26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Öğrencileri ve aileleri 'ofsayta düşürmek!'

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Üniversite öğrencilerinin barınma sorunları ezelden beri şikâyet konusudur. Malum, özellikle FETÖ gençleri ağına düşürmek için devletin bu konudaki yetersizliğinin ekmeğini çok yedi. AK Parti hükümetleri döneminde yurt kapasitesi birkaç kat arttırılsa da, her köye bir üniversite politikası, toplam öğrenci sayısını da katladığı için tatmin edici bir çözüme varılamadı. Son birkaç yılda bu barınma sorunu listesine lise çağındaki öğrencilerin de eklendiğini görüyoruz. Sebebi ise, liselere ulusal düzeyde merkezi sınavla öğrenci alma politikası.

İlk ve orta öğrenim kurumları bir hafta sonra eğitime başlayacak. Ama öğrenim göreceği liseye kaydını yaptırdığı halde nerede barınacağı belli olmayan öğrenciler var. Daha önceki bir yazımda yüzbinlerce ortaokul öğrencisinin gideceği liseyi belirlemek için merkezi bir sınav maratonuna zorlanmasının yanlışlığına işaret etmiştim. Bir yarışın başlangıç şartları adaletsiz olduğunda sonuç da adaletsiz oluyor. Ancak bu Liselere Geçiş Sistemi (LGS) denilen adaletsizlik pastasının bir de kreması var ki, tadından yenmiyor! Sınav merkezi olduğu için, üniversitelerde olduğu gibi, liseler de bütün ülke sathından öğrenci topluyor. Özellikle belli bir geleneği olan, moda tabirle marka değeri olan büyükşehirlerdeki okullara şehir dışından kazanarak kayıt olmaya çok sayıda çocuk geliyor. Çocuklar kazandıkları liselerin bulunduğu şehirlerde yanlarında kalacakları akrabaları yoksa ya da ailenin ekonomik durumu liselilere hizmet veren az sayıdaki özel yurda yetmiyorsa, okul pansiyonlarında paralı veya parasız yatılı olarak kalabiliyorlar… mı acaba?

Hâlihazırdaki sistem aileleri ve gençleri ofsayta düşürüyor! Neden mi? Çünkü tercih kılavuzlarına “pansiyonu vardır” diye yazılan bir lisenin pansiyonunun okulu dışarıdan kazanan ve pansiyonda kalmak zorunda olan bütün çocuklara yetmediği ortaya çıkıyor! Başka bir şehirden geliyor ve okul kapısında size yer kalmadığını öğrenince el elde baş başta kalıyorsunuz. İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerdeki liseleri kazanan çocuklar ve aileleri kayıt yaptırdıktan sonra okul pansiyonunda kalacak yer olmadığını öğrenip, bozgun psikolojisi içinde geri dönmek zorunda kalıyorlar. Sınavın adaletsizliği, daha çok sosyo-ekonomik koşulları eşit rekabet için dezavantaj yaratan kesimleri etkiler. Devletin barınma koşulları konusundaki yetersizliği ise kendisini başarılı hisseden çocukları ve çocuğunun görece daha nitelikli bir eğitim alacağı beklentisiyle şehir dışında öğrenim görmesine razı olan aileleri bekleyen ikinci etap elemelerini oluşturuyor!

Haksızlık etmeyelim, il milli eğitim müdürlükleri pansiyona yerleşememiş öğrencileri, başka okulların pansiyonlarında boş yer kalmışsa oralara yerleştiriyor. Ama neresi boşsa oraya! Böylece İstanbul Fatih’teki bir okula, Avcılar’daki başka bir okulun pansiyonundan ya da İzmir Bornova’daki bir okula Karabağlar’daki okulun pansiyonundan gelmek zorunda kalan lise öğrencileri ile karşılaşıyoruz. Sözgelimi İstanbul’da çok yüksek puanlı liselerden birini kazanan lise öğrencisi adeta cezalandırılır gibi her gün okuluna ulaşabilmek için saatlerce yol gitmek zorunda kalabiliyor.

Bu sorunun iki çözüm yolu var: Birincisi gerek üniversiteler gerekse liseler için merkezi sınavla öğrenci alan okulların pansiyon ve yurt kapasitesini açıkta kalma mağduriyeti yaratmayacak düzeye getirmek. Bu, kamu bütçesi açısından aşılamaz bir sorun değildir. Daha çok bir öncelik algısı sorunudur. Kamu yöneticisinin kafası idare-i maslahat geleneği içinde çalışıyorsa, mesele bütçe ya da mevzuat falan değil, bizatihi kafanın kendisi oluyor. İkincisi, liselere özel olarak az sayıda özel statülü liseyi belirlemek ve bu okulların kendi sınavlarını yapmaları yolunu tutmaktır. Böylece sözgelimi Galatasaray Lisesi’nde öğrenim görmek isteyen daha az sayıda genç sınava girer ve yüzbinlerce öğrenci sınav kazanma stresine girmemiş olur. Eğer bu yol tutulmayacaksa, merkezi sınavla bütün ülkeden talep toplayan her okul, ister üniversite ister lise olsun, özel şartlarına “açıkta kalabilirsiniz!” diye uyarı yazılmadığı müddetçe prensip olarak bütün yurttaşlara açıktır ve gelenler kamu yönetimine güvenerek gelmişlerdir. Böyle bir sistemde hükümetin sorumluluğu sadece merkezi sınavları yapmakla bitmez,  o sınavın toplumsal sonuçları ile yüzleşip, doğan sorunları hızlı ve etkin şekilde çözmek de sorumluluk kapsamındadır.