sıkılaştırılması girişimi ise iflasları hızlandırmak ve güvensizliği derinleştirmek dışında pek bir işe yaramayabilir!