28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tragedya ve siyaset felsefesi

Ferhan Bayır

Ferhan Bayır

Eski Yazar

A+ A-

Platon, Aristoteles, Cicero gibi klasik düşünürlerden Diderot, Kant, Hegel, Marx, Nietzsche gibi modern düşünürlere, Sartre, Camus, Foucault gibi çağdaş düşünürlere kadar tragedyaların güncelliğini sürekli korumasının sırrı nedir?

M. Ö. 5. yüzyılda yazılmış tragedyaların her dönem yeni fikirler inşa etmek isteyen düşünürlerin fikirlerinin merkezinde yer alması nasıl açıklanmalıdır? Tarihteki önemli toplumsal kırılmalarda, politik kavşaklarda tragedyalara neden tekrar dönülmektedir? Bugün yaşadığımız uygarlık krizinde bu tragedyalar bizim için de referans olabilir mi?

Batı uygarlığı bütün kurumlarıyla çökerken, adalet, demokrasi, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel kavramlar yeniden insanlığın gündemine girmektedir.

Çöküşün kasvetli gölgesinde, yeni bir uygarlığın sütunlarının dikilebilmesi için, bu kavramların içeriğinin nasıl tanımlanıp nasıl kurumsallaştırılacağı, önümüzdeki yakıcı sorundur.

Dün olduğu gibi bugün de, toplumsal ve kültürel sorunlarımızı tartışırken tragedyalar önemini korumaktadır. Tragedyalara yeniden bakmak, yalnızca sorunlarımızı daha geniş açıdan görmemizi sağlamaz. Çöken Batı uygarlığının köklerini daha derinden sorgulamamıza da yardımcı olacaktır.

Tragedya ve siyaset felsefesi - Resim: 1

ANTİK YUNAN’DA DEMOKRASİNİN DOĞUŞU VE TRAGEDYA

Antik Yunan’da demokrasinin yükselişiyle tragedyaların yazılması aynı döneme denk gelmektedir. Yeni hukuk anlayışının ve siyasi kurumların ortaya çıktığı poliste, mitoloji düşünsel ağırlığını kaybederken tragedyalar toplumsal zihniyet dünyasını şekillendirmeye başlamıştır.

Elbette bu geçiş sürecinde kabile-yurttaş, gelenek-hukuk arasındaki gerilim mit-akıl arasında da gözlenmekteydi. Bütün gerilimler tragedyaların yapısını şekillendirmiştir.

Her türlü felaketin tanrılardan geldiği mitolojinin yerine tragedyalarda bireyin yani yurttaşın eylemi öne çıkmaya başlar. Euripides’in tragedyalarında, kişinin kendi eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmesi gerektiği fikri ana temadır. Yine de sahnenin arkasında Zeus, Athena, Poseidon gibi tanrılar görünmeye devam eder.

Tragedyalar, Atina’da demokrasinin toplumsal ve kültürel oluşma sürecinin en yakın tanığıdır. Bu anlamda tragedyaların çift yönlü toplumsal ve kültürel rolleri olmuştur.

Tragedyalar, demokrasinin kurucu metinleri olup yurttaşlara demokratik kültürün aşılanmasını sağlarken, diğer yandan Atina demokrasisinin sınırlarını ve çelişkilerini ortaya koyarak yurttaşlara eleştirel düşünme yetisi kazandırmayı amaçlamıştır.

Tragedyalar bu özelliklerinden dolayı her zaman siyasal ve etik tartışmaları gündeme getirerek, siyaset felsefesinin taşlarını döşemiştir.

Büyük Dionysos Festivali’nde, polisteki bütün yurttaşların katılımıyla tragedyalar sergilenmekteydi. Bütün şehrin katıldığı bu kamusal şenlikte ‘theatron’, yurttaşlara demokratik eğitimin verildiği siyasal bir mekândı. Theatron’un mimari yapısı ve düzeni polisin toplumsal ilişkilerini yansıtmaktaydı.

Bu şenliklerde tragedyaların sahnelenmesiyle polisteki yurttaşlar arasında birlik ve beraberlik duyguları tazelenerek siyasal sistem kültürel anlamda kendisini yeniden üretmekteydi. Bununla birlikte theatron’da sergilenen tragedyalar, demokrasinin çelişkilerini de ortaya sermekteydi. Demokrasinin çelişkilerinin tartışılması seyircilerin tanıklığında, seyircilerle birlikte yapılmaktaydı.

Bu nokta önemlidir, Antik Yunan yurttaşı theatron’da pasif değil aktif bir izleyicidir. Tragedyaların en önemli amaçları, yurttaşların demokrasiye aktif biçimde katılmasını sağlamaktı.

Seyirciler, tragedyadaki çatışmalarla birlikte acıma, korku, merhamet gibi duyguları deneyimleyerek ahlaki arınma sağlarken, aynı zamanda çatışan tarafların gerilimiyle sorgulamakta, muhakeme etmekte ve böylelikle yargı yetisi genişlemekteydi.

Tragedyanın gücü zamanını aşan evrenselliği, yapısı ve irdelediği konuları ele alış biçiminden kaynaklanmaktadır. Tragedyanın merkezinde, insan eyleminin öngörülemeyen yıkıcılığı yer almaktadır. Tragedyada kahramanlar, ‘hybris’ yani ölçüsüzlük ve sınır tanımazlıkları sonucu ‘hamartia’ yani büyük hatalara savrulur.

