19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Keyfi ertelemeyenlerin hatırlattığı ihtiyaç

Nadir Temeloğlu

Nadir Temeloğlu

Site Yazarı

A+ A-

Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya kitabında kurduğu hazcı toplumun en iyi özetini, Lenina Crowne adlı karakterin ağzından anlatır: “Bugün alabileceğin keyfi asla yarına erteleme.”(1) Huxley, eserinde her ne kadar yoksulluğun olmadığı, eşitlikçi bir dünya yaratsa da Tanrı olarak Ford(2)'u koymuştur. Ford'un tanrısallaştığı 'sonraki' toplumda, 'biçimlendirilmiş' insanın mutluluk kaynakları eğlence, sınırsız seks, uyuşturucudur.

Aslına bakılırsa Huxley'in günlerini yaşıyoruz. Fakat “Cesur/Güzel Yeni Dünya”da değil, emperyalist sömürünün zirvesinde, sınıf çelişkilerinin hazla örtülmeye çalışıldığı, Fordların tanrısallaştığı, yabancılaşmanın arttığı bir toplumdayız. 1970'lerden bu yana Fordist üretim ilişkilerinin çözüldüğü, Postfordist (Ford sonrası, üretimin ve işgücünün esnekleştiği) üretim ilişkilerinin yerini aldığı bir dönemdeyiz. Liberalizm neoliberalizme evrilirken, fordizm de postfordizme evrildi. Buna eski dünyanın yeni biçimlerle sunulması diyebiliriz.

Neoliberalizm esasında üretim-tüketim dengesini birbirinden kopardı. Kaynaklar mafyalaştı, zengin-fakir arasındaki uçurum arttı. Tahviller, krediler, fonlar, borsalarda uçuşan kâğıtlar... Ekonomi sanallaştı. Üretilmeyen ürünler, kâğıt üzerinde alınıp satılır oldu. İnsan bugün geleceğini yiyor.

SATIN AL MUTLU OL

Postfordizmde üretim kitleye değil, bireye yöneliktir. Bu durum tüketim alışkanlıklarımıza da yansıdı. Neoliberalizm “tüketim” kültürüyle insanı yeniden biçimlendirdi. Bugün “tüketmekle” biçimlendirilmiş insanın mutluluk kaynakları, daha fazla sahip olma isteğiyle -Huxley'de olduğu gibi- eğlence, sınırsız seks, uyuşturucudadır. Tabiî bununla sınırlı değil. Bugün mutluluk, satın alma ile eşitlendi. Ne kadar para harcar, istif yaparsan o kadar mutlusun. Cebinde ne kadar fazla anahtarın varsa, cüzdanın ne kadar kabarıksa, dolabın ne kadar fazla kıyafetle doluysa o kadar mutlusun.

Erich Fromm'a göre bu değişim, hem dünyanın bir tüketim nesnesi haline gelmesine hem de insanın pasifleşmesine neden olmuştur. “Kişinin tükettiği şeyin önemi yoktur; yiyecek, içecek, televizyon, kitaplar, sigara, resim, müzik veya seks olabilir” diyen Fromm, bunun bir yabancılaşma hali, “sahip olma ve kullanma hırsı” arayışının bir sonucu olduğunu ifade eder.(3)

Televizyonlarda dönen reklamlara bakın. Asık suratlı bir karakter yoktur. Bankaya giden mutlu olur. İnternetten alışveriş yapan, ürününün kapısına hızlı bir şekilde gelmesinden memnuniyet duyar. Çamaşırlarını makineden bembeyaz çıkaranlar, bulaşıklarını pırıl pırıl yapanlar, tıraş olanlar, deoderant sıkanlar, ağda yapanlar, dondurma yiyenler, modaya uygun giyinenler hep otuz iki dişini göstererek mutluluk patlamasını yansıtırlar. Onlarca aya varan taksit seçenekleri, bu gülüşe parıltı katar.

İlkçağ filozoflarına göre mutluluk erdemle alakalıydı. İyi insan ancak mutluluğa ulaşabilirdi. Kant'a göre mutlu olmak isteyen insan, tüm varlığıyla barışık olmalıdır.(4) Oysa bugün mutluluk, kişinin kendinde bulduğu eksikleri daha fazla para harcayarak kapatması haline indirgenmiştir. Varoluş; sıkıntılardan, bunalımlardan, kaygılardan kaçışın tek yolu daha fazla tüketmektir. Tüketim, bugün fetişizm haline gelmiştir.

TÜKETİMİN KALBİ: AVM'LER

Tüketim nesnesi haline gelen dünyanın azmanlaşan kentleri biçim değiştirdi. Eskiden parklarıyla, meydanlarıyla insanları buluşturan kentin en işlek yerleri boşaltılarak buralara alışveriş merkezleri (AVM) dikildi. Nüfus da merkezlerin dışına çıkarıldı. Bu dışlama, iki farklı yerleşimi ortaya çıkardı. Zengin kesim lüks, güvenlikli, altyapısı tamamlanmış bölgelerde yaşarken, fakir kesim kent merkezlerinin çürüyen kenar mahallerinde yaşamaya çalışmak ya da şehir dışındaki altyapısız, daha ucuz bölgelere taşınmak zorunda kaldı. Boş kalan kent merkezlerine dikilen AVM'ler, işine giden insanların vakit geçirme alanlarına döndü.

Yemek yerlerinden kafeteryalara, her şey bulunan dükkanlarından oyun parklarına AVM'ler insanların bütün gününü rahatça geçirebileceği yerler olarak tasarlandı. Kapalı kutuya giren labirentlerde kaybolup gidiyordu. Buralar artık tüketim fetişizminin kutsal mekanlarıydılar. Göz boyayıcı tabelalarıyla insanı hipnotize eden, kendine girdap gibi çeken AVM'ler, kurulduğu yerlerde esnafı öldürdü. 2009'da 208 olan AVM sayısının bugün 400'den fazla olması, buraların sosyal yaşam merkezi haline geldiğinin açık göstergesi.

SALGIN DA DEĞİŞTİREMEDİ

Kovid-19 salgını insanların gündelik hayatında birçok değişikliğe yol açtı. Birçok alışkanlıktan vazgeçmek zorunda kaldık, evlere kapandık. Fakat bu süreçte tek değiştiremediğimiz alışkanlık, gereksiz tüketim oldu. Evlerine kapanan insanlar internetten alışverişe yöneldi. İnternetten yapılan alışveriş yüzde 40 arttı. Bunların çoğu, temel ihtiyaçlar dışındaydı. Kargocular, gazetemiz aracılığıyla “Temel ihtiyaçlar (dışında internetten alışverişin durdurulması” çağrısı yaptı.(5)

Son örneği önceki gün yaşadık. Bir süredir kapalı olan AVM'lerin bazıları açıldığı an akına uğradı. Saat 11.00'de açılacak AVM'lerin önünde insanlar 10.00'dan itibaren uzun kuyruklar oluşturdu. Peki, insanları sabah erken saatte oraya dikilmesine sebep olan durum neydi? Acil ihtiyaçlarını giderme güdüsü mü? Elbette değil. Çünkü AVM'lerde bulunabilecek acil ihtiyaç yok. Daha doğrusu bakkal, market, mahallelerimizdeki dükkanlardan karşılanmayacak bir acil ihtiyaç yok. Ajansların geçtiği AVM'ye giden vatandaşlarla yapılan söyleşiler çok dikkat çekiciydi. Bir vatandaş şunu diyor: “Alışveriş değil. İnsan çoktan beri böyle yerlere girip çıkamadığı için özlem duyuyor. Dolayısıyla gezmek için geldim. Maske cebimde. Gerekiyorsa maske takacağız.”

AVM kültürünü o kadar sindirmişiz ki, insanları oraya götüren duygu “özlem.” Binaya, dükkana, kafetaryaya özlem... Burada psikolojik etkenlerin ağır bastığını görüyoruz. Bir şey alamasa bile dükkanları dolaşmak, Starbucks'ta kahve içmek, pasifleşen ve tüketimi nesneleştiren insan için çok şey ifade ediyor. “Normalleşme” söylemlerini gören ve bir süredir bastırılmış korku ile evine kapanan insan, tüketim fetişizminin kutsal mekanlarına giderek rahatlıyor. Eski alışkanlıklarına döndüğünde, felaket ve salgın fikrinden kurtuluyor. Bunu yaparken yarını düşünmüyor. Bugünün keyfini yarına bırakmıyor.

GELECEĞİMİZ İÇİN TOPLUMU ÖRGÜTLEMEK

Virüs gündem olunca akademi ve bilim öne çıktı. Koronavirüs Bilim Kurulu, aldığı önlemlerle salgınla mücadelede Türkiye'yi öne çıkardı. Kumaşımızın sağlamlığını gösterdi.

Bir süre önce Toplum Bilimleri Kurulu'nun kurulacağını açıklandı.(6) Aydınlık köşe yazarı Atakan Hatipoğlu, kurulun önceliklerini ve toplumsal davranışları örgütlemenin önemini aktarmıştı.(7) Fakat daha sonra bu konuda bir gelişme yaşanmadı. Türkiye'nin alanında uzman, seçkin bilim adamlarının yer alacağı kurul, salgınla birlikte ruhsal sağlığın korunmasında önemli bir araç olacaktır.

Bu kurulu aslında korona süreci ile sınırlandırmamak gerek. Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar, salgınla beraber katlanıyor. İşsizliğin yükseleceği günler bizi bekliyor. Sıcak para ekonomisinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Türkiye'de artık knedi kaynaklarına dayanma, üretim ekonomisine geçmekten başka bir çare olmadığı görülüyor. Vatan Partisi'nin yıllardır savunduğu bu program, Türkiye'nin gündemine giriyor.

Yıllardır sürdürülen sıcak para ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş, günlük hayatımızı da etkileyecek. Bu geçiş kolay olmayacak. İnsanlarda etkiler bırakacak. Hem salgın sürecinde, hem de sonraki süreçteki değişimleri ancak toplumsal dayanışmayı güçlendirerek, bilinci artırarak ve davranışlarımızı güvenli hale getirerek göğüsleyebiliriz.

Dünyayı nesneleştiren, pasif hale gelen, keyfi ertelemeyen insanın yabancılaşmasına son vermek, öncelikli görevlerden biri olmalıdır.

DİPNOTLAR:

(1) Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya, İthaki Yayınları, İstanbul, Mayıs 2013, s. 126.

(2) Henry Martin Ford. Otomobil üreticisi ve Ford Motor Company'nin kurucusudur. 1902'de basit tarzda ürettiği yürüyen bant tekniğini zaman içerisinde geliştirmiş ve “Fordist” üretim biçiminin adını vermiştir.

(3) Erich Fromm, Psikanalize Yeni Bir Bakış -Freud’un Psikanaliz Kuramına Dair bir Revizyon Önerisi-, Say Yayınları, İstanbul, 2018.

(4) Yıldız Silier, Oburluk Çağı, Yordam Kitap, İstanbul, 2010

(5) Aydınlık, 20 Nisan 2020.

(6) Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın açıklamaları, 7 Nisan 2020 tarihli gazeteler.

(7) Aydınlık, 11 Nisan 2020.