09 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Maraz-ı esasi

Oktay Yıldırım

Oktay Yıldırım

Eski Yazar

A+ A-

Sağlık ordumuzun en fedakar üyelerinden biri, şu anda çok önemli bir hastanede en ön safta Korona illetiyle mücadele ediyor. Bakmayın ‘’sağlıkçı’’ olmasına, bir zamanlar terörle mücadelenin de ön saflarındaydı, şahsen biliyorum.

HİÇ UMUTSUZ DEĞİL, AMA ÖFKELİ

"Virüs ile uğraşmak mesele değil, ben ölsem ne olur, önünde sonunda yeneceğiz" diyor, ama asıl derdi başka, "Ben o virüsü yendikten sonra ondan daha beterleri ile bir arada yaşayacağım kardeşim, yazacaksan bunları yaz."

Tamam dedim, o yüzden bu yazının sadece başlığı benim, gerisi onun sözleridir.

"12 kuruşluk maskeyi bir gecede kırk liraya satan mı beter korona mı kardeşim. Plastik yüz maskelerinin tanesi 200 liraya çıktı, eldiven, dezenfektan hepsi karaborsa oldu bir gecede." Bunu yapanların Bakanlık tarafından tespit ve ifşa edildiğini, para cezası verildiğini hatırlatıyorum, devam ediyor "Ellerine sağlık yapanların ama bir şey değişmiyor, biri TV’ye çıkıp sarımsağın faydalı olduğunu söylüyor ertesi gün 10 liralık sarımsak 70 lira. Başkası özel hastanede test yapmış sonuçlarını saklıyor, hangi birini sayayım. Bunlar sadece korona vakasında olmadı ki, bu kan emici yarasalar depremde ya da selde de çıkıyorlar ortaya. Asıl hastalık bu kafa, bunu yenmemiz lazım, bunlar Yunan işgalinde dükkânlarına Yunan bayrağı asanlar, yarın yine aynısını yaparlar. Asıl mikrop bunlar. Torpilsiz, sınıfsız, ayrısız gayrısız bir topluma dönüşemezsek iyileşemeyiz."

Diyecek söz bulamıyorum, başkalarının fenalığından ferahlık yaratmaya çalışmak bir maraz (hastalık). Kaynağı ahlaki, içgüdüsel, eğitim ya da yaradılış olsun fark etmez, iyileştirilmesi gereken bir maraz, hatta maraz-ı esasi…

Bu, Hobbes felsefesini tartışacağım bir yazı değil, ama gerçekten de insan insanın kurdu ve Hobbes’un dediği gibi bunu önlemenin tek yolu devlet, ona göre Leviathan’ın devletiydi, bugün tam anlamıyla sosyal devlet…

Çünkü bu maraz-i esasi, liberalizmin yapısında var, mayası bozuk mayası…

Maraz-ı esasi - Resim: 1

YARININ YOKLARI

Bugünlerde en çok duyduğumuz şeylerden biri "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak."

El hak, olmayacak…

"Avrupa uygarlığı" masalı kötü bitti. AB üyeleri yardım etmek bir yana birbirlerine gönderilen yardım malzemelerine el koydu, yardım Asya’dan geldi. AB bayrakları yakıldı.

Dünyanın Jandarması ABD korona salgınında şampiyon oldu. Bakmayın Erbil’e, Ayn el-Esad’a Patriot yerleştirdiğine filan. Kendi anakarasında çaresiz, 30 bin doları olmayana tedavi yok, işsizlik ve silah satışları patladı. Kendi asayişini sağlayabilecek mi meçhul.

Liberal filozofi "Halkın sefaletinin kendi beceriksizliğinin sonucu" olduğunu düşünür. Kurdukları ekonomik modelin çöküşünü, Mahmut Esat Bey bundan neredeyse bir asır önce "Liberallik masalı" diye tane tane anlattı. Birçoğumuz ancak bugün, hatta batılı toplumlar korona duvarına çarpınca anlıyor, hala alamayanlar da anlayacak. Dünyada 842 binden fazla aç, 2.5 milyara yakın da aşırı kilolu ve obez var. Bir günde dünyada açlıktan ölenlerin sayısı yaklaşık 14 bin kişi, koronadan ölenlerden kat be kat fazla. Onlar liberal dünyanın umursamadığı yerdeydi ama şimdi dünyanın umursadığı yerlerde ölüyor insanlar. Yani liberal dünya insandan saymadığı insanların yıllardır uğradığı akibete uğrayınca , dünyadan saymadığı dünyanın farkına varıyor. Liberalizm iflas etti.

Dünyanın bütün toplumlarını birer kene gibi saran hurafeciler, din bezirganları iflas etti. Ne duaları bir işe yaradı ne tılsımları, hepsi de maskenin ve eldivenin arkasına sığındı, dört gözle bilim adamlarının bir aşı bulmasını bekliyorlar.

Özelleştirmecilik iflas etti. Bu iktidarın "babalar gibi satarım" diyen üyeleri öldü, ama bugün onlara oy verip de kendi evinde maske dikmek zorunda kalanlar keşke Sümerbank’ımız olsaydı diyor. Aşı bekleyenler Hıfzıssıha’yı sayıklıyor. Aynı iktidar, hastanelere ve stok depolarına el koyuyor.

Örnek çok, yerim kalmadı, demem o ki, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olmamalı, çünkü sorun korona değil bu insan öğüten düzen…

Yeni bir dünya kurulacak, kurulmalı, çünkü insan insanca yaşamalı…

DİYANET’İN GÜNDEMİ

İslam dünyasındaki en büyük savaş, akılcılık ile nakilcilik arasındaki savaş.

