01 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kolay ve geçici çözümlerin devri bitti!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından son haftalarda açıklanan rakamlar, geleceğe ilişkin beklentiler hakkında herhangi bir anlam taşımıyor ve bu nedenle pek ciddiye alınmıyor. Zira ekonominin seri bir şekilde durgunlaşacağı ve işsizliğin artacağı öngörüleri genel kabul görüyor; enflasyondaki yükselişin ise hangi seviyeye kadar yükseleceği ve ne zaman gerilemeye başlayacağı sorusunun yanıtları ise benimsenecek ekonomi politikalarına göre şekillenecek gibi görünüyor.

Nisan ayı işsizlik rakamının uzun süredir ilk kez tek haneye inerek yüzde 9.6 seviyesine gerilemiş olmasına kimse sevinemiyor; söz konusu verinin önümüzdeki bir yıllık süreçte yükseliş eğiliminde olacağı biliniyor! Haziran ayı konut satışlarının bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde 22.4 oranında artmış olması da kimseyi heyecanlandırmıyor ve beklentilerin düzelmesine katkı yapamıyor; kampanyalı satışların sonucu etkilediği ve böyle devam edemeyeceği öngörüsü ne yazık ki genel kabul görüyor.

Birkaç yıldır değişmeye ve olumsuzlaşmaya başlayan küresel koşullar, son on beş yıl genelindeki hovardalığa devam edilemeyeceğini söylüyor. Dış borçlanma olanakları daralıyor ve maliyetleri yükseliyor, sıcak para akımları da risk alma konusunda isteksiz olmaya devam edecek gibi görünüyor. Bunların ekonomimize yansıması, kaynak sıkıntısının büyüme eğiliminde olmayı sürdüreceğini haykırıyor; döviz kurlarındaki yükselişler, maliyet kökenli enflasyon baskılarındaki artışlar ve faizlerdeki yükselişler söz konusu olumsuzluğun sonuçları olarak karşımıza çıkıyor. Ekonomi genelindeki tüm bilançolar yıpranıyor, bunları görmezden gelmek çözüm olmuyor ve sorunların ağırlaşmasını hızlandırıyor.

Dolar kuru, son bir yıl içinde yüzde 36 düzeyini aşan oranda değer kaybetmiş ve maliyetler hızla yükselerek enflasyon baskılarını alevlendirmiş. Mevsimlik koşullar ve seçim öncesinin gevşek maliye politikası uygulamaları, maliyet artışlarının fiyatlara yansımasını ivmelendirmiş ve beklentileri kısa vadede telafisi olanaksız şekilde olumsuzlaştırmış. Geçen senenin üçüncü çeyreğindeki üç aylık dönemin toplam enflasyonu yüzde 1.32 olmuş; iki hafta sonra açıklanacak temmuz ayı enflasyonu muhtemelen söz konusu rakamın üzerinde olacak ve yıllık rakam yüzde 17 seviyesine yaklaşacak. Bu olumsuzluklar tüm kesimlerin hareket yeteneğini sınırlıyor!

İş dünyamızın nakit sıkıntısı büyüyor, acil ihtiyaçların karşılanabilmesindeki zorluklar bilançolardaki yıpranmayı görece önemsiz hale getiriyor! Büyüyen kaynak sıkıntısı ve çığ gibi gelen sorunlu kredi tehlikesi, finansal kesimi de çok zor duruma düşürüyor! Bu koşullarda nasıl olup ta maliye politikasının sıkılaştırılabileceğini veya faizleri daha fazla yükseltmenin yaratabileceği yan tesirleri, kimse düşünmek bile istemiyor!

Finansal piyasalar, biraz olsun zaman kazanabilmek için para otoritesinin önümüzdeki hafta yapacağı Para Piyasaları Kurulu toplantısında faizleri gerekli ve yeterli oranda artırmasını umuyor, aksi takdirde döviz kurları ve enflasyondaki yükselişin devam edebileceğinden yoğun bir şekilde kaygılanıyorlar. İçine düştükleri açmaz nedeniyle sağlıklı düşünemiyorlar ve eski ezberleri tekrarlamaktan başka bir şey yapamıyorlar; küresel koşullardaki olumsuzlaşmanın olası etkilerini hesaba katmayan varsayımlar ile kendilerini ve herkesi bir süre için aldatmayı tercih ediyorlar!

Küresel koşullardaki olumsuzlaşma nedeniyle gelişen ekonomilerin bir kısmı büyüyen kaynak sıkıntısını gidermek üzere eski ezberlerini tekrarlayabilir; faizlerini yükseltme yoluna giderek, bir yandan iç talebi frenlerken diğer yandan net yabancı kaynak girişini artırmaya çalışabilirler! Eğer küresel eğilimler sürdürülebilir ve ağırlaşmış sorunlar nedeniyle uzlaşmazlıklar bugünkü kadar derinleşmemiş olsa, bu yaklaşım umulan sonuçları verebilirdi! Fiili durum, umulan sonucun ortaya çıkmasına izin vermeyebilir!

Faizlerdeki yükselişlere rağmen net yabancı kaynak girişi olmaz ve güven bunalımı derinleşir ise neler yaşanacağının hesabı ne zaman yapılacak?
Kırılgan olarak anılan gelişen ekonomi sayısı arttıkça, gelişen ülkeler merkezli bir küresel kriz algısı güçlenir ve gelişmeler kontrolden çıkmaya başlar ise ne olacak? Seçimler geride kaldığına göre, bu ve benzeri sorulara yanıt aramanın ve gereğini yapmanın zamanı gelmedi mi?