18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Varlık vergisi ve sinemacılar

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Pek alışık olmadığımız yoğunlukta zamların adeta sağanak gibi yağmayıp boşaldığı, korunmak için şemsiye açmanın bile pek tekin olmadığı bir ortamda, kalkıp da eski defterleri açarak vergilerden söz etmenin, öfkeyle kabaran zamanın ruhuna da pek denk düşmediğini biliyorum. Ama bazen; bir gerçekten kaçarak, bir diğerine yönelmek, günümüzün pek revaçta olmayan bir sözcüğüyle “beterden de beterini” gibi sevimsiz sözler sarf edip, “ama ekmeği de hiç olmazsa 3 euroya da yemiyoruz” gibisinden utanç verici, onur kırıcı, yüz kızartıcı analojilere girişmeden, yalnızca ve yalnızca tarihin sayfalarında dolaşmak istiyoruz. Buna ister nostalji, ister not düşmeyi amaçlayan bir belgeleme, isterseniz de, günümüz sinemacıların durumuna bir gönderme ya da bir teselli olarak algılayıp yorumlayabilirsiniz. İnanın hepsi, ama hepsi kabulümüzdür…

Bir İngiliz atasözünde olduğu gibi zam ve vergiler, teker teker değil, sanki acelesi varmış gibi cümbür cemaat geliyor. Bugün değil, dün de, hatta daha ertesi günler de öyleymiş. Varlık Vergisi’nin gelişi de öyle olmuş. Ama ne geliş…

Bu gelişin ilk habercilerinden biri dönemin siyasal iktidarına yakın “Müstakil Yevmi Gazete” Tasviri Efkar gazetesinin Cuma 18 İlkkanun 1942 tarihli nüshasıyla olmuş. Sözü edilen gazetenin birinci sayfasında manşet olarak verilen haberin başlığı ise aynen şöyle: “Varlık Vergisi. Mükelleflere ait listeler dün vilayetin her tarafından halka ilan edildi.” Başlığın spotunda da “İstanbul’da ilk tediyatta bulunan müessese Elektrik İdaresi oldu” yazıyor. Sonrasında ise haberin girişi ve uzun bir liste. Kimler, kimler yok ki… Ama biz yalnızca sinemacılardan söz edelim.

Listenin en başında Hügo Arditi ve Albert Saltiel var. Ödeyecekleri miktar ise bir hayli yüksek. Tamı tamına 650 bin TL. Bu kişiler 1907 ile 1942 yılları arasında Türkiye’nin en önde gelen emprezaryosu. Yani sanat işlerini üstlenen organizatörler. Yurt dışından İstanbul’a başta opera, operet, varyete, bale ve tiyatro ne varsa getirmişler. Aynı zamanda Tepebaşı Dram Tiyatrosu, Gardenbar ve Tepebaşı Bahçesi’nin işleticileri ve de İpek (sonra Opera), Melek (Sonra Emek) ve Sümer (sonra Rüya) sinemalarının bulunduğu Serkldoryan’ın da sahipleri.

Vergi vermede bu kişileri Hasan Tahsin ve Hüseyin Hüsnü Aker takip ediyor. Onlar da 400 bin TL vergi vermekle mükellef olmuşlar. Taksim (sonra Majik ve en sonra da Maksim) işleticileri. Bir diğer sinemacı Cemali kardeşler de 100 binlik vergi dilimiyle onları takip ediyor. Etoile (sonraları Yıldız) Şık, Azak, Kadıköy Opera sinemaların işletmecileri. Bu sinemacıyı ise Saray sinemasının müdürü Niko Cankopold 70 bin, FEA filmin sahipleri Fernando Franko ile aslen Beyaz Rus olan Eistenstein izliyor. Ödeyecekleri vergi ise 60 bin civarında. Şark, Sakarya ve Çemberlitaş sinemaların işletmecisi Necip Erses’in ödeyeceği miktar ise yalnızca 6 bin lira.

Varlık vergisi yalnızca kişilere değil, kimi sinemalara da uygulanmış. Bu sinemalar/şirketler arasında Cemil Filmer’in Lale, İpekçilerin Fitaş, Özen Filmcilik, Sedenlerin Kemal filmi, Arditi ile Saltier’in Sümer sineması, Taksim Sineması, Alemdar, Saray, Çemberlitaş, Alemdar sinemaları da var. Bu sinemaların ödeyeceği vergi miktarı ise sınıflarına göre 80 ila 19 bin Tl arası değişiyor.

Peki vergiden sonra ne olmuş? Birçoğu iflas bayrağını çekmiş bir kısmı ise kendisini ancak yıllar sonra toparlayabilmiş. Kimilerine göre varlık vergisi, levanten ve gayr-i-müslim vatandaşların çoğunlukta olduğu sinema sektörünün millileştirilmesine yönelik ilk uygulama sayılmış ve böylelikle de sinemanın milli olmasının önü açılmış.

Galiba milli ve yerli olmanın bir yolu da zam ve vergilerden geçiyor. Keşke, bu zamların ve yeni gelen vergilerin sonunda da sinemamız, başta Majör olarak isimlendirdiğimiz dev Amerikan şirketleriyle yine yabancıların elinde olan dağıtım ve işletmelerin tekelinden kurtulup da millilik yolunda bir adım atabilse.

Biliyorum yine birçoğunuzun, “bırakın millileşmeyi bir yana, kalanlar da kiralanıp satılmasın” dediklerini duyar gibi oluyorum…

Bu coğrafyada sakın “olmaz olmaz” demeyin. “Olmaz” dediğimiz her bir şey, bir bakıyorsunuz ki, oluveriyor…