29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tam istihdam nedir?

Hakan Topkurulu

Hakan Topkurulu

Gazete Yazarı

A+ A-

Tam istihdam nedir? Tam istihdamı hedeflemek ile ne kastedilmektedir? Tam istihdam ile ne kast edilmelidir ve hedeflenmelidir? Burada tartışmak istediğim istihdam teorisi değil. Ama yine de belli başlı teorileri yazalım.

Klasik iktisada göre tam istihdam o anki durumdur. Müdahalesiz, ekonominin kendi dinamikleri ile sağladığı çalışma durumu tam istihdamı temsil etmektedir. Üretim faktörlerinden biri olan emek, iş olanakları azalınca ucuzlayacak, girişimciler bu durumu görerek yatırım yapacak ve emek tekrar iş bularak ekonomik çark dönmeye devam edecektir. Böyle dinleyince; ne kadar masum ve gerçekçi geliyor. Ama dikkat edin üretim faktörleri 4 adettir; emek, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimci. Üretim faktörlerinden ikisi insanı temsil etmektedir; emek ve girişimci. Klasik teoride girişimci hiçbir zaman çaresiz değildir. Her şekilde parası pulu ve malı mülkü vardır. Sadece onu yatırıma dönüştürmek için emeğin ucuzlamasına, sermayeyi yatırıma dönüştürmesi için olumlu koşullara ihtiyacı vardır. Yani bu masumiyetin altında aslında bir canavar yatmaktadır. Klasik teori bunu anlatırken bize bunu doğal bir olay olarak, şekere bandırıp yutturmaya çalışmaktadır. Nasıl da “faizleri yükseltelim (olumlu koşulları oluşturalım), yatırımcı ülkemize gelsin” çığlıklarına benziyor.

***

Bu teorinin tam tersi gibi görünse de aslında emperyalist sistemi kurtarmak için ortaya atılan Keynesçi yaklaşıma göre tam istihdam mümkün değildir. Çünkü her zaman bir kısım emek muhtelif nedenlerle çalışmamaktadır. Buda tam istihdamın hiçbir zaman sağlanamayacağının en önemli nedenidir. Bu gönüllü işsizler topluluğu klasik iktisadın ilkesi olan toplumsal dengeyi bozmaktadır. İşte Keynes tam burada devreye girerek; devletin ekonomiye müdahale ederek, kamu harcamaları ile piyasaya girmesini ve piyasalarda gönüllü işsizlik nedeniyle azalan talebe, ek talep yaratarak ekonomik dengenin oluşmasını sağlamalıdır, demektedir.

***

Sözün özü; Keynes aslında 1929 İktisadi Bunalımı dolayısı ile yıkılan emperyalist kapitalist sistemi kurtarmak için emperyalizme aktarılan tüm kaynakların ufak bir kısmının çalışan kesimlere geçici olarak aktarılarak, sistemin yıkılmasına karşı önlem alınması gerekmesinin teorisini yapmaktadır. Yani John Maynard Keynes’in de hedefi tüm üretim faktörlerinin maksimum değerlendirilerek refah toplumuna ulaşmak değil. Emperyalist sistemin ömrünün uzamasının sağlanmasıdır.

Burada tartışmak istediğim burjuva tam istihdam teorileri değil. “Türkiye’de tam istihdamı hedefleyerek kastettiğimiz ne olmalı?” bunu tartışmak istiyorum.

***

Sorumu şöyle açayım. En son yayınlanan TÜİK istihdam verilerine göre; 15 yaş ve yukarısı nüfus 64 milyon 871 bin kişidir. İşgücü 34 milyon 349 bin kişi, istihdam yani çalışan sayısı ise 30 milyon 867 bin kişidir. Bu hesaplamalara göre Türkiye nüfusu 2021 yılında TÜİK verilerine göre 84 milyon 684 bin kişidir. Bugün 85 milyon diyelim. Bugün 85 milyon kişinin gereksinimlerini ve refah seviyesini, çalışan 30 milyon 867 bin kişi sağlamaktadır. Eğer 34.349-30.867 = 3 milyon 482 bin kişiye iş olanağı sağlarsak tam istihdam ve dolayısı ile hedefimize ulaşmış mı olacağız?

***

Nüfusumuzu 85 milyon kişi olarak alırsak ve çalışmak isteyen nüfusu da 34 milyon 349 bin kişi olarak düşünürsek 34.349 / 85.000 = yüzde 40.41 oranı kalkınmış ve yüksek refah hedefleyen bir Türkiye için doğru bir oran mı? Bu arada yanlış anlaşılmaması için 85 milyon içinde yeni doğmuş olanlar ve çalışma gücünü kaybetmiş olanlar da var. Bunları tabi ki kastetmiyorum.

Kastımı bir örnekle anlatayım. Bugün dünyanın sanayileşmiş en önemli ülkelerinden biri Almanya’dır. Almanya’nın 2022 nüfusu yaklaşık 84 milyon kişidir. Bu açıdan ülkemize benzemektedir. Almanya'da çalışan kişi sayısı Eylül 2022 ayı itibariyle 45 milyon 600 bin kişidir. Almanya'da çalışan nüfusun toplam nüfusa oranı 45.600 / 84.000 = yüzde 54.29’dur. Diğer bir gelişmiş ülke olan Japonya’da 69.480 / 126.050 = yüzde 55.12’dir. Bizdeki oran ise 30.867 / 85.000 = yüzde 36.31’dir. Nüfusu bize yakın olan Almanya ile aramızda 46.600 – 30.867 = 15 milyon 733 bin kişi fark bulunmaktadır. Yani Almanya’da bizden 15 milyon 733 bin kişi daha fazla çalışarak bugün Alman refah toplumunu sağlamaktadır. Bu arada Almanya az gelişmiş ülkeleri de sömürmektedir vb. gibi gerçekleri görmezden geliyorum. Bu, ekonomide “ceteris paribus” diye açıklanan” diğer her şey sabit” varsayımı ile tahlil yapıyorum.

Bence de kalkınmış bir ülke olmak için hedeflememiz gereken çalışan sayısının nüfusa oranı Almanya'nın bugün elde ettiği seviyeler olmalıdır. 3 milyon 482 bin kişilik iş yaratmak bizim için ancak ara hedef durumundadır.