Trajik bir durumun ortaya çıkması için büyük bir felaketin gerçekleşmesi gerekir. Büyük bir hata sonucu ortaya çıkan felaketlerde insanın derinliklerindeki en karanlık ve aydınlık yönler açığa çıkar.

Bunun en önemli nedeni, tragedyalarda uzlaşmaların olmamasıdır. Çelişkilerin uzlaşmasıyla çatışmalar son bulmaz, cehennemin kapıları açıldığı zaman, kralların dahi düşüşü engellenemez. Tragedyadaki çatışmaların yüzyıllar boyunca insanlar üzerindeki etkisinin sürmesini sağlayan, çelişkilerin hayattaki gibi siyah ve beyaz değil gri tonlarda olmasıdır.

Tragedya ve siyaset felsefesi - Resim: 2

TRAGEDYANIN SİYASALI: HAKLI İLE HAKLININ ÇATIŞMASI

Hegel’e göre tragedyalardaki çatışmada haklı ile haksız, suçlu ile suçsuz, iyi ile kötü çarpışmaz. Adalet, iyilik, erdem gibi kavramlara farklı anlamlar yükleyen haklı ile haklının çatışmasıdır.

Hegel’in bu yaklaşımı, Kant’ın ‘Antinomi’ kavramını çağrıştırır. ‘Antinomi’ kavramı Kant’ın felsefesinde, birbirine zıt ama ikisi de akıl tarafından haklı gösterilebilecek tezlerin aynı anda geçerli olduğu bir durumu anlatır.

Karşıt tezlerden birinin doğruluğu ötekinin yanlışlığı anlamına gelmediği gibi, bu karşıtlıktan sentez de doğmaz. Tragedyalarda da çatışan taraflar arasında bir uzlaşma olmaz, senteze ulaşılmaz.

Ne var ki bu durum çatışan tarafların eşit düzeyde haklı veya haksız ya da iyinin ve kötünün göreceli olduğu anlamına gelmez. Haklılık iddiasında bulunan tarafların dile getirdikleri argümanların polisin etik ve politik değerlerinde karşılığı olduğunu gösterir.

Farklı haklılık iddiaları arasındaki gerilimlere seyirciler belli bir mesafeden bakarak yargılamayı öğrenir. Seyirciler çatışan tarafların eylemlerinin hareket noktasını takip ederken kendi siyasal ve etik değerlerini de gözden geçirir. Böylelikle yurttaşların yargı yetisinin ufku genişler. Elbette yargı yetisi sadece aklın muhakemesiyle değil seyircinin sahnedeki kahramanlarla empati kurmasıyla, duygusal etki ve tepkilerle gerçekleşir.

Adalet ile yasanın gri bölgelerinde etik ve politik sorunları tartışmaya açan tragedyalarda kahramanların eylemleri de aynı muğlaklıkta gerçekleşir.

Eylemde bulunan kişi aynı zamanda aldığı kararların kurbanı olur. Kişi eylemlerini gerçekleştirir fakat bu eylemler tam anlamıyla kişinin iradesinde gerçekleşmez gibidir. Eylemler, kişinin arzuladığının dışında, bambaşka bir anlama bürünür.

Kötü bir kişinin başına felaket gelmesi bizi sarsmaz, ilahi adalet deriz ya da felaketler tamamen tesadüfen gerçekleşirse kader deriz. Ama birisinin ‘doğru’ , ‘haklı’, ‘ahlaki’ nedenlerle karar alıp eylemde bulunması sonucu başına önlenemez felaketlerin gelmesiyle acıma, korku, merhamet duyguları hissederiz.

Sahnedeki trajik karakterle benzerliklerimizi, farklılıklarımızı gözden geçirip empati kurarız. Böylece seyirci, eylemde bulunurken ne yaptığından ziyade neden yaptığı sorusunu tartışır.

Tragedyaların içinde barındıkları bu çoksesli çatışmalar, seyircinin demokrasinin çatışmalı, çelişkili doğasını anlamasına yardımcı olur. Bu oyunlardaki çok katmanlı yapılar sayesinde yurttaşların demokrasi kültürünü ayakta tutacak çok yönlü bakış açısına sahip olmaları amaçlanır. Bu anlamda tragedyalar da demokrasiler gibi çelişkili, çatışmalı karaktere sahiptir.

Tragedya ve siyaset felsefesi - Resim: 3

AKTİF YURTTAŞI YENİDEN YARATMAK

Tragedyalar barındırdığı siyaset felsefesiyle, dönüm noktasında yeni siyasetler üretmek zorunda olan bizler için zengin politik ve estetik normlar sunmaktadır.

Kamusal alanın çöktüğü, her türlü siyasi tartışmanın toplumsal yaşamın dışına çıkarıldığı postmodern toplumda, halkın pasif bir seyirciye dönüştürülmesi sonucu içinde bulunduğumuz ‘gösteri toplumu’ ortaya çıkmıştır.

Neoliberal politikalarla iki kutup arasında sıkıştırılarak siyasetsizleştirilen, pasif izleyici haline dönüştürülen kitlelerin, kriz karşısında yaşadıkları anlam ve eylem krizi daha da derinleşmektedir.

Son krizle Batı tipi demokrasinin açmazları karşısında yeni bir hukuk anlayışı ve siyasi kurumlar yaratmanın yakıcı ihtiyaç haline geldiği bugün, tragedyaların çoksesliliği duyan, sorgulayan, muhakeme eden, ahlaken duyarlı yurttaş yaratma geleneği değerini korumaktadır.