08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hamzallı portakalı

Cenk Özdemir

Cenk Özdemir

Gazete Yazarı

A+ A-

Üreten Türkiye programı için Ocak ayının başında yaptığımız Ege turunda Aydın Kuyucak'tan sonra durağımız Nazilli'ye bağlı Hamzallı Mahallesi oldu. Hamzallı, 900 haneli, ağırlıklı olarak narenciye, yonca, silajlık mısır üretilen ve süt inekçiliği yapılan, yaşayan ve üreten bir mahalle. Köy kahvesinde üreticililerimizle buluştuk ve üretimi konuşmaya çalıştık. Mahalle Muhtarı Ali Önal ilk sözü aldığında ve kendisine tarımda işlerin nasıl gittiğini sorduğumda Ali Bey hiç tereddüt etmeden işlerin iyi gitmediğini söyleyiverdi. Narenciyedeki ülkesel sorun, bölgesel olarak burada da mevcut ve ne yazık ki Hamzallı’nın portakalı da ağaçta kalmış. Narenciyedeki sorunu birkaç programdır Ulusal Kanal'da ve yine birkaç yazıdır Aydınlık'ta üreticiden dinlemeye, çözüm yollarını bulmaya ve kamuoyuna aktarmaya çalıştık. Devletçi ve halkçı politikalardan uzaklaşan, Türkiye'de pazarın çarşının nasıl bir plansızlık ve kuralsızlık içinde karıştığını, bu karışıklık içinde üreticinin ürününü uygun fiyata pazarlayamadığını ve tüketicinin de gıda ürünlerini yüksek fiyatlardan dolayı alamadığını ya da almakta zorlandığını söylemiştik. Kanımca mevcut durumu bir daha yeniden özetlemekte ve çözümü de ortaya koymakta büyük fayda var:

Hamzallı portakalı - Resim : 1

DEVLET ÇİFTÇİYİ ORTADA BIRAKTI

-Türkiye'de tarımsal üretim için vazgeçilmez olan sulama konusu halledil(e)memiştir. Çiftçi, sulama konusunu özelleştirilmiş firmaların dağıttığı pahalı elektrikle ya da özelleştirilmiş rafineriden gelen pahalı mazotla yeraltından çıkarma yoluyla halletmeye çalışmaktadır.

-Çiftçinin üretirken girdilerini karşılamada ve ürününü pazarlamada yanında, arkasında dağ gibi duran tarımsal KİT'ler özelleştirilmelerle yok edilmiştir, yine çiftçilerin kalesi olan TARİŞ, ÇUKOBİRLİK gibi birlikler, perişan hale getirilmiştir. Çiftçi, girdilerini alırken, ürününü pazarlarken kuralsız bir serbest piyasada para babalarının karşısında günden güne fakirleşmektedir.

-Ekonomiden, sağlıktan, eğitimden el çektirilen Devlet, çiftçisini ortada, kimsesiz ve sahipsiz bırakmıştır. Çiftçinin içinde bulunduğu ruh hali bugün tam bir karamsarlık içindedir, çiftçi moralsizdir ve çoğunluğunun tarımsal üretimin geleceğine dair en ufak bir umudu yoktur.

Hamzallı portakalı - Resim : 2

FEODAL SORUNLAR ÇİFTÇİNİN SIRTINDA YÜK

-Köyler, Büyükşehir Yasası ile ranta açılmış, tarlaları, meraları, para babaları tarafından yağmalanmış, gençler, kentlere göçmüş, tarlada, ahırda, bahçede yaşlı insanlar üretmeye çalışırken köylerde yaşam ve üretim bitmek üzeredir. Miras yoluyla bölünmüş küçük parçalarda üretim yapmaya çalışan çiftçinin halen yeteri kadar tarlası, bahçesi yoktur. Toprak reformu yapılamamıştır, ağalık düzeninin mirası olan feodal sorunlar, hala çiftçimizin sırtında yük olarak durmaktadır.

-Tarımsal üretimde geleneğimizde var olan imece kültürünü yaşatabileceğimiz örgütler olan kooperatifleşmeyi ne yazık ki üreticilerimiz tercih etmemekte, mevcut iktidarlar da bu konu üzerine derinlemesine bir çalışma yapmamaktadır. Sonuç olarak örgütsüz bir çiftçi toplumu üretim ve pazarlama konularında büyük zorluklar yaşamaktadır.

-Saydığımız bu sorunları düzeltmenin yolu devletçi, halkçı ve vatansever bir ruhla, tarımsal kamu işletmelerini yeniden kurmak, tarımı planlamak, baraj ve kapalı-basınçlı sistem sulama projelerini kotararak toprakları suya kavuşturmak, çiftçiyi örgütleyerek kuvvetlendirmek, topraksıza toprak vererek, parçalı toprakları toplulaştırmak, köylere hizmet götürerek yeniden çocukların ve gençlerin yaşadığı ve ürettiği yerler haline getirmek, çiftçi örgütlerindeki koltuk saltanatına son vermek gibi devrimci adımların atılmasından geçer. Cumhuriyeti kuran devrimci ruhu yeniden yaşatan, üreticilerin milli iktidarı bu sorunları çözebilir.

HAKİKİ DARA, PEŞİN PARA

Hamzallı portakalı - Resim : 3

Hamzallı'da da geçmişte TARİŞ ve özellikle Sümerbank'ın etkisiyle güzel, mutlu ve zengin bir dönem yaşanmış. Çiftçiler ürettikleri pamuğu pazarlamada ve para kazanmada hiç zorluk çekmiyorlarmış. Muhtar Ali Önal eskiden Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası'ndan bahsederken fabrikayı gösteren bir levhadan bahsetti. Üzerinde HAKİKİ DARA, PEŞİN PARA yazan bir levha. Bu levhada yazan ifade bile o zamanlar çiftçinin nasıl devlet tarafından korunup kollandığını, uyanık kötü niyetli tüccarın eline bırakılmadığını anlatan bir ifade. Ali Önal'ın söylediğine göre römork ya da kamyon kasasında gelen pamuğun tartılma işi tam bir hakkaniyetle yapılıyormuş ki tüccarın kantarda yaptığı dara oyunu burada bozuluyormuş. Hakiki dara, peşin para sisteminde üretici de devlet de ve hatta tüccar da kazanıyormuş. Devletçi ve halkçı bir piyasada herkes kazanıyor... TARİŞ ve Sümerbank yeniden faaliyete geçse bölgede yine pamuk tarımı başlar mı diye sordum, Ali Önal: "Başlamaz! Pamuk ekecek, pamuk tarımını bilen çiftçi kalmadı, hepsi 50 yaşın üzerinde, genç yok!" dedi. İşte tarımdaki en endişe veren konu da bu aslında. Tarımsal üretimin sürdürülebilmesi ancak gençlerin arkadan yetişmesiyle mümkünken bugün gençler üretimde yoklar ve bu sistemde döneceğe de benzemiyorlar... Kendisi de bir üretici olan ve aynı zamanda tüccarlık/aracılık da yapan İbrahim Bayraktar Türkiye'nin en verimli ovalarından biri olan Menderes Ovası'nda tarımın can çekiştiğini, tüccar olarak çiftçiye düşük fiyat veremeye utandığını, çekindiğini söylüyor.

