01 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Son gelişmeler iyi şeyler söylemiyor!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Ağustos ayının son haftası, gerek küresel ve gerek ise ulusal eğilimler açısından olumlu bir görünüm sergilemedi. Olumsuzlaşması engellenemeyen beklentiler, farklı türdeki müdahale girişimlerine rağmen daha belirleyici oldu. Türkiye ve Arjantin’in öncülüğünde gelişen ekonomiler üzerindeki baskılar belirginleşti. Küresel çaptaki güven bunalımının, tahmin edilen seviyelerin üzerinde olduğu algısı güçlendi. Piyasa yapmaya çalışan finansal yapı sürüklenmekten kurtulamadı. Özellikle kırılgan olarak bilinen gelişen ekonomilerin risk primi geçici bir duraklamanın ardından yeniden yükseldi ve belirsizlik bulutları her tarafı sardı.
Ülkemizde mevduat faizlerinin yüzde 25 düzeyine dayanması ve kredi faizlerinin 30-40 aralığına sıçramasına rağmen Türk Lirasının Bayram tatili sonrasında değer kaybetmeyi sürdürüyor olması, olumlu düşünmeye izin vermiyor. Kaynak sıkıntısının büyümeye devam ettiği ve dengesizliğin büyümeyi sürdürdüğü gözleniyor. Bu durum ekonomik beklentileri olumsuzlaştırırken güvensizliği besliyor. Kurallı piyasa yanlıları veya küreselleşmeci olarak bilinenlerin tavsiye ettikleri yaklaşımlar çalışmıyor.
Benzer bir durum Arjantin’de de yaşanıyor. Söz konusu ekonomide faizleri hızla yüzde 40 düzeyine yükseltilmiş olmasına rağmen paralarının değer kaybetmesi önlenememişti. Çaresiz kalınca IMF’nin kapısını çaldılar ve 50 milyar dolarlık bir anlaşma yaptılar. Bu yeni hikayeye rağmen, umulan gelişmeler yaşanmadı ve kaynak sıkıntısı büyümeye devam etti. Olumsuzlukları kırmak adına 18 Ağustos tarihinde faizleri yüzde 45 düzeyine çıkardılar, fakat yine de gelişmelerin kontrolden çıkmasını önleyemediler; paraları yüzde 10 oranında ek değer kaybından kurtulamadı. Geride bıraktığımız hafta ortasında ise yeni bir şok vermek üzere faizleri yüzde 60 seviyesine çıkardılar; durum yine düzelmedi, döviz kurlarında yüzde 15 kadarlık ek yükseliş yaşandı. Çaresiz bir şekilde, daha fazla ön ödeme kullanmak için para fonunun kapısını çalmak durumunda kaldılar; olumlu yanıta rağmen güvensizlik azalmadı.
Gerek ülkemizde ve gerek ise Arjantin’de yaşanan son deneyimler, faize hassasiyetin önemli ölçüde azaldığına ve farklı sebepler ile aktarım mekanizmalarının çalışmadığına işaret ediyor. Başka bir deyişle, piyasa kuralları içinde kalan önlemlere dayalı programlar, derinleşmesi önlenemeyen küresel ölçekteki güven bunalımı nedeniyle işe yaramıyor. Gelişmelerden alınan dersler, yatırımcıları özellikle gelişen ülkelerden uzak durmaya teşvik ediyor. Ülkemizdeki ekonomi yönetiminin de söz konusu gelişmeler ışığında, işe yaramayacak ve kıtlaşan kaynakları israf edecek yaklaşımlarda ısrar etmemesi, daha gerçekçi ve öngörülen hedefler adına daha kararlı olabilmesi gerekiyor!
Daha sıkı para ve maliye politikası söylemlerine yeni bir AB hikayesi ekleyerek, beklentilerin yönü değişmeyebilir! Faiz ayarlamalarına hassasiyetin azalması, piyasa mekanizmasının artık çalışamayacak şekilde bozulmuş olduğu anlamına geliyor olabilir! Çok uzunca bir süre tüm piyasaların kısa vadeli spekülatif beklentiler ile yapay şekilde yönlendirilmiş ve azaltılamayacak oranda hesapsızca risk alınmış olması, sorunları ağırlaştırarak bu tür ciddi açmazlar yaratmış olabilir! Çoğunluğun, değişen koşullar nedeniyle aynı anda türdeş eğilimlere yönelmesi piyasaların işlevselliğini yitirmesi anlamına gelir; artan güvensizlik ve yüksek fiyat oynaklıkları bunun alametidir.
Faizlere ilişkin hassasiyetin kaybolduğu koşullar bellidir. Küresel ölçekte riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi, yeni bir küresel kriz algısının pekişmesi, gelir ve servet dağılımının aşırıya kaçan oranda bozulması, küreselleşme denilen kuralsızlığın yerini korumacılığa bırakacağı yönündeki algılar türünden faktörlerin herhangi biri piyasa mekanizmasını çalışamaz hale getirebilir. Bu saydığımız farklı sebeplerin hepsi bugün için mevcuttur ve birbirlerini tetikleyerek güven bunalımının derinleşmesini hızlandırmaktadır. Küresel düzeydeki sistemik risk, daha önce pek rastlamamış düzeylere tırmanmaktadır!
İleride tarihi yazılacak olağandışı bir dönemden geçiyoruz! Yazılabilecek hikayeler ve yapılan müdahaleler, olumsuzlaşmakta olan algıları düzeltemiyor ve kısa vadeden öte işe yaramıyor. Tüm bunlara rağmen kısa vadeli beklentileri yönlendirmeye çalışarak sonuç almaya çalışmak, başarısızlığı kaçınılmaz hale getiriyor.