Uzak komşu Bulgaristan
Geçtiğimiz ay konser için gittiğimiz Bulgaristan’da edebiyat etkinlikleri yapmayı da ihmal etmedik.
Sivil Toplum Örgütü olan Sofya Platformu ve Sofya’daki yayıncım Trud tarafından adıma düzenlenen etkinliklerdi.
Nâzım Hikmet’in Sofya şiirlerindeki gibi ıhlamur kokan, güneşli bir günde vardık Milli Kütüphane’ye.
Unutmadan, kütüphane Kiril Alfabesi’ni geliştiren Kiril ve Metodiy kardeşlerin adını taşır ve evet, söz konusu alfabe Rus falan değildir aslında. Bulgarlar bu noktaya büyük önem verirler.
Dinleyiciler arasında Bulgaristan Türkleri de vardı. Yani Naim Süleymanoğlu’ndan sonra nadiren hatırladığımız soydaşlar.
Haritaya bakarsanız Bulgaristan ile komşuyuz ama ruhen uzak düşmüşüz. Bunda Soğuk Savaş’ın ayrı taraflarında kalmanın etkisi büyük.
5 yıl önce Seul’deki bir edebiyat festivalinde tanıştığım romancı Alek Popov’un dediği gibi: Yazarların bile tanışması için Kore’ye kadar gitmeleri gerekiyor.
Zaten söyleşinin konusu da iki ülke arasındaki bu görünmez mesafe ve kültürel kopukluktu.
Ne zaman Bulgar bir sanatçıyla konuşsam bu duruma hem şaşırıyor hem de şaşırmıyoruz.
Şaşırıyoruz, çünkü paylaştığımız çok şey var. Şaşırmıyoruz, çünkü toplumların komşuluk tarihleri iyi olduğu kadar kötü anılarla da dolu.
“Siyasetçilerin işi insanları ayırmak” diyorum konferansta. “Sanatçıların işiyse tekrar buluşturmak.”
Bulgar toplumunun Türklere bakışında son yıllarda belirgin bir değişim gözlemlemek mümkün. En azından şehirlerde...
Nedeni hem devletlerarası ilişklerin bir nebze de olsa ısınması hem de Türk dizilerini ve romanlarını seven Bulgarlar.
Türkler ise henüz Bulgaristan’ı merak etmiyor. Ama gördükleri zaman güzelliğine şaşırmadan edemiyorlar.
Atalarım Filibeli diye söylemiyorum, Bulgaristan güzel ülke. Hele bugünlerde “2019 Avrupa Kültür Başkenti” seçilmek isteyen Sofya, Filibe, Varna ve Veliko Tarnovo süslenme yarışına girmiş.
Bulgaristan Türklerinin durumunu konferanstaki genç kızın mektubu özetliyor: “Bulgaristan biz buradaki Türklerin üvey annesi. Türkiye içinse biz Bulgarlar, üvey evladız.”
Ertesi gün, Bulgaristan Radyosu’nun konuğuyum. Yine çözümcü olmaya çalışıyoruz: İki ülke sanatçılarının katılacağı ortak konferanslar, Bulgar ve Türk rock gruplarının ortaklaşa vereceği konserler...
Uçak saatini beklerken Erdem Çapar ve Avrupa Konseyi Sofya Ofisi’nden Nikoleta Gabrovska ile Vitoşa Caddesi’ndeki kahvelerden birindeyiz. Konumuz aynı: Neler yapabiliriz?
Etrafta bu işlerin zor olduğunu söyleyenler de var, “Hayde!” diyerek destekleyenler de. Kimin haklı çıkacağını yaşayıp göreceğiz.
Sonuçta komşuları uzaklaştırmak isteyenler kendi işlerini yapacak, yakınlaştırmak isteyenler kendi işlerini. Dünyanın dengesi böyle kurulmuş.