Hamzallı portakalı - Resim : 4

Kendisine tüccarlığın mı yoksa çiftçiliğin mi daha kazançlı olduğunu sorduğumda ise tüccarlığı tercih ettiğini öğreniyoruz. Üretmek yerine al-sat yapmak bu sistemde daha kazançlı ne yazık ki… Mevsim şartlarının uygun olması nedeniyle bir önceki seneye göre 2 kat fazla portakal verimi olduğunu söyleyen Ali Önal, önce Akdeniz Bölgesi'nin ürününün piyasaya sürüldüğünü, Nazilli'nin nispeten daha kuru havasında doğal depolarda mart-nisana kadar bekletilen ürünlerinin ise daha sonra satılabildiğini de ekledi. Ali Bey portakalda yaşanan pazarlama sorununu biraz da narenciyenin peynir, ekmek gibi temel besin maddesi olmamasına onun için ailelerin tercih sıralamasında çok gerilerde olmasına da bağladı. İbrahim Bayraktar, Ziraat Odaları'nın iyi çalışmadıklarını ve tarımdaki bu kötü gidişe karşın hiçbir şey yapmadıklarını savundu. Herkesin ortak fikri üreticilerin de suçlu olduğu yönündeydi, çiftçiler susuyorlardı ve pasiflerdi.

ALİ YÖRÜK’ÜN ANKARA ZİYARETİ

Hamzallı portakalı - Resim : 5

Emekli öğretmen Abdullah Kırkık ise Ziraat Odaları, Tarım İlçe Müdürlüğü, Çiftçi Malları Koruma Derneği, kimi üreticiler, Kaymakam, Belediye Başkanı da dahil İrfan Ülkü'nün Kuyucak'taki programa davet etmesine rağmen katılmayan ve bu konuda duyarsız kalan herkese tepkiliydi. Abdullah Bey çiftçinin kendi derdiyle başbaşa olduğunun altını çizdi ve yöneticilerin nasıl halkın yanında olması gerektiği ile ilgili olarak Yörük Ali Efe'nin oğlu Ali Yörük'ün 1950'li yıllarda Yenipınar Belediye Başkanlığı yaptığı dönemlerde Ankara'da yaptığı ziyarette yaşanan olayları anlattı:

Ali Yörük birçok belediye başkanının yaptığı gibi bazı taleplerini iletmek üzere Ankara'ya gider ve bazı bakanlarla görüşmek ister fakat bunda başarılı olamaz. Buna çok öfkelenen Ali Yörük, Başbakanlığa bir hışımla gider ve orada bağırıp çağırır. Bağrışmaları işiten Adnan Menderes ne olduğunu anlamak için dışarı çıktığında Ali Yörük'ü görür ve ne olduğunu sorar. Ali Yörük: "Yeter Söz Milletin dediniz, benim bile sözüm dinlenmezken milletin sözü nasıl geçecek?" der. "İşte Ali Yörük gibi adamlar lazım bize, bu işlerin partisi politikası yok" diyor Abdullah Bey. Kendisi bu konuda haklı. Ülkemizde yönetimde olan insanların Ali Yörük gibi vatandaşın derdiyle hemhal olması ve çözüm odaklı adımlar atması lazım. Fakat şu da bir gerçektir ki vatan sevgisiyle yoğrulmuş yürekli yöneticiler mevcut sistemde ne yazık ki ülkesel değil bölgesel ve dönemsel faydalar ortaya koyabiliyorlar. Halbuki her zaman üzerinde durduğumuz bir konu olan devletçi, halkçı ve devrimci bir iktidarın ülkemizde çözemeyeceği bir konu, aşamayacağı bir zorluk yoktur. 4. nesil uçak yapmadan 5. nesil savaş uçağını, Dünya'nın en iyi İHA ve SİHA'larını, elektrikli otomobilini yapan işte Türkiye'nin o kamucu, milli-devrimci damarıdır. O damardan ilerlediğimizde Türkiye üretimin sorunlarını da hızla çözer ve tarımda yeniden kendine yeten bir ülke olur. Ne yazık ki bugün AKP, üretimin önünü açacak o damardan tam olarak ilerleyemiyor ve bazen yoldan çıkıyor. Vatan Partisi işte o kamucu, devrimci, üreticilerin milli hükümetini kurmaya hazırdır ve yakın zamanda kuracaktır.

Üretim