18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Halk düşmanlığının bir karikatürü

Gözen Esmer

Gözen Esmer

Site Yazarı

A+ A-

Tanzimat’tan bugüne bir hastalıktır. Tanzimat döneminde de “Türk” demek cahil ve ilkel demekti. Bu yüzden Rakım Efendi kendisine Türk denmesini yakıştıramaz. Zira kâtibim “cehalet” çamurunun eteğine bulaşmasından hiç haz etmez.

Her büyük karar döneminde yeni sözcüklerle halk düşmanlığının karikatürünü çiziyoruz. Bu karikatür ne zaman bitecek belli değil helbet.

Halk düşmanlığının sonu var mı? Ya da bu halk, aydınlara nasıl yaranabilir?

Bu halk düşmanlığı iki taraflıdır. Bir ikilik olarak karşımıza çıkar.

Seccade ya da şampanya.

Çomar ya da monşer.

Beyoğlu ya da Üsküdar.

Sol elinde sigara sağ elde vodka.

Şezlong ya da Ayasofya.

Bu retorik, halkın farklı kesimlerini birbirine düşman etmekten başka bir işe yaramıyor. Tanzimat aydınından yayılan bu kesif kokudan bir an önce kurtulmalı.

Evet, bir karikatür çiziyoruz.

Ama ondan önce içinde bulunduğumuz atmosferi bir içimize çekelim.

HİSTERİ KRİZİ VE SAPLANTI

Seçim ertesi üstelik daha ikinci tur varken muhalefetin entelektüelleri, aydınları, sanatçıları, kanaat önderleri “Biz neden halkı ikna edemedik?” sorusuna cevap aramak yerine Aziz Nesin’in meşhur sözünü paylaşıma sokmuş. Daha kötüsü özellikle depremzedelere yönelik insanlık dışı sözler sarf edilmiş. Toplumsal bir görevi yerine getirdiniz diye kimse size hür iradesini teslim etmek zorunda değil. Kimsenin kimseye diyet borcu yok. “Bu cehennem bu cennet bizim” dizelerini paylaşırken, dayanışma etiketleri açarken, enkazlardan, deprem bölgesinde yardım ederken fotoğraflar çekinirken, vatandaşlarımızı bir nesne olarak kullanırken hepimiz birdik. Sonra ne oldu?

Bu bir histeri krizidir. Bir saplantının sonucudur. Kaynağı gerçekleri inkârdır. En kolay yoldur bütün günahı halka yüklemek. Sayısız argümanlar üretilebilir, Al Capone’un kara para aklamak için kurduğu çamaşırhaneler bir anda çalışabilir ve kör vicdanlar kolayca aklanabilir.

Elbette halk eleştirilebilir. Ferhan Şensoy’un “bu halk o halk” dediği ve öznel, romantik halk tanımlarını eleştirdiği bir sahne vardır. Evet, bu halk o halktır ve o halk tarihin sahnesine çıkacak kahramanlarını beklemektedir. 40 kılıç darbesini göze almak meselesi vardır. İşte cesaret meselesi tam da bu kılıç darbelerini göze almakla ilgilidir.

Bir karikatür çiziyoruz toplum olarak. Burnunun büyüklüğü, boynunun kalınlığı, yüzündeki ifade, bakışları, saçları hayal gücünüze ait. Karakteri ise tarihsel sürecin eseri.

Halk düşmanlığının bir karikatürü - Resim : 1
Şair Tuğrul Tanyol, halkı ve özellikle de halkın ezilen kesimine küfretme çağrısı yapmaktan çekinmiyor.

MUHALİF KADRİ EFENDİLİK

Örneğin Aziz Nesin’in Zübük romanındaki Muhalif Kadri Efendi. Herkes Zübükzade İbraam’ı bilir ancak ondan pek de farkı olmayan Muhalif Kadri Efendi vardır o romanda. Bu Kadri Efendi muhalefet için muhalefettir. Ama çıkarları için kızını İbraam’a vermekten de geri durmaz. Kadri Efendi kendi partisi iktidara geçince istifa edip muhalefet eder. İşte karikatürümüzün bir yüzü. Her şeye muhalefetçilik. Doğruları ve yanlışları tartışmaksızın. En mutaassıp şekliyle. Öyle ki, TNT’yle patlatmaya kalksan bana mısın demeyecek bir kaya cinsi.

Nasıl ki Zübüklük bir kusurdur ve içimizde parça parça yaşamaktadır. Muhalif Kadri Efendilik de öyledir.

Bir başkası ise Ahmet Kaya’nın yerin dibine soktuğu, bir Allahçı bir kulcu, bir davulcu bir pulcu olan, konuşurken solcu, yaşarken karambolcu olan türdür. Genelde karşımıza sanatçı olarak çıkmaktadır. Ne yazık ki. Ahmet Kaya bunlara “Entel maganda” sıfatını yakıştırır. Evet, magandadırlar. Bu magandalığın kaynağı ise kültür araçlarının ellerinde olmasından ileri gelmektedir. Buna karşın, sanatı işgal etmekten başka pek de bir işe yaramazlar. Yalnızca isimleri vardır. Bir de bolca fonları. Bugünlerde onları “AK Parti 2002-2010 arasında iyiydi, Türkiyeliyiz, Türkçe edebiyat” gibi söylemleri dile getirirken görüyoruz.

