28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Turova mirası ve müzesi

Begümşen Ergenekon

Begümşen Ergenekon

Gazete Yazarı

A+ A-

Turova Hitit kayıtlarına göre Wilusa adıyla bilinen bir geç Tunç çağı kentidir. Yerleşim tarihi MÖ 3000 yılındaki Türkçe konuşan Hatti’lerle çağdaştır. Bakır ve kalaydan meydana gelen Tunç vey Bronz’un en değerli olduğu için adını taşıyan bu dönem MÖ 1200 yıllarına kadar sürer. İşte bu yıllarda Turova’nın 10 yıl kadar içlerinde Sparta ve Mikenlilerinde olduğu Aka tarafından kuşatılır. Savaşın gerçek nedenlerinden çok, İzmirli ozan Homer’in MÖ 700 yıllarında yazdığı İlyada ve arkasından gelen Odiseya adlı eserleriyle daha da ünlenir. Zaman dizini olmayan bu eser dillere destan olan bu olayı alıp yeniden işler. Böylece kendi içinde mantıklı bir gelişmesi olan bir manzum eser yaratır. Olaylar iki farklı düzlemde anlatılır. Tanrılar dorukları bulutlu Olympos ve Ida Dağı’ndan (Kaz Dağı) Turova’yı ve insanların koşuşturmalarını izlerler. Onlar, sadece İnsan görünüşlü olmayıp kıskançlık, nefret ve sevgi, çekememezlik ve iyi yüreklilik gibi insanlara özgü duygulara da sahiptir. Turova önlerindeki karargâhta her biri bir tarafı tutar çünkü Tanrıça Hera, Athena ve Afrodit arasındaki güzellik yarışmasında, Turova Kralının oğlu Paris’in, Afrodit’i seçmesi Hera ve Athenayı kızdırır.  Ama Paris de Zeus’un kızı, Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helena’yı Afrodit’in yardımıyla Turova’ya kaçırır. Menelaos’ın abisi Miken Kralı Agamemnon’da ordulara komuta eder.  Evlenme töreninde bu evliliğin korunması için yemin eden Yunan beylikleri için de Turova Savaşının nedeni olarak kabul edilir.  Kibelenin oğlu Zeus tahtına kurulmuş İda Dağı’nın zirvesinden olayları yönetir, hırçın tanrıları yola getirir, yiğitlerin Kaderini belirler.  Aslında rivayete göre Turova Savaşını başından beri kendisi, yeryüzündeki kalabalığa bir çare olarak düşünmüştür. Onların tarafını tutan ölümsüz Aşil, Hektor’u teke tek mücadelede öldürür. Helenayı kaçıran Hektor’un kardeşi Paris de bir ok ile Aşil’in annesi Tanrıça Tetis tarafından ölümsüzleştirmek için tılsımlı suya batırırken tuttuğu topuğundan vurup öldürür. Geri çekilen Akalar, içinde askerler gizli ahşap atı bırakıp gidince, onu Tanrıça Athena’ya armağan sanan Turovalılar  atı içeri alınca, şehir halkı askerler tarafından kılıçtan geçirilir. O zaman askerlerin ahşap siperler içinde saklanarak surlarda gedik açması olağan bir savaşma şeklidir. Turova Savaşının gerçek olduğuna şüphe yoktur çünkü zamanın çağdaşı olan Hitit Kaynakları ve Afyon Yazıtı Turova Savaşının gerçek olduğunu anlatır (https://arkeofili.com/arkeologlar-kayip-troya-kentini-nasil-buldu/).

