20 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sirenin sesi uzaktan hoş geliyor

Caner Karavit

Caner Karavit

Gazete Yazarı

A+ A-

Karaburun’da mimar Nüvit Uyar bey ve eşi Yeşim Uyar’la konuşuyoruz. Birlikte çeşitli toplumsal projelerde öncü görev üstlenmişler; Anadolu Otizm Vakfı Yönetim Kurulu başkan yardımcılığı, Piri Reis Denizcilik Derneği yönetim kurulu gibi. Nüvit beyin Karaburun Belediyesi fahri mimari danışmanlığı ve İzmir Karaburun Koruma Derneği başkanı olması nedeniyle de Karaburun’la ilgili konulara giriyoruz. Karaburun’un antik adı Mimas. Antik kent deyince mitolojisiz olmuyor ve güçlü Mimas’ı bu dağlara (Bozdağ) gömen Zeus’un zorlanarak kazandığı bu zaferden sonra ağladığını öğreniyoruz. Anadolu bu, her karışında efsanelerini ve kahramanlarını yaratmaya devam ediyor. Elbette Karaburun’un da var kahramanları. Aklımıza, on yıl önce tanıştığımız ve buraların önemli siması olan “şişe dibi” gözlüklü Erol kaptan geliyor. Karaburun’un Yeni Liman köyünden olan Erol kaptan 86 yaşında sakin bir emeklilik yaşıyor.

Sirenin sesi uzaktan hoş geliyor - Resim : 1
Kaosun İçinde Sıradan Yaşamlar: Yeni Liman, 40 X40 cm., tuval üzerine akrilik, 2016

Yıllar önce, Yeni Liman’a gittiğimizde Erol kaptanın ağzından bir anısını dinlemiştik. Balıkçılığın yanında ramazan davulculuğu da yapan Erol kaptan, bir gece sahurda davul çala çala deniz kıyısında yürüyormuş. Karanlıkta ilerlerken, birden karşısına karaya oturmuş dev bir gemi çıkmış. Şaşkınlığı geçip kafasını kaldırınca, geminin güvertesinden sarışın genç bir kadının kendisine baktığını görmüş. Rus olduğunu söylediği bu kadına ilk görüşte âşık olmuş. Sonra ona yardım ederek kıyıya inmesini sağlamış ve dil sorununa rağmen iletişim kurmuşlar. Erol kaptan kadın kaptana evlenme teklif etmiş, ancak Rus kaptan kabul etmemiş (yaş farkından olsa gerek). Bu gemi, 2009 yılında Yeni Liman köyüne gittiğimizde paslanmış olarak deniz kıyısında duruyordu. Ancak, geçen hafta uğradığımızda yerinde yoktu. Yeni Liman’daki köy kahvesinde ağ tamir eden Hayati kaptana gemiyi sorduk: “Parça parça keserek götürürdüler” dedi. O zamanlar iyi ki resmini yapmışım, hikâyenin bir belgesi olarak kaldı.

Hayati kaptanı yakalamışken Erol kaptanın hikâyesinin devamını sorduk, o da tamamladı: “Erol kaptan evlenme teklifi kabul edilmeyince, davulunu çalarak Yeni Liman’ın sahilinden iskeleye geliyor. Ancak, iskeleye gelince davul sesi birden kesiliyor. Davuldan bir müddet ses çıkmayınca, sahura kalkan Nurdan teyze merak edip pencereden bakıyor. Denizin üstünde duba gibi yüzen beyaz bir davul görünce, anlıyor ki Erol kaptan denize düşmüş. Koşup kurtarıyorlar.”

Hayati kaptan bir yandan gülkurusu renkli ağı onarırken, devam ediyor: “Rus kaptan 80-90 kadar kaçak göçmeni Girit’e götürmek üzere buralara gelmiş. Ancak gemiyi karaya oturtmak için yanlarına ne pusula, ne de çapa almışlar. Sonunda gemi baştankara edilmiş”. Hayati kaptana soruyoruz: “Kaçak göçmen olayı devam ediyor mu?”, “etmez mi?” diyor, “kaçaklar buradan karşıya geçerken, Yunanlar yakalayıp botlarını bıçaklıyor ve Türkiye sularına itiyor. Sonra telsizle bizimkilere haber veriyorlar, gelip almaları için.”

Hayati kaptanın anlattıklarının izlerine bir gün önce Karaburun’da rastlamıştık. Karaburun’un merkezindeki karakolun bahçesinde çadır ve tentelerin altında oturmuş onlarca kaçak göçmen vardı. Kolay kolay sona ermeyecek olan bu dramın mağdurları yan yana oturmuş, belki de başka bir kaçış için plan yapıyorlardı. Yeni Liman sahilinde yıllarca karaya oturmuş olarak kalan paslı ve terk edilmiş gemi de kaçak göçmenlerin bir anıtı gibi duruyordu. Bu gemiyi ilk gördüğümde, aklıma Sirenlerle ilgili betimlenmiş resimler gelmişti. Homeros'un Odysseia’sında bahsedilen Sirenler’in hikâyesi, resim sanatında en çok geminin kayalara oturma sahnesiyle ele alınmıştır. Eduardo Dalbono’nun “Sirenler’in Efsanesi” (1871), Wilhelm Kray’ın “Siren”(1874), Gustave Moreau’un “Sirenler”(1885), Gustav Wertheimer’in “Siren’in Öpüşü” (1882), Edward Burne Jones’un “Sirenler” (1891-1898) isimli resimleri örnek verebilirim.

Mitolojide Sirenler’in kayalıklarla çevrili küçük adalarda yaşadığı var sayılır. Sirenler, gemileri bu adaya çekmek için o kadar tatlı şarkı söyler ki, denizciler bu sesin cazibesiyle gemilerini kayalıklara sürer ve gemiler parçalanır. Yani Sirenlerin şarkısı, onun cazibesine kapılanları felakete götüren bir çağrıdır. Bizim yerli Siren öyküsünde ise, Rus kaptanın kulağına Erol kaptanın “davulunun sesi uzaktan hoş gelmiş” olmalı ki kaçak göçmenlerle dolu gemisini Yeni Liman sahilinde “baştankara” etmiş. Erol kaptanın hikâyesi mitolojideki Siren anlatısına benzemekle birlikte, güzel insan Erol kaptanı elbette Sirenler’in yerine koymuyorum. Aslında, mitolojideki Sirenler’in ölümcül şarkısının yerini, çoktandır günümüz Sirenleri’nin şarkıları almış. Binlerce kaçak göçmen, bu modern sonrası Sirenler’in şarkılarının peşinden sürükleniyor. Günümüz Sirenleri’nin şarkısının cazibesi, şüphesiz batının refah ve zenginliğinden kaynaklanıyor. Ne yazık ki bu ölümcül cazibenin şarkısı, her yıl denizlerde boğulan binlerce kaçak göçmenin yıllarca sömürülmüş ülkelerinin kaynaklarıyla bes-te-leniyor.