14 Mayıs 2024 Salı
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ulusal sinema kan kaybediyor

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Koronavirüs salgını, ardından gelen hayat pahalılığı derken dijital platformların cazip hale gelerek evde sinema keyfinin oluşmasına zemin hazırlaması “sinemaya gitmek”le “evde kalmak” arasındaki dengeyi hissedilir bir biçimde bozdu. Tüm bu olguların sinemayı olumsuz yönde etkilemesi elbette ki kaçınılmaz ve beklenen bir nedendi. Beklenmeyen yan ise; tüm bu olumsuzlukların genelde dünya sinemasında, özelde ise ulusal sinema ortamında oluşturacağı olumsuzlukların boyutları ya da sınırlarıydı. Salgın sırasında sinema salonlarının izleyene, izleyenin ise eve kapalı olmasının geçici olduğu düşünülmüş ama hem salgının tahmin edilenden uzun sürmesi, ardından da ekonomik krizin gelmesi, tüm kültür sanat ve eğlence odaklarını etkileyerek – bu arada ulusal sinemayı da- hissedilir ölçüde bir krizin içine itmiştir.

Salgın döneminde, bu olgunun sinemayı nasıl etkileyeceğine ilişkin birçok anket/soruşturma/söyleşi yapılmış, işin uzmanlarından görüşler alınarak sinemanın geleceği tartışılmıştı. Bu soruşturma/anketlerdeki ortak sonuçların içinde ise; seyircide azalma, bilet ücretlerine yükselme, kapalı yerlere girmedeki tedirginlik ve de evde sinema izlemenin beraberinde getirmesi kaçınılmaz olan alışkanlık gibi kimi görüşler ağırlık kazanmıştı.

Gökçe Uygun’un Gazete Kadıköy’ün kültür-sanat sayfasında TÜİK’in verilerine dayanarak kaleme aldığı yazısında sinema ve tiyatroyu etkileyen bu olumsuzluklar tahminlere göre değil de, verilerle ortaya konmuş.

TÜİK’in verilerine göre yalnızca sinemaya giden seyirci sayısında değil, aynı zamanda sinema salonu sayısında da korkutucu boyutlara varan bir azalma gözleniyor. Türkiye genelinde salon sayısı 2021 yılında, bir önce yıla göre yüzde 11.1 azalarak 2 bin 398’e düşmüş. Bu dönemdeki sinema salonlarındaki koltuk sayılarındaki azalma ise 10.3 oranında. Mevcut koltuk sayısı 285 bin 130 inmiş. Ama esas azalma seyirci sayısında görülüyor. Seyirci sayısı 2021 yılında, yüzde 27.9 azalarak 12 milyon 418 bin 777 kişiye düşmüş. Ama esas korkutan oran bu değil. Yerli film seyircisindeki yüzde 75.47’ lük azalma. Yabancı filmlere giden seyircide bir çoğalma olurken, yerli filmlere giden azalma giderek –neredeyse dibe vuracak boyutlarda- azalmış. Korkutacak bir diğer oran ise seyircinin azalmasına koşut olarak yabancı film sayısındaki çoğalmaya karşılık yerli film saylısındaki düşme

Bu azalmanın hayat pahalılığına koşut olarak sinema bilet ücretlerindeki yükselme ile önümüzdeki zamanlarda da daha aşağılara ineceğini tahmin etmek için sanırım kâhin olmaya gerek yok. Deyim yerinde ise sinemanın çanları bu kez daha yüksek ve sürekli çalıyor. Ve uzun bir süre de aynı tonda çalmaya devam edecek.

Biz buna benzer –belki de daha beteri- bir durumu daha önce de, yakın bir geçmişte 80’li yılların sonunda yaşamıştık. Yabancı Sermaye Yasasında yapılan kimi değişikliklerle yabancı şirketlerin ülkemizde şirket kurup faaliyete geçmesi, bu kervana majör adı verilen dev Amerikan şirketlerinden UIP, Warner Bros vs. de katılarak dağıtım ve gösterim olanaklarına sahip olmasıyla ulusal sinema üretim ve gösterim açısından neredeyse “sıfır düzeye” inmiş, aylar boyu İstanbul sinemalarında hiçbir yerli film vizyon yüzü görememiş, 250 filmlik üretim neredeyse 10 (yazıyla on) sayısının altına inmişti.

Tarih kendini bir kez daha yineliyor. Salgın bir süre evden dışarı çıkmamızı, salonların açılmasını etkiledi. Şimdilerde ise dışarı çıktık ama hayat pahalılığından –ve de dijital platformlara tutsak oluşumuzdan - açılan sinemalardan içeri girmemiz zorlaşıyor. Loş salonlar tenhalaşıp, bir bir kapanıyor.

Tabii ki bu azalma yalnızca sinema alanıyla sınırlı değil. Tiyatro seyirci sayısında ise 2020/2021 sezonunda yüzde 84.1 azalma var. Bu azalma yine aynı zaman diliminde opera ve bale seyircisinde daha korkutucu, 94.5 düzeyinde. Diğer kültür-sanat alanlarında bu boyutlarda olmasa da tedirgin edici azalmalar gözleniyor. Gündelik gazete ile süreli yayınlardaki (dergilerdeki) azalmalardan da daha önce söz etmiş, bu azalmaya ek olarak bu tür yayınlarındaki –kağıt ve baskı nedeniyle- fahiş fiyat artışlarına da dikkati çekmiştik.

Kısacası bir zamanların sloganı olan “bir ekmek bir gazete” alabilmenin “film sinemada izlenir” sözcüğünün bile bütçeleri zorladığı bir dönemden geçiyoruz…

Yalnızca hayat değil, onu anlatan kültür sanat da pahalı…