Bitmiyor bir türlü. Bin yıl önce bilmem hangi tarikatın şeyhinin yazdığı uyduruk metinleri ‘’sahih kaynak’’ olarak gösterip şifa için deve sidiği içmeyi tavsiye eden mi ararsın? Filanca ‘’alimin’’ bin yıl önce Arap çöllerinde verdiği fetvaya bakıp, bugün için hukuk içtihadı yapan mı ararsın? Cehennemde yanmayan kefencisinden, dokuz yaşında çocuğa gelinlik biçenine kadar… Yığınla işe yaramaz, topluma, üretime zerre katkısı olmayan hurafe erbabı var. Kimi Kovid-19 ile konuşmuş da memleketimize musallat olmasına izin vermemiş, kimisi Korona’ya karşı 132 kez okununca şifa verecek duayı bulmuş, kimi ‘’bilim adamları geviş getiriyor’’ diye gazete köşesinden açıkça hakaret ediyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı bu kişi ve yapıların toplumu zehirlemelerine mani olmak, aklı esas alıp, nakle dayandırılan muzır izahattan halkı korumak, için kuruldu, başka bir amacı yok. Bunun için devletin en yüksek bütçeli kurumlarından biri, bunun için en çok personeli olan kurumlardan biri. Ama…

Dünya Korona illetiyle boğuşurken, daha 10 Ocak’tan itibaren Bilim Kurulu neredeyse her gün toplanırken bunlar umre turları düzenliyor. Ancak 27 Şubat’ta umre turlarının askıya alındığı açıklanıyor. 21 bin kişi memlekete dağılıyor, hatta ateşi olanların havaalanındaki kontrolden kolay geçmesi için rehberleri tarafından ateş düşürücü dağıtıldığı haberlere yansıyor, yalanlama yok. Tam tersi yapılan basın açıklamasında ’’doktorların umreden dönecekleri titizlikle kontrol ettiği’’ anlatılıyor. ‘’Özel turlar da vardı’’ demesin kimse, çünkü onları kontrol etmekle görevli Diyanet müfettişleri de vardı.

Oysa bir yıllığına kiralanmış oteller vardı gittikleri yerde, bütün umrecilere yetecek kadar yatak. Kapatırdın kapıları, oradaki sağlık hizmetlerini yapan doktorlara personel takviyesi yapıp orada karantina uygular hasta olanları özel uçakla doğruca hastaneye getirirdin, çok zor değildi bunu akletmek. Böylece kim enfekte kim değil bilirdin. Şimdi hangi umrecinin nereye gittiğini, hangi otobüse bindiğini arkasında bıraktığı enfeksiyon izlerinden biliyoruz.

Camilerde toplanmayı engellemek için ise 13 Mart’a kadar bekliyor, en sonunda nihayet karar veriliyor, ama durmuyor bu kez de ‘’VİP Cuma’’ diye haber konusu oluyor. Ahaliye Cuma namazları yasaklandıktan sonra özel camide toplanıp Cuma kılıyor, bunu da sosyal medyadan paylaşıyor.

Yine durmuyor resmi sitesine saçma sapan kitaplar ekleyip halkın huzurunu bozmaya devam ediyor, yine haber konusu. Kiminde ‘’evlenme vaadi varsa mahrem yerlerinize bakabilirsiniz’’ yazıyormuş, kiminde ‘’karınızı dövebilirsiniz.’’

Halkı huzursuz edip herkesin can derdine düştüğü bu günlerde neden yapılıyor bunlar? Ne amaçlanıyor. Azıcık düşünen, azıcık aklını kullanan herkes bu tür hareketlerin toplumun huzurunu bozacağını bilir, ama bunlar ya düşünmüyorlar, ya da bile bile yapıyorlar. Her ikisi de facia.

Tarikatların ipliğini pazara çıkaran raporu yayımladım diye beni mahkemeye vermiş bir kurum, oysa bunu yapmak asıl görevleri, ama bakıyorsunuz umreden dönen korona şüphelilerine ateş düşürücü dağıtanlar ya da kontrol etmesi gerekirken etmeyenler hakkında bir adım atmamış, bir tek açıklama yok. Açıklama, mahrem yerlere baktıran kitap için yapılıyor.

Mesela doktorlar diyor ki, ‘’Koronadan ölenleri ayrı mezarlara gömmeye gerek yok, virüs topraktan bulaşmaz o da ölür, ama ölüyü yıkayan gassallar çok dikkat etmeli, korunmalı çünkü sıvı temasından bulaşır…’’ O Diyanet bunu duyuyor da çıkıp demiyor ki, ‘’ölüleri yıkamayın, hastane koşullarında sıvı sızmayacak şekilde sıkıca kefenleyin ve normal mezarlıklara gömün. Akletmiyor ki, bu toplu mezar uygulaması toplumu daha çok huzursuz edecek.

Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk hocamız ışıklar içinde uyusun, hep söylerdi, ‘’Kuran’da namaz kılmayan lanetlenmiyor hatta bir tehdit bile yok, ama en büyük tehditler aklını kullanmayanlar için, Allah onları lanetliyor, üzerlerine pislik indirmekle tehdit ediyor.’’

Ancak Diyanet İşleri, görevlerini doğru yapmayınca pislik memleketin üstüne iniyor.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları