26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

MİT müsteşarı Şam'a uğrar mı?

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Türkiye, "komünist", "şer güç", "bölge istikrarını bozan devlet" ve "bölücü terör örgütüne yataklık yapan ülke" yakıştırmacalarıyla Suriye'ye 1946'dan beri saldırı halindedir. Suriye'nin Türkiye'deki bazı Araplara toprak satın almaları için para dağıttığı haberleri bile tedavüle sokuldu. Türkiye'ye düşman bütün sol örgütlere yataklık yaptığı ve Türkiye'ye karşı ajan olarak istihdam edildikleri iddiası pazarlandı.

Suriye tarafı için Türkiye, ABD, NATO ve İsrail'in piyonudur. Dini-darların hamisidir. Onların plan ve projelerinde taşerondur. İddia odur ki, Mısır, Lübnan, Filistin ve Suriye'ye karşı her daim komplo ve kumpas içinde yer almıştır. Bazı Suriyeli Türkmenleri ajan olarak devşirdiği ve istihdam ettiği iddia edildi. Karşılıklı suçlamalar iki ülkeyi savaşın eşiğine getirdi.

Ekim 1998'de Adana Güvenlik mutabakatı imzalandıktan sonra iki ülke arasındaki ilişkiler hızlı bir ivme kazandı. Her iki ülke birbirlerinin kuyusunu kazmamaya imzasıyla yemin etti. İlişkiler emsal teşkil edecek düzeye ulaştı. Nazar mı, kıskançlık mı, samimiyetsizlik mi, tamah mı, görev mi, basiretsizlik mi yoksa Brütüslük mü değdi, ne olduysa "Arap Acılı Baharatı" süreciyle tekrar savaşın eşiğine geldik.

CÜRMÜ KADAR YER YAKAR

Hayırdır inşallah cinsinden bir rüya gördüm. İtiraf ediyorum. Bunu sizinle paylaşmak istemedim. Rüyadan sorumlu Melek içimi okumuş olmalı ki, rüyanın sonunda göründü ve bana hitaben: "Elçi gösterdiğimizi tebliğ etmekle mükelleftir" dedi. Buna karşılık: "Amenna. Ancak sevgili Meleğim sen de biliyorsun ki, piyasa solak, sığcı, liboş ve dini-dar müptezellerle dolu. Yazacaklarımı birileri anlayamaz, farklı yorumlar bir de üzerine maazallah soslu şaşalı bir başlıkta kullanırsa, Odatv'nin habis elemanı misali, saldırmak için pusuda bekleyen veletlere fırsat doğmaz mı?" diye sordum. "Gördü görmedi babasınınkini gördü bayıldı misali olanlardan medya piyasası neler çekiyor, biz biliriz. Bunların bir amacı da, attıkları çamurun kalan izini temizlemekle meşgul olmanı ister. Sen Şam-Ankara hattına odaklan. Dünya savaşı da, barışı da buna bağlı" açıklamasını yaptı. "Ama bu habis Odatv elemanın Siyonist İsrail sözcüsü gibi konuşan bir yazarı var. Unutma ki, Siyonist İsrail'den bahsediyoruz. MOSSAD'a güvenip bize 'hodri meydan' demiş olmasın?" diye sordum. Melek tebessüm ederek: "Ateş olsa cürmü kadar yer yakar" dedi. Artık gönül rahatlığı ile rüyamı sizinle sansürlemeden paylaşabilirim.

SANSÜRSÜZ...

Sabahın erken bir vaktinde telefonum çaldı. Karşıdaki ses: "Hayırlı sabahlar hocam. Türkiye'den önemli bir misafirimiz geliyor. Saat 9'da Şam Uluslararası Havalimanında olmalısınız" dedi. Protokol arabalarımız özel jetlerin kalkıp indiği piste kadar yanaştı. Alanda Suriye'nin özel misafirini beklemeye başladık. Araçlarından inenleri daha önce hiç görmemiştim. Sadece en önde duran iri cüsseli, uzun boylu, kel ama tonton suratlı adamın yanında bir kadın duruyordu. Elinde bir buket çiçek vardı. Hayırdır İnşallah. Bu kadar güvenlik önlemi neden alınmıştı? Protokol müdürüne, "hayırdır kim bu özel misafiriniz?" diye sordum. "Birazdan görürsün. Etnik bölücü ve dini-dar yapılanmalara karşı Türkiye-Suriye Güvenlik ilişkilerin pekişmesi için geldiğini tahmin ediyorum. Gelen misafirimizin eşi tarihi mekânlara ama özellikle dini makamlara çok ilgiliymiş. Özel olarak sizin rehberlik etmenizi istirham ediyoruz. Bunu en iyi siz yaparsınız hocam" dedi. Gökyüzünden süzülüp gelen özel jet göründü. Başlarımız yukarı çevrili uçağın inişini seyrettik. Duran uçağın kapısı açıldı ve otomatikman açılan merdiveni yere basar basmaz, dışarıya kafasını uzatan misafiri tanıdım. Hayretimi gizleyemedim, yanımdaki adama: "Yahu bu adam MİT Müsteşarı Emre Taner" dedim. "Hakan Fidanı mı bekliyordun?" der demez etrafımdaki herkes ve her şey buharlaştı"...

MASAYA OTURULUR MU?

Ya Rabbim hikmetinden sual olunmaz ama bu rüyanın hikmeti nedir? Ankara'da, yaşanılan bu çirkef tahribatın ve katliamların son bulması için bu adımı atacak irade mevcut mu? Bu adımı mevcut iktidar atabilir mi? Muhalefet bu ulvi adım için Ankara'yı harekete geçirebilir mi? Yoksa bugüne kadar "diktatör ve zalim" edebiyatı üzerinden Suriye tahlilleri yapan ve son dönemde ABD'nin talimatıyla maşallah "Esad muhibbi" kesilenlerle Ankara'nın Şam, Şam'ın Ankara düşmanlığını provoke etmeye devam mı? Şam, yüreğindeki acıya tuz basarak Ankara ile masaya oturur mu? Sende bu kuyruk acısı bende bu yürek acısı mı, yoksa La havle va la Kuvvate illa billahi el-Aliyyu el-Azim mi?