Dünün amansız iktidar savunucusu olmaları bugün en azılı muhalif olmalarını engellememektedir. Üstelik dün onlardan nefret eden kitleler, bugün bu dönekleri kırmızı halılarla karşılamaktadır. Üstelik bu dönekler bir özür dahi dilememiş ve hatta fikirlerinden de hiç taviz vermemiştir. Yani ortada dönekler açısından bir fikri değişim söz konusu değildir. Yalnızca tabela, logo, kişiler değişmiştir. Onlar sahnede oynamaya devam etmektedirler.

Halk düşmanlığının bir karikatürü - Resim : 2
Aziz Nesin’in Zübük romanındaki Muhalif Kadri Efendi. Herkes Zübükzade İbraam’ı bilir ancak ondan pek de farkı
olmayan Muhalif Kadri Efendi vardır o romanda.

KÜFÜRBAZLIĞI CESARET SANANLAR

Bir de Raskolnikov çizgiler var bu karikatürün yüzünde. Bunlar da karikatür kahramanımızın gözlerindeki anlamla belirirler. Zira Raskolnikov bilineceği üzere mekânsızdır. Bu umutsuzluk onları esrarengiz bir şekilde bir böceğe dönüşebilir. Bu türler zavallılık tarikatının en imanlı müritleridir. Bu halktan bir şey olmaz diyerek zikir çekerler.

Ya küfürbazlığı cesaret sayanlara ne demeli!

Bunlar kendilerini açık yürekli gösterenlerden. Genellikle şair ceketi giyer, yapay bir şair yüreği taşırlar. Ödül jüriliklerinin vazgeçilmezleridir. Edebiyat hâlinin kabzımallarıdırlar. Onların izni olmadan hiçbir mahsul, hâle giremez.

İşte onlardan biri, Tuğrul Tanyol. Halkı ve özellikle de halkın ezilen kesimine küfretme çağrısı yapmaktan çekinmiyor. Tanyol’a göre ezilen kesim karaktersiz. Öyleyse devrimi de küçük burjuvalar yapacak herhal:

“Ben bu halka küfrederken siz de bana kızıyordunuz ey ahali! Küfür aczin ifadesidir. Maçta hakemin kararına küfredersin çünkü değiştiremeyeceğini bilirsin. Bu halkı değiştiremeyiz. Ne açlıkla, ne depremle değişir bu halk. Küfredin. En azından rahatlarsınız. Marx lümpen karakterli işçi sınıfını nasıl değiştirmediyse, Gorki içinden geldiği Mujik sınıfından neden nefret ettiyse 21. yüzyılda ezilen kesimin karakteri hep aynı. Karaktersizlik!”

Elbette halk yanlışlar yapar. Koskoca Alman halkı Hitler gibi bir caniyi ülkenin başına getirecek kadar bunadı. Ya da o özgürlük düşkünü İspanyollar Franco’yu ölene kadar iktidarda tuttu. Türk milleti de yıllardır olduğu gibi yine bu seçimde ne yazık ki sistemin iki duvarına hapsedildi ve yine ne yazık ki bölücüleri TBMM’ye soktu. Bu dayatmayı kabul etti. Ancak bu küfretmeyi, linç etmeyi gerektirmez. Hele tarih sahnesindeki en dinamik milletlerden biri olan Türk milletini değişmezlikle suçlamak hiç akla uygun değil. Peki Tanyol’un bu bilinçten kopuşu, bu bunalımı bize ne gösteriyor? İki kelime: İdeolojik iflas.

Halk düşmanlığının bir karikatürü - Resim : 3
Münir Özkul, “40 sene bu millet beni geçindirmiş, bakmış bana.
Bu mutlulukların en büyüğü.” diyordu.

MÜNİR ÖZKUL TAVRI

Dedik ya başta bu bir histeridir. Batı’nın çöküşüyle birlikte o sahte neşe yerini aralıksız sinir krizlerine bırakmıştır. Hastalıklı kahkahalar, çaresiz ağlamalara ve bağırmalara dönüşmüştür. Bu yüzdendir ki kahramanımızın yüzü solgun ve gözleri kızarık, vücudu kamburcadır.

Bunların dışında bir de yaşama sevincini yitirenler var. Onlar da bu karikatürün masum tarafıdır. Bu durumda olanlara ilacımız hazır. Nâzım Ustamızın şu dizelerini hatırlatıyoruz:

“Biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

Hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden,

Yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz

En son ajans haberlerini.”

Peki bu yüzün bir de tersi yok mu? Var helbet.

İşte size halkçı aydın örneği. Münir Özkul’un bir röportajından, isteyenler video kaydını da bulabilirler:

“40 senemi vermişim ben bu çok sevdiğim işe. 40 sene bu millet beni geçindirmiş, bakmış bana. Bu mutlulukların en büyüğü. Burada çok şerefli bir şekilde bana, halkıma, milletime teşekkür etme imkanı veriyorsunuz. Çok mutluyum. İnşallah uzun süre ayrılmam. Çok çok güzel şeyler vermek isterim halka.”

Unutmayalım biz böyle bir aydın birikiminden bugünlere geldik. İşin kötüsü, bilinçten, akıldan kopuşun tam orta yerinde aydın sorununu tartışıyor olmak. Demek ki önce taşlar, dikenler temizlenecek. Yeniden köklerimize dönecek ve düşünce dünyamızın, kültür birikimimizin engin mirasına ulaşacağız.

“Ok hedefin kırmızı kalbini gördü” bir kere.