14 Mayıs 2024 Salı
İstanbul 10°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Devrimin mayası şiir - 6: Devrim liderinin şairden beklediği!

Hüseyin Haydar

Hüseyin Haydar

Gazete Yazarı

A+ A-

“Doluyor ruhlarımıza özgürlüğün ateşli şarkısı:

Aşkı yüklenin, sevilenin, güllenin, güzellenin.

Katyuşamız koşuyor çiçekli dik nehir boylarında.

Topraktan gelenle güçlenin, örgütlenin, bilgelenin.

Çöken gök kubbeyi yukarı kaldıracağız biz,

Namus kavgasını üstlenin, yüreklenin, güneşlenin!

Dediler moy brad, dedim ey büyük yoldaş Lenin!”

DOĞU TABLETLERİ, LENİN - I

> > DEVRİMİN YERİNE OTURMASINDA ÇEKİLEN SIKINTILAR

> Devrimin yerine oturmasında çekilen sıkıntıların temelinde kuşku yok ki, kökten gelen dişe diş, ölümüne bir çatışma vardı. Temelde uzlaşmaz çelişkiler, devrimci şiddetle çözülmesi gereken sorunlar vardı. Bunların yol açtığı toplumsal değişimin sancıları bazen öylesine şiddetleniyordu ki, Gorki gibi bir bilge bile, akıl almaz sorunlara çözüm bulmakta zorlanıyordu.

> Yeni toplum, şiddetli doğum sancılarıyla dünyaya gelecekti, fakat doğumun bunca zorlu olması tek başına devrimci şiddetin varlığıyla açıklanabilir mi? Başka nedenleri olmalıydı. Rus devrimi üzerine okuduğum pek çok metinde, devrimin köktenciliğinin gerektirdiği proletarya diktatörlüğü uygulamasında acaba, amaç dışına mı çıkılıp aşırıya mı kaçılmıştı? Eğer durum böyleyse bunun kaynağında var olan, fakat kolayca fark edilemeyen gerçekler nelerdir? Block'un bu uzun şiirindeki duygulara bakınca, Lenin'in ölümünden sonra daha büyük bir yanlışın yapılıp yapılmadığı, sorusu aklımıza takılıyor.

> Bilimsel Sosyalizmin Rusya'da uygulanmasında Lenin, devrimin merkezinin Batı'dan Doğu'ya kaydığını ve çelişkinin ezen uluslar ile ezilen mazlum uluslar arasında olduğunu saptaması, o nedenle asıl çatışmanın burjuva sınıfı ile işçi sınıfı arasında değil, ezilen ulusla emperyalizm arasında gerçekleşeceği gerçeğine, Lenin döneminde ve Lenin'den sonra ne kadar uyuldu? Yani devrimin milli demokratik karakteri ne kadar korundu? Bu soruya verilecek yanıt, bu uzun süreçte Mayakovski'nin, Yesenin'in intiharı dahil, pek çok karanlık noktaya ışık tutacaktır. 

> > RUS EDEBİYATI RUS DEVRİMİ KADAR BÜYÜKTÜR

> Devrim tarihimizin 150 yılı boyunca, edebiyat ile siyaset birbirinin içinde gelişmiş, birbirinin içinde erimiştir. Namık Kemal’in, Şinasi’nin, Tevfik Fikret’in, Mehmet Akif’in, Nazım Hikmet’in olmadığı bir devrim mücadelesi düşünülebilir mi? Namık Kemal’in bütün şiirlerini bir defterde toplayan, Tevfik Fikret’i ezbere okuyan Atatürk’ün, “Ben yurtseverliği Namık Kemal’den, devrimciliği Fikret’ten aldım,” demesi anlamlıdır. Bütün milli devrimler, gerçek birer vatan savunma süreçleridir. Bu süreçlerde edebiyat vazgeçilmezdir. Örneğin, Puşkin’siz, Tolstoy’suz, Çehov’suz, Mayakovski’siz, Gorki’siz bir Rus Devrimi hayal edilebilir mi?

> Atatürk Hakimiyeti Milliye’de, Rus Devriminin başarısını, bir bakıma oradaki edebiyatın büyüklüğüne bağlar. “Rus ihtilal edebiyatını okuyunuz: Avrupa’nın başka hiçbir memleketinde ve hiçbir devrinde bu kadar ateşli, bu kadar kinli bir edebiyat daha yoktur.” Atatürk bu makalesinde, halkın isyana çağrılmasında, edebiyatın önemine vurgu yapıyor: “Bir tarafta çarlar ve baskısı sürerken, diğer taraftan da Rusya’da sanatsal hisler, ilmi ve felsefi fikirler büyük bir feyiz ve kudretle bütün Rus hayatını sarsıyordu.” 

> > LENİN İLE ATATÜRK AYNI GÖRÜŞTE

> Gorki, Lenin'in ölümü üzerine 1924'te kaleme aldığı, Lenin'le ilgili anılarda devrim liderinin şiire, şaire bakışını anlatan şu satırlara yer veriyor: "Mayakovski'ye karşı güvensiz ve hatta kızgındı: Bağırıp duruyor, bir sürü garip laf buluyor, ama her şeyi doğru değil; benim görüşümce ne doğru, ne de anlaşılır. Her şey darmadağınık ve okunması güç. Yetenekli mi? Hem de çok ha? Hm, hm, bekleyelim bakalım!"

> Bu düşüncelerle Lenin’in "bekleyelim bakalım" demesindeki sahiplenici içtenliği duyumsayabiliyoruz. Üstelik Lenin'in bekleyişi olumlu sonuçlanıyor. Mayakovski, Ekim Devriminin en büyük şairi olarak hem devrim öncesi mücadelenin yükselmesinde, hem devrim sonrasında yeni düzenin kuruluşunda bütün yeteneğini, şair gücünü ortaya koyuyor, milyonların hayranlığını kazanıyor.

> İşin başında hemen şunu belirtmek gerekir: Lenin, bir eleştirmen olarak, bir edebiyat adamı olarak bunları söylemiyor, devrimi sırtlamış, sorumlu bir lider olarak söylüyor. Lenin, Mayakovski'nin şirini okurken, dinlerken hep emekçi Rus yığınlarını düşünüyor, Rus'un sanatsal duyarlıkla buluşmasını arzu ediyor. Devrimci lider, şair, Mujikleri ve Proleterleri ile milyonlarca yoksul insanın kalbine girsin, beynine işlesin istiyor. Belli ki, kitlelerin anlaması, sevmesi, bilinçlenmesi ve harekete geçmesi için, şiiri söz oyunlarından, sanatsal gösterişlerden uzaklaşsın, yalınlaşsın istiyor. 

> > LENİN’DEN MAYAKOVSKİ’Yİ ÖVGÜ

> Lenin'in bu beklentisine Tolstoy’un şu sözleriyle açıklık getirebiliriz: "Yapıtın yarattığı ruh hali, ne denli kendine özgü ise, algılayan da o denli büyük haz duyar ve yapıtla o denli istekle ve güçle kaynaşıp bütünleşir. Duygu ne denli açık, net bir biçimde aktarılırsa, geçiş de o denli etkin olur, çünkü bilincinde sanatçıyla kaynaşıp bütünleşen algılayıcı, kendisine sanatçıdan geçen duygudan o denli büyük tatmin duyar: Ona öyle gelir ki, nicedir bildiği, tanıdığı, yaşadığı bir duygudur bu ve ifadesini ancak şu anda bulmuştur."

> Lenin'in ilk başlarda Mayakovski'de görmek istediği duygunun net ve kitleler tarafından kolayca anlaşılmasıdır. O nedenle Lunaçarski, Lenin'in ve Stalin'in şairi beğendiğini anlatır: "(Mayakovski) Şiirlerinde kitlelerin emellerini dile getirmek istemiş, parolalarını çınlatmış, yürüyüşlerine tempo tutmuş, mücadelelerini yüceltmiştir. Lenin onun keskin siyası anlayışını ve bürokrasi ile ilgili alışkanlıkları suçlayışını övmüştü. Stalin ise, 1935'te, 'Mayakovski Sovyet devriminin en iyi, en kabiliyetli şairiydi, yine de öyle kalacaktır' demişti."

> Yine Lenin bir yazısında şöyle diyor: "Dün İzvestiya gazetelerini karıştırırken, Mayakovski'nin siyasi bir tema üstüne yazılmış bir şiiri elime geçti. Gerçi, şiirden pek o kadar anlamam, ama bu şairin şiir kabiliyetine hayran olanlardan değilim. Oysa hanidir, hem siyasi, hem de idari bakımdan böyle bir zevk duymuş değildim. Mayakovski şiirinde toplantılarla hiç acımadan alay ediyor, toplantı üstüne toplantı yapmayı iş edinen, bundan başka da bir şey yapamayan komünistlerle eğleniyor. Şiir hakkında ne düşünülür, bilmiyorum, ama, siyaset tarafından alacak olursak, göğsümü gere gere söyleyebilirim ki, söylediği tamamıyla doğru ve haklı."

> > HALKIN HAREKETE GEÇİRİLMESİ İÇİN ŞİİR GEREKLİ

> Tarih sahnesine Ekim Devriminin önderliğini yüklenmiş bir lider olarak çıkan Lenin, mücadelenin başarısı için gerekli olan her şeyi devreye sokmak, her olanaktan yararlanmakla yükümlüydü. Hatta buna zorunluydu. Hele hele ayaklanma hareketinin sanata olan gereksinimi bunların en başında gelmekteydi. Sanatlar içinde şiir ise halkın harekete geçirilmesi için vazgeçilmez önemdeydi. O nedenle Lenin, kitleler üzerinde etkili olacak şiirin yüksek yetenek gerektirdiğini kabul ediyor, ancak mutlaka anlaşılır olmasını, hızlı algılanmasını, kafa karışıklığı yaratmamasını istiyordu.

> Lenin'in yukarıdaki sözlerini, 19 yaşında bir şair olarak ilk okuduğumda, Nazım Hikmet ile Atatürk'ün 1921 yılındaki karşılaşmaları gözümde canlanmıştı. Atatürk de, Lenin'in dileğine benzer bir yaklaşımla, dönemin genç ve yetenekli şairleri Nazım ile Vanü'ya şöyle öğüt veriyor: "Bazı genç şairler, modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim, gayeli şiirler yazınız."

“Devrimin Mayası Şiir” yazımızın tamamını,

genişletilmiş olarak Teori dergisinin

Aralık sayısında okuyabilirsiniz.