19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Eğlence toplumu

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

TÜİK’in yaptığı araştırmaya göre, ülkemizde 6-15 yaş grubundaki çocukların yüzde 80’i düzenli internet kullanıyor ve günde üç saatleri internet karşısında geçiyor. Bunların yüzde 66,1’i oyun oynuyor, yüzde 61’i paylaşım sitelerinden video izliyor. Oranların yetişkinler için farklı olmadığı biliniyor. “Bilgi çağında” kimsenin interneti ve diğer medya araçlarını bilgi edinmek için kullandığı yok. İnternetin bilgiye erişim için büyük bir imkân olduğu ortada. Ancak internet ve sosyal medya, önceden bilgiye istese de erişemeyen bir toplumu kendiliğinden “bilgili” bir topluma dönüştürmüyor. Bütün şartlar sabit kaldığında, daha çok eğlence imkânı sağlayan araçlar, daha çok eğlenmek için kullanılıyor. Bilgi toplumu kavramı, insanlar arası ilişkilerin merkezine çalışmayı, üretmeyi, bilimi ve sevgiyi koymuş bir ortamı tanımlayabilir. Aksi halde günümüzde görüldüğü gibi ortaya bilgi değil eğlence toplumu çıkıyor.

Bilgiye erişmek, medya çağına hâkim olan yaygın ön yargının aksine hala dirsek çürütmeyi yani zahmete katlanmayı gerektiriyor. Tarih boyunca bilgiye erişmek bir disiplinin parçası olmaya bağlı olmuş. Düzenli olarak okula gitmek, ders çalışmak, sınavlara girmek, okumak… Yani kendini gündelik hayatın konforundan mahrum etmek ve öğrenme disiplinine girmek… Bunlar olmazsa bilgilenme de olmuyor. Elde uzaktan kumandayla kanepeye uzanarak ya da bilgisayar ekranının karşısına oturup “sörf yaparak” bilgiye erişilemiyor; bilgi eğlencenin malzemesi haline getiriliyor. Televizyonlardaki tartışma programlarında sık sık şahit oluyoruz bu araçsallaşma haline: Ciddi bir konu ve ciddi uzmanların oluşturduğu fon yaratılıyor. Ancak atıp tutan, bağırıp çağıran, konuşanların sözlerini kesip sataşan cazgır konuklar ve “moderatörler” eliyle, bilgilenme sağlayacakmış gibi görünen fonun gerçekte eğlence (entertainment) faaliyetinin başka bir versiyonundan ibaret olduğu görülüyor.

Kurumsal eğitim süreçlerinin amacı bireyi gereksiz bilgiler küpü yapmak değil, nitelik değişimi yaratmak olduğundan, internetle yaygınlaşan eğlence kültürünün “bilgi toplumu” olduğu yanılsamasına karşı uyanık olmak gerekiyor. Tarih boyunca eğlence, üretimin ve disiplinin başarısını izleyen bir etkinlik oldu. Toprağı ekenler, hasat sonrasında şölenler yaptılar. Haftanın altı günü çalışanlar, yedinci günü dinlenmeye ve eğlenmeye ayırdılar. Ramazan’da otuz gün yeme hazzını disiplin altına alan Müslümanlar, bu başarıyı bayram yaparak kutladılar. Çalışma ve üretme ile dinlenme ve eğlenme birbirini izledi ve tamamladı. Çalışma yoksa eğlenme anlamını kaybeder. Üretmeyi tamamlamayan eğlenme, bir süre sonra yozlaşma göstergesine dönüşür. Nitekim yine tarihte çalışma ve üretme ile bağlarını koparmış egemen sınıflar arasında eğlencelerin safahat biçimini aldığı ve bitmez tükenmez haz arayışının çıtayı yükselte yükselte sonunda envai çürüme biçimlerine dönüştüğü görülmüştür.

Batı sisteminin dayattığı kumarhane kapitalizmi diye anlandırılan neoliberal ekonomi, insanlara iş vermekte ve geleceğe güvenle bakmalarını sağlamakta güçlük çekiyor. Üretimle bağlarını koparmış olan bu sistem, toplumsal ilişkiler alanına sirayet ederek kendisini bir “model” halinde inşa etmeye çalışıyor. Kitleleri, yeni bir arayışa girmemeleri için sürekli bir eğlence ortamında tutmaya çalışmak bu modelin mütemmim cüzü… Bilgi toplumu diyerek cilalanan bu sistem aslında bir eğlence toplumu modeli… Hedef, çalışmaksızın eğlenen ya da ölümüne çalıştırılıp artırılmış sanal gerçeklik dünyasında Haşhaşi cenneti yaşayarak avunan insanlar toplumu… Bu açıdan bakıldığında Batılı toplumlardan dünyaya yayılan uyuşturucu kültürü ile durmaksızın eğlenmeyi ve anı yaşamayı vazeden kültürel değerler birbirinin tamamlayıcısı. Her ikisinde de, dış dünyanın gerçekliğinden kaçma ve giderek olan biteni anlamaktan aciz hale gelme var.

Medya teorisyeni Neil Postman’ın kitlelerin denetiminde Huxley’ci distopyanın haklı çıkmış göründüğünü söylemesi bu tür gelişmelerin sonucuydu. Sosyolog Richard Sennett ise medya ve internet aracılığıyla daha çok görsel imaj tükenen insanların, toplumda olup bitenler üzerine sahip olduğu enformasyonu artırdığını ancak onların bu verileri eyleme dönüştürmelerini imkânsız hale getirdiğini söylemişti. Her şeyin farkında olduğu yanılsaması ile yaşayan ve eğlenmekten eyleme fırsat bulamayan insanlardan oluşan neoliberal distopyanın zaferini ilan etmek, Batılı teorisyenlerin Avrupamerkezcilikle malul karamsarlıklarına hoş gelebilir belki. Ancak tarih yapanlar, hiçbir dönemde eğlenen insanlar olmadı. Çürüyen sistem ne kadar çok insanı kendisiyle beraber çürütürse çürütsün, son sözü çalışmaya, üretmeye, geleceğe güven duymaya ve tabi hakkınca eğlenmeye en çok ihtiyacı olanlar söylerler.