30 Nisan 2024 Salı
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Hayır De!' kitabı manifestomuz olamaz!

Emrah Maraşo

Emrah Maraşo

Eski Yazar

A+ A-

Aydınlık Kitap’ın 258. Sayısının kapak yazısı beni oldukça şaşırttı. Ankara’dan tanıdığım değerli arkadaşım Nadir Temeloğlu’nun kaleme aldığı “Hayır’ın şairi: Borchert” adlı yazıyı okuyunca ciddi bir rahatsızlık hissettim. Çünkü Borchert’in meşhur “Hayır De!” adını taşıyan şiirsel manifestosunu Genco Erkal’ın sesinden dinlemiş ve bu şiirin asla halk oylamasıyla ve bizim Hayır oyumuzla ilgisinin olamayacağını düşünmüştüm. Bu fikrimi birkaç arkadaşıma da söyleyip geçmiştim. Sevgili Nadir’in yazısını okuduktan sonra acaba bu şiirin tamamında bir kerâmet var da ben mi göremedim, bilmiyorum diye gittim şairin kitabını aldım, okudum. Sonra bir hata yapmamak için Aydınlık Kitap’taki yazıyı ikinci kez, altını çize çize okudum. Vardığım sonuç benim için gerçekten de inanılmazdı! Çünkü hiçbir arkadaşıma Nazi döneminde yaşamış, acılar çekmiş, faşizmi protesto eden, tek bir kişiden ibaret, umutsuz ve karamsar bir şairin yazdıklarını 2017 Türkiyesinde yaşadıklarımızla bir tutan mesajlar vermeyi, dahası bu mesajları yol gösterici gibi sunmayı yakıştıramazdım.

NEOLİBERAL SOLCULUĞUN TUZAĞI
Şairin çektiği acılardan yola çıkarak yazdığı “Hayır De!” dizelerini vatan savaşı veren Türkiye halkının manifestosu ilan ettiğiniz zaman neoliberal solculuğun tuzağına düşmeniz işten bile değildir. Her yazınsal ürün yaratıldığı toplumsal koşullar içinde değerlendirilmelidir. Biz bilimsel sosyalistler olgulara tarihsel bakmak zorundayız. Sadece bu nedenle bile 1940’lı yılların Almanyasında yaşamış ve tek başına, örgütsüz olan bir şairi ve yazdıklarını ezilen dünyanın devrimcilerine, genç arkadaşlarımıza ve okurlarımıza örnek gösterip bu sizin manifestonuzdur diyemeyiz.
Daha vahimi “Türk okuruna uyarılarda bulunuyor”, “Hayırcıların el kitapçığı vazifesini görüyor”, “Borchert’in manifestosu bugünün insanının manifestosu haline geliyor”, “Borchert’in dile getirdiği talepleri bugün Türk milleti paylaşıyor”, “Borchert ve Ahmet Erhan Türk milletini öncüleştiriyor” gibi Türkiye’nin ve halkın gerçekleriyle hiçbir ilgisi olmayan, vahim yorumlar da yapamayız. Diyemeyiz ve yapamayız derken kimsenin fikrini yasaklama girişiminde bulunmuyoruz ancak sorumluluklarımızı hatırlatıyoruz. Neden? Çünkü Borchert’in kendi yaşadığı devlet ve toplum için geçerli olan fikirlerini bugünün Türkiyesine uyguladığımız zaman bambaşka sonuçlara varırız. Nasıl mı? Şöyle!

TÜRKİYE İÇİN GEÇERSİZ ÖĞÜTLER
Şair, “Hayır De!” şiirlerinde makinenin başındaki ve atölyedeki adamın miğfer ve mitralyöz yapmalarını emrederlerse Hayır demesini, gemideki kaptanın buğday taşımayı bırakıp tank ve top taşımasını emrederlerse Hayır demesini, dikiş masasının başındaki terzinin asker üniforması dikmeye başlamasını emrederlerse Hayır demesini ve çok daha fazlasını söylüyor. Nazilerin iktidarını sabote etmek için güzel öğütler. Fakat mesele yukarıda da dediğimiz gibi bu öğütlerin asla ve asla Türkiye için geçerli olamayacağı. Hele ABD emperyalizminin ülkemize çullandığı, silahlı olarak Türkiye’nin dış tehditlerle yüz yüze geldiği koşullarda bunlar, karşı tarafın isteklerini yansıtır. Bu noktadan sonra naif ve romantik niyetlerin bir silah olup kendimize döndüğünü görürüz.

Aydınlık Kitap’ın kapağında Balaban’ın yaptığı, Nâzim Hikmet’in çok güzel bir resmi var. O resmi görünce aklıma Kuvayi Milliye Destanı geldi öncelikle. Bizim haklı ve büyük savaşımızın destanı, “savaşın mutlak kötülüğü” gibi içi boş laflara sığmayan destan. Yine aklıma Nazım Hikmet’in Tanya adlı şiiri geldi. Tanya Nazilere esir düşen, işkenceli sorguda Hayır diyen, cepheye giden işçi taburlarını selamlayan, “Gün yiğitlik günüdür” diye halka seslenen bir Partizan. Tıpkı bizim bugün ABD emperyalistlerine karşı vatanımızı savunan partizanlar olmamız gerektiği gibi seslenen bir partizan…
Türk milletinin öncüleri bu nedenlerle değerli de olsalar nihayetinde tek başınalığın ötesine geçemeyen Ahmet Erhan ya da Borchert değildir, olamazlar da.
Öncülerimiz örgütlü ve partizan Nazım Hikmetlerdir.