29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sinemamızda Türker İnanoğlu yöntemi

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Yasası ve düzeni bulunmayan, devlet desteğinden mahrum, kendi yolunu kendisi çizmeye çalışan, endüstrileşmeye direnen, star sistemi altında emekçilerin, figüranların alabildiğine sömürüldüğü Yeşilçam’da kendince düzen kurmuş bir yapımcıydı Türker İnanoğlu. Bu kırık dökük düzenin imparatorlarından biriydi. Sinema tarihçisi ve eleştirmen Giovanni Scognamillo’nun, İnanoğlu’nun yaşamını anlattığı kitabının adı “Bay Sinema”dır (Doğan Kitap, 2004) ama o kendisini öncelikle bir işadamı olarak tanımlamış, işinin çerçevesini “halk için, geniş kitleler için aile filmleri yapmak” olarak çizmişti. İnanoğlu, Yeşilçam sokağındaki ruhani Hollywood’luydu bir bakıma. Klasik “sinema ağalarından” biri değildi. Filiz Akın ve Gülşen Bubikoğlu gibi yıldızlarla evliliklerinden, kurduğu vakfa (Tür-Vak) ve oluşturduğu ilk sinema müzesine kadar hep sinemanın içinde nefes alıp verdi, başka bazı yapımcılar gibi sinemadan kazandığını inşaata vb. yatırmadı ve değişimlerin nabzını yakalamayı bildi.

HAVAYI İYİ KOKLAYAN İŞADAMI

Türker İnanoğlu, 20 yaşında girdiği sinema dünyasında yaklaşık 50 yıl aralıksız çalışmış, siyah-beyazdan renkli filme geçişe anında uyum sağlamış, 1980’den sonra Türk sineması krizdeyken video olayında öncülük etmiş (Ulusal Video), video dalgasının sönmesinden sonra televizyon işine el atmış, büyük sinema salonlarının işlevini kaybettiğini görünce cep salonları açmaya başlamıştı. Havayı iyi koklayan, geleceği görebilen bir işadamıydı. 1950’li yıllarda sinemamızın atağa geçtiği yıllardaki gençlik döneminde etkisi altına giriyor yedinci sanatın. “Birçok Türk filmi seyrettim…” diyor anılarında: “Bilhassa Safranbolu’da. Ama bende etki yapan, bugün bile kare kare hatırladığım iki film vardır. Bir tanesi ‘Allahaısmarladık’, diğeri de ‘Kanun Namına’. Bilhassa ‘Kanun Namına’ senaryosu, yönetimi ve görüntüleriyle tam bir Amerikan filmi gibi üzerimde etki yapmıştı. Ve bundan sonra da Ayhan Işık filmlerinin devamlı seyircisi, müdavimi oldum.”

Bu söyledikleri, özellikle de “Amerikan filmi gibi” tanımı İnanoğlu’nun izleyeceği yolu anlatır. “Aile”nin seyredeceği, kâh gülüp kâh ağlayacağı, heyecan duyacağı, biri kadın biri erkek iki yıldız oyuncuya hayranlık duyacağı duygusal dramlar, hareketli filmler yapmaktır onun amacı. “Yumurcak”tan “Karateciler İstanbul’da”ya, Tarık Akan ve Ahu Tuğba’lı “Kayıp Kızlar”dan “Kara Murat Denizler Hâkimi”ne dek açılan yelpaze böyle oluşur. Dernekçilik faaliyetleri, 1970’lerin sonlarındaki muhalif filmleri ha keza… Bazen de şapkadan tavşan çıkar, şu örnekte olduğu gibi yapımcı talihi yaver gider…

İTALYA’DAN ALDIĞINI İTALYA’YA SATMAK

İnanoğlu, İtalyanlarla ortak yapımlar gerçekleştirdiği dönemde Roma’dayken, televizyonda “Canta” adlı bir İtalyan western’i seyreder ve filmin etkisinde kalır. Filmin öyküsünü Türkiye’ye uyarlayarak yerli versiyonunu yapmayı tasarlar. Erdoğan Tünaş bir senaryo yazar ve ortaya İtalyanca adı “Che Carambole… Ragazzi!”, Türkçe adı “Üçkâğıtçılar” olan bir film çıkar. Başrolde İtalyanların “George Arkin” olarak bildiği Cüneyt Arkın vardır. Film, Türkiye’de, İtalya’da ve değişik pek çok ülkede sükse yapar, iyi hasılat toplar. Filmi seyreden bir İtalyan yapımcı, “Üçkâğıtçılar”ın konusunu çok beğendiğini, senaryo haklarını satın almak istediğini söyler. İnanoğlu, beş kuruş para ödemeden edindiği film öyküsüne takla attırmış ve tekrar İtalyanlara satmıştır! Bu anlaşmalardan benzer türde iki film daha, “Baş Belası” ve “Babanın Evlatları” çıkacaktır.

Scognamillo kitabında şöyle diyor:

“Sinema tutkunu olup sinema yapmak, sinema adamını her zaman çok iyi, çok doğru, çok geçerli ve nitelikli çalışmalara yöneltmez. Sinema, sanatsal yönü bir yana, endüstriyel ve tecimsel bir potansiyel, görsel-işitsel bir dil olarak –özellikle teknolojinin durmadan ilerlemesiyle- bir fabrikasyona ve bir fabrikasyon anlayışına, başka bir deyimle ‘yapım siyaseti’ne dayanır. Türker İnanoğlu’nun, gerek bir yapımcı gerekse bir televizyoncu olarak, yıllardan beri uyguladığı, öncüsü olduğu yöntem kaçınılmaz bir şekilde başarıya ulaşan yöntemdir.”

Sinema tarihimize çok şey katmış ve bir “yöntem” kazandırmış olan Türker İnanoğlu, huzur içinde yatsın.

Türker İnanoğlu Bay Sinema Yeşilçam Sinema Türk Sineması