26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şam devletlerin birliği mi yok olması mı?

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Türkiye ve Suriye, soğuk savaş konsepti ve konumlanmasına uygun olarak farklı kutuplarda yer almıştı. 1950 sonrası dönemde, ABD ve NATO ile imzalanan malum ittifaklar gereği ve bağlı olduğu askeri blokun dayattığı görevleri ifa etmekle mükellef tutulan Menderes Hükümeti, 1946’da bağımsızlığını kazanan Suriye düşmanlığında tavan yapmıştı. 1957-58 dönemlerinde ABD, İsrail ve Batı düşmanı olarak telakki edilen Suriye’yi işgalle tehdit etmişti. Bu gelişmelerin yaşandığı Suriye’de ne Esad ne de BAAS henüz iktidar değildi. 1980 askeri darbesinden sonra yeni askeri iktidar aynı minvalde Suriye siyaseti gütmeye devam etmiş ve o dönem İhvan liderliğinde iç silahlı isyan yaşayan Suriye’deki olaylara aktif dahli olmuştur. Bölgesel barış, komşuluk ve bir arada yaşama kültürüyle bağdaşmayan, Türkiye’nin iç politikaya yatırım yapan, ABD ve İsrail teşvikli faaliyetleri Türkiye’nin bölgemizde Y-Osmanlı hayalinin depreşmesinin zararlı ve milli olmayan sürecin tohumlarını ekmiştir.  

Bütün bu faaliyetler PKK ve Abdullah Öcalan’ın henüz Suriye’de olmadığı dönemlere tekabül etmektedir. Türkiye’nin Suriye politikaları, teröre ve terör gruplarına karşı ortak iradeyi ifade eden, Adana Güvenlik Mutabakatı’nın imzalandığı 1998 senesine kadar bu minvalde devam etti. 80 darbesi sonrasında Suriye, ülkesine kaçan sol örgütlere ve PKK’ya Türkiye’ye karşı kullanma refleksiyle ev sahipliği yapmış ve sorumlu devlet yerine reaksiyonist devlet tavrıyla hareket etmiştir.  

PKK, 80 sonrasında Lübnan ve Suriye’de sol hareketler içinde ama özellikle dünkü yazımızda sebeplerini izah ettiğimiz “kimliksiz” ve umutsuz gençler arasında etkin bir siyasi ve silahlı örgütlenme yarattı. Çalışmalarını “Marksizm” ve “Kürtçülük” temelinde icra etti. Tehcire maruz kalmış önemli bir Anadolu Ermeni topluluğun yaşadığı ve Lübnan Parlamentosu ve hükümetinde 2 üye ile temsil edilen Ermeni Taşnak Partisi ve diğer örgütlerden muazzam destek gördü. Lübnan’a nispeten daha mat bir siyasi hayata sahip Suriye Kürtleri arasında en popüler hareket olma başarısını gösterdi. Öcalan, Suriye Kürtlerinin geniş bir kesimi içinde önemli bir taraftar buldu. Bu kadro 2011’de Suriye’ye dayatılan kirli savaş sonrasında ortaya çıkan PYD-YPG yapılanmasının altyapısını oluşturdu.  

Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması, PKK’nın ihtiva edilmesi ve nüfuzunun sınırlandırılması amacını güden 1999 sonrası Türkiye-Suriye işbirliği tarihi 2 fırsat sundu;  

PKK’nın silahsızlandırılması, siyasi hayata teşvik edilmesi ve Kuzey Irak Barzani yönetiminin Şam, Bağdat ve Ankara’ya muhtaç bırakılıp ABD ama özellikle İsrail ile yakınlaşmasına gem vurulması... 

Karara bağlanan ekonomik projelerle bölgenin sorunlarına köklü çözüm sunma ve demokratik reformlarla Kürt halkı başta olmak üzere bölge halklarının siyasi hayatının medeni, laik ve demokratik değerlerle iyileştirilmesi...  

Bir bölge işbirliği ve itifakıyla yabancı devletlere olan bağ, muhtaç olma ve esaret politikalarından bağımsız, egemen ve güçlü bir yeni blok oluşturmak... Esad’ın uzun yıllardır arzuladığı ve 2007 tarihinde Türkiye tarafına sunduğu kapsamlı “5 Ülke 5 Deniz” projesi bu amaca odaklıydı.  

Bu şıkların birincisi kısmen başarıldı. İkinci ve üçüncü seçenek için Türkiye malum konumdan mütevellit adım atmaya cesaret edemedi. Bu tarihi yerli malı projeyi hayata geçirecek ve bu sorumluluğu üstlenecek bir siyasi iktidardan mahrumdu. Zor ama onurlu bir gelecek vaat eden yükümlülük yerine, daha kolay ama sırf sorun getiren hammallık ve taşeronluğu tercih etti. Ayrıca ABD ve İsrail boş durmuyordu. Suriye’nin bu hamlesini idrak etmiş ve güzel hülyayı korkutucu bir kabusa dönüştürmek için Irak işgalini hazırlamıştı. Irak işgali ve Arap Kabusu (Baharı) ile birçok hedef amaçlandı. İş geldi, merkezi kuvvetler olarak bilinen Şam devletlerinin (Türkiye, Suriye, Irak) tasfiye edilmesi ve bunların yerine etnik ve mezhep kökende kontrollü kaos vizyonuna uygun devletçikler bina etmeye dayandı. “Büyük Kürdistan” yalanı bu planın en önemli ayağını oluşturuyor. ABD’nin sunduğu IŞİD kahramanlığı üzerinden PKK-PYD-KDP, ABD kanatları altında “zalim, işgalci ve diktatör” olarak tanımladıkları Ankara, Şam, Bağdat ve Tahran’a karşı tarihi bir fırsat yakaladıklarını sanabilir. Şam devletlerine, tarihi hatalarına ve eksikliklerine rağmen, düşmanlık ve bölge dışı devlet- lerle işbirliği çıkarınıza değildir. Ama gittiğiniz yolda ısrar etmeniz, bölge sorunlarına yerli malı projelerle köklü ve somut çözümler sunan, Şam devletleri birliğinin temel taşlarını döşer, hayırlı bir işe yarayabilir.