TUROVA MİRASI

Tarihçilerin ve arkeologların çalışmaları sonucu genel olarak kabul edilen görüş, savaşın sadece Troyalılar ve Akhalar arasında olmadığı, her iki tarafın da kendi müttefikleri ile birlikte bu savaşa katıldıkları yönünde. Bu listelerden Akha müttefiklerinin Yunanistan ve Ege dünyasından yani batıdan, Troyalılar’ın ise Thrakia ve Habeşistan gibi uzak ülkelerin desteklerini aldıkları ve müttefiklerinin de çoğunlukla Anadolu halkları olduğu görülüyor. Kısacası Hitit tabletleri bu görüşü oldukça aydınlatıyor. MÖ 6. yüzyıldan itibaren Eski Yunanlar’ın bildiği Troia (İlion), Eski Çağ’da terk edilmiş bir tepe üzerindeki köyden ibaretti. Ama yine de birçok önemli kişinin ilgisini çekmeye devam etti ve Troya kahramanlarının anılmasını sağladı. MÖ 480 yılında Pers kralı Kserkses, Çanakkale Boğazı’nı geçmeden önce Troya’ya uğrar ve burada Troya kahramanları için kestiği kurbanlarla onları yadederek seferinin amacını bu şekilde gösterir. MÖ 334 yılında ise bu sefer Pers İmparatorluğu’na karşı sefere çıkan Büyük İskender de, aynı şekilde önce Gelibolu Yarımadası’nın ucunda bulunan ve Akhalar’ın ölen ilk savaşçısı olan Patroklos’un, daha sonra da Akhilleus’un mezarlarını ziyaret ederek kendi seferiyle Akhalar’ın Troya seferini özdeşleştirir. Roma’nın ünlü devlet adamı general Caesar’ın da Troya’ya ilgisi diğer Romalılardan çok daha fazlaydı. Buraya hem özgür kent statüsü kazandırdı hem de vergiden muaf tutarak ek toprak bağışıyla kent sınırını genişletti. Troya’ya ilgi gösteren diğer bir ünlü sima ise 17 kitaplık Geographika adlı eserin yazarı tarihçi ve coğrafyacı Amasyalı Strabon’du; MÖ 1. yüzyılda burayı ziyaret etmesinin yanısıra bu kent ile ilgili gözlemlerini eserinde anlatır. 1462 yılında ise Fatih Sultan Mehmet, Midilli seferi sırasında Troya harabelerini ziyaret eder. Zamanın tarihçisi Critoboulos ise Fatih’in harabeleri gezerken, kendisinin İstanbul’u fethederek Troyalılar’ın intikamını aldığını söylediğini yazar. Bu coğrafyada, dünya tarihinin gidişatının değişmesinde çok büyük rol oynayarak “Anafartalar Kahramanı” olacak olan Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1913’teki Balkan savaşları sırasında Çanakkale ve çevresiyle beraber Troya’yı  da ziyaret ettiği ve bu bölgede askeri incelemelerde bulunduğu son zamanlarda yapılan araştırmalarda ortaya çıkarıldı. Ayrıca Çanakkale savaşları sırasında da Troya Savaşı ile ilgili diğer subaylarla sohbetler gerçekleştirdiği de biliniyor. Örneklerden de anlaşılacağı gibi Troya Savaşı ve kahramanları, savaşın gerçekleştiği Son Tunç Çağı’ndan günümüze kadar, Batı ve Doğu uygarlıklarının simgesi haline gelerek anılmıştır. (https://arkeofili.com/efsanevi-troya-savasi-hakkinda-neler-biliyoruz/

TUROVA MÜZESİ

 Turova Müzesi, Çanakkale il merkezinin 30 km güneyinde yer alan ve kıyıdan yaklaşık 4.5 km iç kısımda bulunan, Truva ören yerinin girişindeki 100 dönümlük arazide 11.314 m2 alan üzerine inşa edilmiştir. Müze binasının yüksekliğinin kazıdan önce antik Truva kentinin yüksekliğine eşit olması, Truva kentinin burada tüm detayları ile canlı kalmasını sağladığı düşünülmektedir. Troya Müzesi, 2018 Troya Yılı’nda Ekim ayı içerisinde halkın ziyaretine açılmıştır. Troya Müzesi'nde bulunan toplam 3.000 m2 sergi salonunda, Truva ve Troas kentlerinden pek çok sayıda eser sergilenmektedir. Bu eserler içinde; heykel, lahit, yazıt, sunak, mil taşı, balta ve kesici aletler, pişmiş toprak seramikler, metal kaplar, silahlar, madeni paralar, kemik nesneler ve aletler, cam bilezikler, süs eşyaları, figürinler, cam ve pişmiş toprak koku şişeleri, gözyaşları gibi pek çok tarihi ve arkeolojik eser bulunmaktadır. Turova’daki kazıların ilkini yapan Heinrich Schliemann’ın çıkarmış olduğu ve ardından Ankara Anadolu Müzesi’ne 2012’de iade edilen 24 parçalı altın takı gibi dünya tarafından bilinen ve Truva ile özdeşleşmiş eserler de ayrıca Truva Müzesi’nde bulunmaktadır. Turova müzesinde ayrıca Assos, Tenedos, Parion, İskenderiye Troas, Smintheion, Lampsakos, Tyhmbria, Tavolia ve Imbros kentlerinin tarihi, kazı bilgileri ve bu dönemlere ait eserleri de sergilenmektedir. Müzenin ilk katında, Truva’nın Tunç Çağı hakkında bilgilerin aktarılmasının yanı sıra, görsel efektlerle de Geç Tunç Çağı Truva’sı ziyaretçilere gösterilmiştir. Turova’daki en eski yazılı eser olan Luvi Mührü de bu katta sergilenmektedir. Truva Müzesi’nin 2. Katında, Homeros’un İlyada eserinde de anlatılmış olan Truva Savaşı, döneme ait materyallerle, yani çanak-çömlekler ve sikkelerin yanı sıra görsel ve dijital araçlar da kullanılarak ziyaretçilerle buluşturulmuştur. 1994’te günyüzüne çıkarılmış olan Polyksena Lahti ve 2012’de ortaya çıkarılan Triton Heykeli de bu katta bulunmaktadır. Turova Müzesi’nin üçüncü katında ise Orta çağ dönemine gelinmiş ve Troya ve çevresindeki beylikler Osmanlı Dönemi yerleşimlerine ait eserler ziyaretçilerle buluşmaktadır. Osmanlı dönemine ilişkin eserler başlıca sikke, seramik, çanak-çömlek geleneğini yansıtan eserler olmakla beraber, yazı, gravür ve fotoğraflar sergide kullanılan araçlardandır (https://muzeler.org/troya-muzesi--110185=).

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları