21 Mayıs 2024 Salı
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İnsanı doğaüstü tuzaklardan kurtardı

Rennan Pekünlü

Rennan Pekünlü

Eski Yazar

A+ A-

Tasarım fanatikleri “saatçı”nın (Tanrı) amacını betimlemeye çalıştılar, ancak bu çabaları sonunda “saatçı”nın  herhangi bir son amacının olmadığını gördüler! Dahası, sözünü ettikleri “saat” (evren), kendi iç yapısının yeniden örgütlenmesiyle “saat” olmaktan çıkıp, kendi kendini yönlendiren bir pusulaya dönüşmüştü! Evrimciler doğanın “kendi kendini oluşturan şeyler yaptığını” görmüş, böylece uzman bir “saatçı zanaatkara” gerek kalmamıştı!

arwin felsefi açıdan birçok başarı elde etti. Evrim sürecinin değişik yanlarına getirdiği yorumların doğruluğu zamanla görüldü, daha da görülecek. Kendisi bu bağlamda, “Ben, benden sonrakilerin otobana çevireceği bir patika açtım” diyerek düşünce dünyasındaki evrimci gelişmeyi de çarpıcı bir biçimde vurguladı. Bu görüş Progressionists akımın insan-özekli romantik evrimci modelini yıktı. Darwin’in felsefesi insanı diğer yaratıklarla birlikte, ikincil kuvvetlerin etkisi altında evrim geçiren sıradan bir yaratığa indirdi. Onu mitolojik ve doğaüstü tuzaklardan kurtardı. Bacon, Ray, White gibi Parson Naturalist akımın tüm geleneğini yok etti. William Paley’nin “saat” (evren) ve “saatçı” (Tanrı) modeli yerini mekanik nedenlere bıraktı.

YARADILIŞ TASARIMINDA KIYAMET GÜNÜ

Eğer Türlerin Kökeni’ne veya bu kitap çevresinde gelişen tartışmalara bakacak olursak, Darwin’in, tasarım savını tasarım cephesinden yıkmadığını görüyoruz. O yalnızca “saat” ve “saatçı”yı yok etti!

Darwin’in yakın çevresinde bulunan ve tanrı tanırlığa (theism) en yatkın olan Asa Gray, 1863 yılında Candolle’e yazdığı bir mektupta şunları söylüyor: “Darwin’in tasarım düşüncesini yadsıdığını biliyorum; ancak kuramını geliştirirken sürekli tasarıma ilişkin kanıtları sunuyor”. Aslında Darwin’in yalnızca belli türden bir tasarımı yok ettiğini en erken duyumsayanlardan biri Asa Gray idi. Yıkılan  “son tasarım”dı. Özel yaradılış tasarımı bir bitki veya hayvanın tüm zamanlarda geçerli olan belli bir amaç için yaradılışı demektir. Buna diğer bir deyişle “son tasarım” denir. Bu tür tasarım erken dönem doğal teologların savunduğu tasarımdı. Bunların sonuncusu Paley ve Bridgewater Treatises oldu. “Son” sözcüğü teologların sırtına müthiş bir yük bindiriyordu.

Tasarım fanatikleri “saatçı”nın amacını betimlemeye çalıştılar, ancak bu çabaları sonunda “saatçı”nın  herhangi bir son amacının olmadığını gördüler! Dahası, sözünü ettikleri “saat”, kendi iç yapısının yeniden örgütlenmesiyle “saat” olmaktan çıkıp, kendi kendini yönlendiren bir pusulaya dönüşmüştü! Benzetme son derece açık! Evrimciler doğanın “kendi kendini oluşturan şeyler yaptığını” görmüştü. Ve böylece uzman bir “saatçı zanaatkara” gerek kalmamıştı! Heyecan o denli yüksekti ki sorulması gereken soru ancak çok sonraları sorulabildi: “Doğa niçin ‘şeyler’e kendi kendilerini oluşturma izni veriyor?” Bu soru kuşkusuz bilimin yanıtlayamayacağı ancak felsefesini yapabileceği bir sorudur. Bilim son hücreye dek inip organizmayı tanıyabilir; belki birgün canlı organizmanın en temel yapı taşlarını da oluşturabilir. Ancak, son “niçin?” sorusuna yanıt zaten aramıyor. Newton, çekim yasasıyla bir kütlenin bir başka kütleyi “niçin” çektiğini değil, “nasıl” çektiğini betimledi.

SIRA GELDİ ÇEVREYLEUYUM VE SAVAŞA

Türlerin Kökeni’nin yayımlanmasından sonra dikkatler organizmanın dış çevreyle olan savaşımına yöneldi. Canlı organizmanın en gizemli yanları bir kenara bırakıldı. Örneğin, “Organizmanın iç dizgeleri nasıl denetleniyor ve bir düzene konuyor?” sorusu yanıtlanmadı.

Darwin çevreye uyum ve değişikliklerle ilgilenirken Cuvier sınıf ve phyla’ların kararlılıklarıyla ilgileniyordu. Her ikisi de derin görüşe sahip doğabilimcisiydi. Eğer bu iki ayrı yetenek bir tek bedende buluşmuş olsaydı, daha sonraki yıllarda yaşanan kafa karışıklığı yaşanmayabilirdi. İnsan ömrü sınırlı; güçlü bir us kendi ilgi alanını izlerken izleyicilerini uzun yıllar başka yönlere kaydırabiliyor. Lamarck’ı dikkate almayan Cuvier, Cuvier’nin organizmik yanını dikkate almayan Darwin de başka yollarda birazcık yitip gittiler.

Peki, tasarım değilse ne? Doğal seçim! Darwin doğal seçim benzetmesinde    (metaforunda) birbirinden bağımsız en    az üç kavramı biraraya topluyordu: 1) türlerin birbirine bağımlılığı; 2) şans ve 3) rekabet.