26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Krizi öngörmek ayrı medet ummak ayrı

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Ekonomide art arda gelen olumsuz sinyaller, dış ekonomik koşullarda bizim gibi ekonomilerin aleyhine olan gelişmeler, giderek kaosa ve büyük bir hesaplaşmaya doğru evrilen iç siyasi sorunlar, ekonomide büyük bir kriz, çalkantı ve türbülansa doğru hızlı bir gidişata işaret ediyor.

Bazı okurlarımız “ekonomik kriz” konusundaki görüşlerimi belirtmemi ısrarla istiyorlar. Öncelikle önemli bir ayrıntıya işaret etmek isterim. Ekonomik krizi öngörmek, riskleri algılamak ve uyararak, alternatif çözüm önerileri ortaya koymak ayrı bir şeydir.

Kriz beklentisi, hatta giderek çığırtkanlığı içinde olmak ise ayrı bir şeydir. Çünkü, ekonomide krizin her türlüsünün bedeli büyük oranda, dar ve sabit gelirli halk kesimleri tarafından ödenir. Tabii her türlü üretim, ticaret, yatırım negatif etkilenir. Esnafından emekçisine, üreticisinden memuruna kadar herkes zarar görür.

İster vergi kesinti biçiminde, ister zam ve fiyat artışı biçiminde, ister iflaslar ve işsizlikle, isterse Hazine’nin üstlenmesi biçiminde olsun, krizin faturasını zenginler, haramzadeler, rantçı ve fırsatçı çevreler, spekülatörler veya tefeciler değil, krizin çıkışında hiçbir günahı ve sorumluluğu olmayan milletimiz öder. 2001 krizinde özel sektörün, IMF’nin sabit kur çıpalı devalüasyonla sonuçlanacağı aşikar olan programının da teşvikiyle sorumsuz ve ölçüsüz bir biçimde yaptığı dış borçlara. K. Derviş ve onun teşvikçilerinin marifetiyle “Hazine garantisi”, getirildiği henüz hafızalardan silinmemiştir.

Sorumsuz patronların, sözde işadamlarının ölçüsüz ve sorumsuz olarak yaptıkları dış borçlarını, nereye harcadıklarının ve ne yaptıklarının hesabını vermemelerine rağmen, bu borçlara “Hazine garantisi” verilerek, millete ödetilmesi büyük bir haksızlık ve vicdansızlıktır. Ama bu yapıldı maalesef.

Ben, altta kalanın canının çıktığı, sıcak parayla, ölçüsüz borçlanmanın, ihracat yerine ithalata dayalı tüketimi teşvik eden, kısa vadeli finansal rantlar uğruna giderek bir kumarhane kapitalizmine dönüşen bir vahşi kapitalizmle çıkış yolu olmadığını, krizlerin ağır borçlanmanın, üretim ve yatırımların giderek azalmasının, yüksek işsizlik ve enflasyonun ve rant ekonomisinin önüne geçilmesinin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Bu görüşlerimi ayrıntılı olarak hem bu köşede, hem kitaplarımda, hem de TV programı ve konferanslarımda detaylı bir şekilde açıkladım, açıklıyorum.

Çözümün kamu ile özel sektörün, planlama ile piyasaların, birinin diğerine karşı mutlak tercihinde olamayacağını, yerine ihtiyaca ve koşullara göre, Atatürk’ün büyük bir basiretle öngördüğü karma bir ekonomik modelin bu dönemlerin en doğru ve akılcı ekonomi politikası olacağını düşünüyorum.

Bazı siyasetçiler gelecek seçimi düşünür. Devlet adamı vasfına sahip olan siyasetçiler ise ülkelerinin uzun vadeli ekonomik ve siyasi esenliğini esas alır.

Öte yandan, her ekonomik kriz, iktidarlara mutlaka siyasi zarar verir, sandıkta da bedel ödetir, ödetmiştir. Bu nedenle, kısa vadeli siyasi hesap ve çıkarlarımızı düşünerek çıkacak bir ekonomik krizi bekleyebilir, adeta pusuya yatar, sonra da ben demiştim diye fırsatçılık yapabiliriz.

Ama bu gidişatın ekonomide krize sebep olacağını, risklerin giderek büyüdüğünü görmek, doğru ve gerçekçi alternatif ekonomik politikalar önererek, iktidarı uyarmak ve ülkeyi ekonomik kaostan korumaya ve kurtarmaya çalışmak ise gerçek vatanseverliktir. Krizden siyasi yarar ummak, her şerden bir hayır çıkar diye düşünmek belki mümkün, ama bana göre etik ve doğru değildir.

Biz milli bir hükümetle; ülkeyi içine kapanıp, gümrük duvarları arkasında saklanmadan ve dünyadan soyutlanmadan da, üretimi, tarımı, sanayi ve esnafı destekleyebilen, gerçekçi kur uygulayıp, sıcak paraya Tobin Vergisi türü kontroller getiren, sermayeyi tabana yayan, yağma ve talana dönüşen haksız özelleştirilmeleri, ihale ve satışları, sınırsız borçlanmayı ve ölçüsüz yabancılaşmayı reddeden, kendi dinamikleri üzerinde büyüyen, tasarruf eden, yatırım yapan, katma değer ve istihdam yaratan bir milli karma ekonomik modeli ortaya koymalıyız. Bunun da yolu, sağ-sol demeden, köken-mezhep ayırmadan, Atatürk’te Birleştik şiarıyla ve demokratik bir kuvayı milliye ruhu ile ükemizi ve milletimizi hem ekonomide, hem siyasette çökertmeye, bölünmeye ve kaosa sürükleyen bu gidişattan çıkaracak, demokratik milli bir hükümet kurmak için, siyasi alternatifi milletin önüne koyabilmekten geçiyor.