17 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tütün rejisi onlardan Harmandalı bizden...

Ekrem Kahraman

Ekrem Kahraman

Eski Yazar

A+ A-

Pamuk hasadı başladı. Bu aynı zamanda derdin kapıya dayandığı an demek işin mantığı gereği.

Çünkü her yıl olduğu gibi çiftçinin yine onca borç onca masraf ve emeğin karşılığını dahi alamayacak gibi görünmüyormuş kendilerinin söylediklerine göre.

Televizyonda Söke'nin pamuk çiftçileri umutsuzca konuşup duruyorlar tarlalarının ortasında: son yıllarda her tür tohumda olduğu gibi pamuk tohumunda da dışa bağımlılığın getirmiş olduğu pahalılık ve tekel, yine pamukta kullanılmak zorunda kalınan ilaçların gerek miktarlarındaki gerekse fiyatlarındaki tekelci artışlar üretimin maliyetini üst üste katlamış ister istemez.

Örneğin, geçtiğimiz yıllarda yılda beş defa ilaç atılıyorsa şimdi bu sayı on defaya çıkmış.

Bu da tekelleşme gereği bir tür dıştan durum ve ticari bir tasarımmış söylenenlere göre.

Buna, bu yıl kötü giden hava durumu, pamuğun kalitesinin ve üretimin yarı yarıya düşmüş olması da eklendiğinde durumun ekonomik ve toplumsal vahameti daha da artmış doğal olarak.

Çiftçi diyor ki: “Devlet bize destek çıksın! Değişen bir şey yok aslında: durum diğer tarım ürünlerinde de tahıl ya da ayçiçek üreticileri için de aynı aslında.

Durum, içinden birbirimizi ezerek geçmeye çalıştığımız ve neredeyse bir yıla yaklaşan ve bir yıl daha süreceği öngörülen coronavirüs belasından da bela ve çıkmaz bir durum görüleceği üzere.

Bir önceki yazımda da sözünü etmiş olduğum gibi bu durum felsefi kültürel ahlaki olarak hem bireysel hem toplumsal corona çıkmazı hallerimize ne kadar çok benziyor görüyor musunuz?

Bazen ne düşünüyorum biliyor musunuz? Böylesi her şeyin giderek iyice tıkanık hale gelmiş bir durumdan çıkışın tek bir çaresi var. O da şu: Harmandalı.

Açık hava yüksekçe bir yere çık Harmandalı Zeybeği'nin müziğini aç sonuna kadar, gözlerini kapat, nefesini içine çek bırak, çek bırak ve bir süre bekle. Hisset ve sonra kollarını usulca kaldır bacağının birini öne atarak hiçbir şeye aldırmadan tek başına döne döne dans et müziğin ritmiyle!

TÜTÜN REJİSİ

Osmanlı İmparatorluğu'nun son yılları. İmparatorluk dönemin emperyalist küresel tefeci bankerlerden yüksek faizle aldığı borçlar aradan 20 yıl geçtikten sonra geri ödemesi yapılamayınca imparatorluğun ekonomisi bütünüyle Düyunu-u Umumiye ( genel borçlar) denilen alacaklı şirketlere teslim edilir hatırlayalım.

Ege Bölgesinde o yıllarda neredeyse yalnızca tütün üretimi yapılıyor ve halk da geçimini böyle sağlıyor. Bir süre sonra çiftçiler de, üretilen tütünleri işleyen tütün imalathaneleri de giderek devletin desteği ve denetiminden çıkıp devletin borçlu olduğu yabancı banker şirketlerin şartlarına yönetim ve ticaret kurallarıyla karşı karşıya kalacaklardır.

Bu durum aynı zamanda çalışan köylülerin de tütün üreticilerinin de başlarına bela kesilen yabancı bir tekelin ticari diktatörlüğü haline dönüşücektir bilindiği üzere.

Alacaklı şirketler ile arkalarındaki ülkeleri, alacaklarını toplayabilmek amacıyla Osmanlı topraklarında “Tütün Rejisi” adıyla bir şirket kurup tekellerini iyice işler hale getirirler giderek.

