26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Suudi hanedanlığında Şii isyanı

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Tüccarından din adamına, akademisyeninden esnafına çok Suudili ile muaşeret fırsatım oldu. Vahhabi-Sünni tarikatı mensubu veya bu terbiyeye tabi olmuşsa sosyal-siyasi hayatını üç maddi temel üzerinde yaşar: Mutlak İran-Farisi düşmanlığı, Asabi Şii-Alevi nefreti ve müthiş bir petro-dolar zenginliğinden ne kadar nemalanacağı tamahı... 2009 senesinde Şerif, yani Peygamber torunu Hz. Hasan’ın soyundan olduğunu iddia eden El-Bereketi ailesinin şeyhiyle şahsi arabasıyla Mekke’den Medine’ye yolculuk yapıyoruz. Geleneksel Vahhabi-Sünni tarikatının bir mensubu... Hz. Hasan’ın soyundan olup Hz. Hasan’ın soyuna incir ağacı diken bir tarikatın mensubu olma çelişkisi zihnimi meşgul etti. Üç ihtimal vardı. Ya egemen Vahhabi-Sünni tarikatın gazabından kurtulmak için takiye yapıyordu ya da Hz. Hasan’ın eşref soyundan değildi. Veyahut iddia ettiği gibi Hz. Hasan’ın şeceresinden biriydi ama vicdanı cüzdana satmıştı. Ayrıca şeyh sıradan bir din adamı da değildi. Kâbe’yi her sene yıkayıp hazırlama şerefine nail olmuş küçük bir grubun en önemli üyesi, Kâbe’nin anahtarını nesilden nesile taşımış bir ailenin mensubuydu. Üzerinde geleneksel Arap kıyafeti, başında kefiyesi, altında devasa bir cip, önünde ve arkasında bize refakat eden Afrika kökenli “Hademe” tabir ettikleri hizmetçi ve korumaları, bir caminin yanında durduk. Namaz vaktinin geldiğini söyledi. Abdestimizi aldık. Şerif ve ben cami kapısına yöneldik. Mekânın yarısı doluydu. İçeride mevcut olan cemaatin giyim kuşamı, şekli şemali bizim şeyh gibiydi. İçeri girmemizle şeyhin kendisini dışarı atması bir oldu.  

NAMAZ KILAMAYIZ 

Herhalde bir şey unutmuştur, birazdan döner düşüncesiyle camide kaldım. Giriş kapısına baktığımda, şeyhin dışarı çıkmam için eliyle işaret ettiğini gördüm. Haliyle şeyhin talebini yerine getirdim. “Hayırdır, ne oldu?” diye sordum. “İçeridekiler Şii. Burada namaz kılamayız” dedi. La havle vela kuvvete illa billah çektim ve şeyhin Şiiler hakkında anlattığı akıl almaz hikâyeleri dinlemek zorunda kaldım. “Türk” olmanız sizi Suudiler için otomatikman “Sünni” yapar. “Türkiye’de Şii var mı?” sorusunu yönelttiğinde, “Türklerin ezici çoğunluğu aslında Alevidir. Sünni Türkler de Alevileri sayar, sever ve takdir eder. Lakin 1950 sonrası NATO Türkiyesinde Emevi siyasal İslamı, Türk toplumunun itikadını zehirledi” dedim. Şeyhin rengi attı. Benim itikadımla ilgili “Acaba” şüphesini bakışlarında rahatça görebiliyordum. Hangi mezhepten olduğumu sormadı ama bundan sonraki konuşmalarını daha temkinli yaptı. Medine kentinde Şii mahallelerini ve esnafı ezbere biliyordu. Bu mahallelerde olmamak veya Şii lokantalarda yemek yememek için çok titiz davrandı.  

İSRAİL VE SUUDİLER 

Daha önceki yazılarımızda Vahhabi-Sünniliğin tarihi gelişimi ve Suudi ailesinin kökeni üzerine detaylı açıklamalarda bulunduk. 1932’den sonra dünyanın ilk medeniyetlerine yurt olmuş Arabistan Yarımadası’nın başına musallat edilen göçebe Suudi hanedanlığının bir Anglo-ABD ürünü olduğunu izah ettik. Birinci ve İkinci Cihan Harbi’nden sonra Uluslararası Siyonist hareketin Anglo-ABD inisiyatifi ve koruması altında Batı Asya (Orta-Doğu) projelerinde zuhur eden iki kardeş erk, İsrail ve Suudi hanedanlığıdır. Mezhep kimliği ile toplum ve iktidarı yöneten nadir ülkelerden ikisi İsrail ve Suudi Hanedanlığıdır. Bu iki erk, Arap ülkelerinin milli kimliklerini tahrip eden, bir arada yaşama kültürünü zehirleyen, mezhep savaşlarını körükleyen ve bu ülkelerin birlik sembolü olan milli orduları tasfiye eden bütün faaliyetlerin içinde olmuştur.  

Irak, Suriye, Lübnan, Bahreyn ve Yemen’de mezhep fitnesini ateşleyen Suudi hanedanlığı aslında kendi varlığını tehlikeye attığının idrakinde değildi. En nihayet kendi ülkesinde bütün ırkçı-mezhepçi baskı ve dışlanmışlığa rağmen, iktidarda hiçbir temsiliyet hakkı olmamasına rağmen uzun bir zamandır sessiz kalan Arabistan Şiilerini tahrik etti. Yemen Zaydi ve Husiler, Irak Şiileri, Suriye Alevileri düşmanlığı körüklerken kendi toplumsal isyanının alt yapısını hazırlamaktaydı. Bu isyanla, Batı ama özellikle ABD’nin kendi bankalarında yatan Suudi trilyonlarını nasıl iç edeceğinin hesapları da yapılmaktadır.