28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Liralaşma güçlenmeden enflasyona çözüm yok

Serhat Latifoğlu

Serhat Latifoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre 1-3 ay vadeli TL mevduatlarda ortalama mevduat faizi yüzde 30'un altına geriledi. Önceki ay 1-3 ay vadeli mevduat faizleri yüzde 42 ile 23 yılın zirvesine çıkmıştı. TCMB Başkanı Sayın Hafize Gaye Erkan, kamuoyu önündeki ilk enflasyon raporu sunumunda bu konuya dikkat çekmişti. Erkan konuyla ilgili olarak, "Haziran'daki ilk PPK kararımızdan evvel politika faizi yüzde 8,5 iken mevduat faizi ortalamada yüzde 40'ın üzerine çıkmıştı. Haziran PPK kararının parçası olarak, faiz artırımının yanı sıra makro ihtiyati çerçevede sadeleşme sürecinin ilk adımını mevduatlarda, menkul kıymet tesisi uygulaması ile devreye aldık. Bu adımların hemen akabinde 3 aya kadar vadeli mevduat faizi yaklaşık 12 puan gerileyerek yüzde 30 seviyelerine gelmiştir.” diye konuşmuştu. Erkan, sürece mevduatlardan başlama nedeninin bankacılık sektörünün en bağlayıcı kısıt durumunda olması ve piyasaların işlevselliğini ve fiyat davranışlarını olumsuz etkilemesi olduğunu belirterek, "Böylelikle, makro ihtiyati çerçevedeki sadeleşme süreci, faiz artırımının yanı sıra politika faizinin etkinliğini dengeli bir şekilde artırmıştır." demişti.

DÖVİZ MEVDUATINDA GERİLEME HIZ KESTİ

BDDK’nın  (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) 28 Temmuz 2023 tarihli Haftalık Bankacılık Sektörü Verilerine göre toplam mevduat 12,54 trilyon TL büyüklüğündedir. Toplam mevduatın yüzde 57,26’sını TL mevduat, yüzde 42,74’ünü döviz mevduatı oluşturuyor. TL mevduat içinde bulunan KKM’nin (Kur Korumalı Mevduat) büyüklüğü ise 3,13 trilyon TL’ye ulaştı. 2023 yılı başında TL mevduatın toplam mevduat içindeki payı yüzde 53,20 idi. Döviz mevduatının payı yılbaşına göre azalmış olmasına rağmen hala olması gereken seviyenin üstünde bulunuyor. KKM uygulaması başlamadan önce döviz mevduat oranı yüzde 65’lerdeydi. 1,5 yılın sonunda döviz mevduat oranının azalmış olması olumlu bir gelişme. Ancak TL mevduatın toplam mevduat içindeki payının en az yüzde 75’lere ulaşması TL üstündeki baskıyı azaltacak bir etkendir. Ekonomi yönetiminin bu konuyu önceliklendirmesi büyük önem arz etmektedir.

KUR GEÇİŞKENLİĞİ YÜKSEK

Türk ekonomisinin ihracata dayalı büyüme modeli ekonomiye dinamik ve hızlı büyüyen bir karakter veriyor. Ancak ihracatın ithalatı karşılama oranlarının yüzde 60-75 aralığında kalması ve yüksek ithalat ekonominin döviz ihtiyacının sürekli olarak yüksek kalmasında etken oluyor. İthalatta Türk ekonomisini zorlayan iki temel etken var; enerji bağımlılığı, ara mal ve diğer hammadde ithalatı. ABD doları başta olmak üzere döviz, dış ticaret, yatırım ve tasarruflarda önemli bir paya sahiptir. Dolayısıyla döviz fiyat hareketlerinin enflasyon oranı üzerindeki etkisi yüksektir. Gerek TCMB’nin gerekse çeşitli akademisyenlerin yaptığı çalışmalara göre Türk ekonomisinde kur geçişkenliği oranı son 7 yılda hem hızlandı hem de arttı. Yapılan çalışmalara göre kur geçişkenliği oranı yüzde 35-50 arasında değişmektedir. Yani her yüzde 1’lik döviz fiyatı artışı enflasyona yüzde 0,35-0,50 oranında etki etmektedir. Özellikle gıda, hizmetler ve perakende sektörü gibi keyfi zamların kolaylıkla yansıtıldığı sektörlerde bu oranın daha yüksek olduğu gözlemleniyor. Dolayısıyla dolarizasyonun azaltılması ve liralaşmanın güçlendirilmesi enflasyonla mücadelenin olmazsa olmazlarından birisidir.