Böylece tütün üreticilerinin ve çalışan köylülerin karşısına tek alıcı ve belirleyici olarak çıkan bu şirketler kurdukları tekellerle çiftçinin ürününü düşük fiyatla satın almaya başlarlar. Zamanla Reji idaresi yerel halkın tüm imalathanelerini yasaklayıp kapatarak yalnızca kendilerinin aldığı tütünü de kendisi kendi şartlarıyla işlemeye geçer beklenmesi gerektiği gibi.

Tütün üreticileri de yerel halk da geçinebilmek için bu defa kendi vatan topraklarında kaçakçılık yapmaya başlar. O zaman da bunun önlenmesi için Tütün Rejisi kendilerinin olmayan bir devletin sınırları içerisinde “Reji Kolcuları” olarak adlandırılan silahlı bir güç oluşturular.

Yazılanlara göre bu silahlı Reji Kolcuları, 40 yıl içinde kimilerine göre 20.000, kimilerine göre ise 40.000 -50.000 Türk köylüsünü çeşitli nedenlerle katlederler.

Böylece Türk tütüncülüğü böyle böyle tümüyle yok edildiği gibi halkın bu üretim üzerine kurulu günlük hayatları da giderek zehir zemberek bir çıkmaza sürüklenir.

Harmandalı zeybeği müziği ve oyunu da işte tam bu hayatın zehir zemberek edildiği süreçte ortaya çıkar.

Tıpkı sonraki yıllarda rahmetli İbrahim Balaban'ın da bursa Seçköy'de başına geleceği gibi Muğla'nın bir köyünde babalarının da aynı yolda can verdiği söylenen dul bir ana ile cesur iki oğlunun Reji sistemine karşı bir direnme yolu olarak seçmiş oldukları kaçakçılık sonucunda karşılaştıkları hapis, zulüm ve ölümün hüzünlü hikayesidir aslında Harmandalı.

Tütün Rejisi'nin kolcularına başkaldıran iki kardeş o dönem Milas’ta kaçakçı yakalamakla ünlenmiş “Kör Arap” lakaplı biri tarafından pusuya düşürülüp asi küçük kardeş Eyüp uykudayken vurulup öldürülmüş. Büyük kardeş ise bunun acısına dayanamayıp köyünü terk etmiş ve bir daha da nereye gittiğini ne gören olmuş ne duyan?

Öldürülen küçük kardeş “Kerimoğlu Eyüp”ün arkasından işte bu Harmandalı Zeybeği diye bilinen türkü yazılmış ve o dönemin direnme karşı koyma başı dik fakat alabildiğine hüzünlü cesur sembol oyun ortaya çıkmış.

Son günlerde sık sık Lübnanlı caz müziği sanatçısı Trompet ustası İbrahim Maalouf'u dinliyorum. Bana bu iki kardeşin başkaldırış ve direniş enerjisi ve hüznünü çağrıştırıyor ve sanki tek çıkış yolu oymuş gibi bir duygu oluşturuyor bende.

İbrahim Maalouf'un müziğiyle rastlantıyla internette tanıştım.. Kimdir diye araştırırken babasının da lübnan'da tanınan usta bir trompetçi olduğu, hatta kendi geliştirip tasarladığı özgün bir trompetin de yaratıcısı olarak tanındığını da öğrenmiş oldum.

Ayrıca kendisinin aynı zamanda Lübnan asıllı Fransız gazeteci, yazar ve edebiyatçı Amin Maalouf'un da yeğeni olduğunu okudum bir iki yerde.

Bir başka ilginç bilgi de bu usta müzikçinin birkaç defa Türkiye'de konser vermiş olması. En son 2013 yılında tam da ünlü Gezi Direnişi'nin hemen ertesinde Taksim'e çok yakın bir kulüpte vermiş olduğu konser. İsteyen o konseri neredeyse tümüyle internet üzerinden görüntülü olarak izleyebilir.

Orada, işte şu bizim trajik Harmandalı'mızın onun trompetiyle yapmış olduğu yorumu dinlemeden geçmeyiniz tavsiyemdir.

Çünkü bana kalırsa orada bir önceki yazımda yer alan bir büyük tıkanmanın önünü açan cesur bir müzik yorumu tavrıyla karşılaşacaksınız sizler de benim gibi.