19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Lozan Barış Antlaşması ve iktisadî kapitülasyonlar

Melih Baş

Melih Baş

Gazete Yazarı

A+ A-

Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının üzerinden tam 100 yıl geçti. Bu antlaşmayla kapitülasyonların (yabancı kapitalistlere, yurtiçindeki gayrimüslim azınlık kesimden işbirlikçilere tanınan ayrıcalık teslimiyetlerinin) kaldırıldığı sömürgeci devletlere kabul ettirilmişti. Osmanlı borçlarının ödenmesi uygun bir plana bağlanmıştı. Böylelikle iktisadî ve malî bağımsızlığın kazanılması yönünde çok önemli bir adım atılmıştı.

Tarihsel olarak biraz geriye gidelim. 18. ve 19. yüzyıllarda gelişen Avrupa ticari kapitalizmi özellikle birinci küreselleşme evresinde (1870-1914) Osmanlı'yı kendine eklemlemek istiyordu. Bunun nedeni çok açıktı: Osmanlı pazar ve ucuz hammadde kaynağı olacaktı. Batı Avrupa merkezli ticaret kapitalizminin coğrafî keşifler aracılığıyla Akdeniz'in önemini azalttığı bilinir. Bunu altın aramak, ucuz hammadde ticareti, köle bulmak, İpek yolu gibi ticaret yollarını değiştirmek vb. hususlardan oluşan bir amaçlar seti için yaptığı bilinen bir gerçektir.

Akdeniz ticaretinin gelişmesi için Osmanlı Devleti'nin güçlü olduğu dönemlerde Kanuni tarafından 1536'da ilk kez kapitülasyon adıyla verilen ayrıcalıklar verilmişti. Daha sonra bunlar sürekli geliştir(tir)ilerek genişletilip bira önce andığımız eklemlenmenin kapitalistler açısından iktisadî ve hukuksal güvencelerini oluşturmuştu.

İktisadi güvence boyutunda 1838 Osmanlı-İngiliz Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile yabancı tacir ve azınlıkların iktisadî etkinliklerinin güvence altına alınması önemli bir darbedir.

Hukuksal güvence boyutuna bakarsak karşımıza şunlar çıkıyor: Tanzimat fermanı (1839), Islahat fermanı (1856), Arazi Kanunu (1858), Yabancılara Gayrimenkul Mülkiyeti Hakkının Tanınması (1867). Nihayet altın vuruş gündeme gelir: Aralık 1881'de Muharrem Kararnamesi ile Düyun-u Umumiye İdaresi kurulması.

Böylece mali-hukuksal bağımsızlık tam anlamıyla elden gitmiştir. Verilen ödünlerden hem yabancılar hem de onların işbirlikçisi kimi azınlıklar da yararlanmaya başlarlar.

Yabancı sermaye yatırımları patlamıştır: alt yapı (başta demiryolu, liman işletmeciliği), iç ve dış ticaret, eğitim, sağlık, su, madencilik, basit sanayi üretimi, tarım vb. Osmanlı ekonomisi en küçük kırsala dek fethedilmektedir. Askersel işgale dayalı sömürgecilikten iktisadi-kültürel emperyalizm yoluyla işgale doğru bir evrilmenin öncülleri artık sahnededir. Sömürgecilik ve emperyalizm kavramlarının ayrımına dikkat buyrun lütfen!

Mali tutsaklığın kurumları da oluşturulmuştu: Faizlerin Avrupa finans kapitaline akması için İstanbul Borsası, para basma yetkisinin verildiği İngiliz-Fransız ortak sermayeli Osmanlı Bankası.   

Neler neler verilmişti bu kapitülasyonlarla diye bir bakınız lütfen:

Kurumsal (şirketsel) vergi indirimleri ve vergi bağışıklıkları, kişisel gelir vergisi bağışıklığı, yerleşme özgürlüğü, kendi yasalarına tâbi olma, ticari ve sınai etkinliklerin tâbi olacağı yasaların farklılığı, sağlanan gelirlerin transferlerinde serbestlik, kendi iletişim olanaklarının kontrolsüz yürütülebilmesi... daha niceleri.

Osmanlı'nın kapitülasyonları kaldırma girişimleri hep geri püskürtülmüştü. İttihat ve Terakki hükümeti bu çabayı canlandırmaya çabalamıştı. Sömürgeci devletlere bunun net ve açık biçimde kabul ettirilmesi Lozan'da olabilmiştir. 

Bugünkü iktisadî ve hukuksal yapılanmamızda bu bağımlılıklardan hangisi var dersiniz? Genel olarak baktığımızda Lord Curzon'un İsmet İnönü'ye Lozan'da söylediği “cebine koyduğu isteklerin geriye alınması” büyük ölçüde gerçekleşmiş! Hala da satıyoruz, sata sata bitiremiyoruz. Ne demişti bugünkü politikanın öncüllerinden Turgut Özal: “Babalar gibi satarım”.

SONUÇ

Sevgideğer arkadaşım Ercan Dolapçı’nın ayrıntılı biçimde yazısında ele alacağı Lozan'a sahip çıkmak yetmez o zaman! Lozan'ın sonrasındaki sürekli devrimin bitmemiş senfonisi sürdürülmeli! Bugünkü IMFsiz IMF programına karşı “devrimci muhalefet” için gereken tam da budur!

Okumalıklar: Hem iktisat bakanlığı hem de adalet bakanlığı yapmış olan Dr. Mahmut Esat Bozkurt’un doktora tezi: Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi Üzerine, Türk Hukuk Kurumu yayını; M. Emin Elmacı, İttihat Terakki ve Kapitülasyonlar, Homer kitabevi, 2005. Ayrıca yine M. Esat Bozkurt’tan konumuzla ilgili ve hala güncelliğini koruyan bir yapıt: Liberalizm Masalı, Kaynak Yayınları, 2008.