YÜKSEK DÖVİZ TALEBİ BASKILANMALIDIR

2023 yılının son 6 ayında tüketim malları ve altın ithalatında önemli bir artış oldu. Bu konuyla ilgili ekonomi yönetimi vergi artışları ve diğer makro ihtiyati tedbirlerle tüketim malları talebini sınırlama yoluna gitti. Ancak bu artış konjonktürel olduğu için çeşitli yöntemlerle tüketim malları ithalatının bastırılması mümkündür ve tali bir sorundur. Yüksek döviz talebinin temel kaynağı enerji başta olmak üzere emtia ve ara mal ithalatının yüksek olmasıdır. İşte bu tablo dış ticaret açığını ve cari açığı büyütüyor, döviz talebini artırıyor. Ara mal ithalatının önemli bir etkisi şirketlerin sürekli olarak döviz alarak bankada tutma alışkanlığını beslemesidir. Öte yandan ucuz olduğu için ara mal ithalatını tercih edilmesinin önüne geçilmesi gereklidir. Dolayısıyla ekonomi yönetiminin ara mal üretimini teşvik eden bir programı acilen yürürlüğe koyması gereklidir. Böylece ara mal ithalatından kaynaklanan yüksek döviz talebinin azaltılması sağlanacaktır.

YENİ YATIRIM ARAÇLARI GELİŞTİRİLMELİDİR

Türk bankacılık sektörü güçlüdür ve uluslararası standartların üstünde hizmet vermektedir. Ancak yatırım ürünleri konusunda tüm geçmiş tecrübeye ve güçlü insan sermayesine rağmen piyasa zorunluluklarına uygun ürün geliştirme konusunda yetersizdir. Yatırım bankacılığı ve katılım bankacılığının Türk ekonomisinin geldiği seviyenin çok altında bir büyüme performansı göstermiştir. Dolayısıyla bu alanlarda bankacılık sistemi geri kalmıştır ve desteklenmesi gereklidir. Ayrıca banka yönetimlerinin üstünde atalet vardır ve yeni ürün geliştirme konusunda çok tutuk davranmaktadır. Nitekim KKM gibi bir ürünün Hazine tarafından değil özel bankacılık sektörü tarafından geliştirilip yaygınlaştırılması beklenirdi. Benzer şekilde bugün ihtiyacımız olan TL’yi daha cazip kılacak ürünlerin geliştirilmesi konusunda özel bankalar daha çok çalışmalı ve kafa yormalıdır. Neoliberal kalıplara sıkışıp sadece gösterge faizin artışından medet ummak çare değildir.

YENİ YATIRIM ARAÇLARI ÖNERİLERİ

TL mevduat faizinin bulunduğu seviye TL’nin cazibesini artırmak için bize iki yol bırakıyor; ya faizler enflasyon oranına yakın veya üstünde bir getiri sağlayacak şekilde yükseltilecek ya da TL’yi cazip kılacak başka bir yol bulunacak. Birinci seçenek düşünülemez çünkü başta durgunluk olmak üzere ekonomik maliyeti çok yüksek olur. Öyleyse ikinci seçenek üzerinde duracağız. Bu konuda dünyada örnekleri bulunan türde finansal ürünler geliştirilebilir; enflasyon oranına endeksli ürünler buna örnek olarak verilebilir. Enflasyon oranının üstünde sağlanacak olan getiriler enflasyonun altında kalan TL mevduat müşterilerine cazip gelecektir.  

Diğer yöntem ise anapara korumalı ve içinde farklı ürünlerin sepetinin oluşturulduğu yatırım fonlarının kurulmasının teşvik edilmesidir. Halen piyasada buna benzer ürünler var ancak bu alan daha da geliştirilebilir. Yatırım fonları piyasasının daha da geliştirilmesi TL’nin güçlenmesini sağlar. Finansal kurumların geliştirdiği yeni yatırım fonları, enflasyonun üstünde getiri sağlama garantisi ile kurulabilir.

Benzer şekilde yeni katılım bankacılığı ürünleri faize alternatif ürünler olarak geliştirilebilir. Katılım bankacılığı potansiyelinin çok altındadır. Sukuk, emtia, gayrimenkul ve diğer katılım bankacılığı ürünlerinin sepeti ile oluşturulacak ürünler TL mevduat sahiplerini cezbedebilir.

Sonuç olarak, TL mevduatlara yönelik yeni seçenekler;

  • Enflasyona endeksli mevduat ürünleri geliştirilmeli,
  • Anapara korumalı enflasyon üstünde getiri sağlayan yatırım fonları kurulmalı ve desteklenmeli,
  • Katılım bankacılığında karma ürünlerin bir araya getirildiği sepet bir ürün geliştirilmelidir.