26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yanlış at: Suudi Hanedanlığı

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Suudi Hanedanlığı bir İngiliz-Amerikan ürünüdür. İktisadi- siyasi faaliyetlerini bu eksen üzerinden yürütür. İki kutsal mekânın (Mekke ve Medine) hamisi konumunda olması hasebiyle dünyada İslam ile alakalı konu ve gelişmelere karşı “duyarlı” olmak zorundadır. Suudi hanedanlığın İhvan hareketi ile başlayan muhabbeti, Arap Milliyetçiğin simgesi olan Mısır eski Devlet başkanı Cemal Abdul Nasır ve müttefikleri Yemen, Irak, Suriye gibi ülkelere karşı oluşturulan cephe ile alakalıdır. Nasır’a karşı başarısız olan İhvan mensupları Suudi Krallığında koruma ve barınma hakkı elde ettiler. Ancak resmi bir statü veya temsilcilik alamadılar. Müslüman Kardeşler Örgütünün önemli katkıları ile 1962 tarihinde Mekke’de kurulan Dünya Müslüman Ligi ile 1972’de Cidde’de tesis edilen Dünya Müslüman Gençliği kurumları üzerinden Ürdün, Suriye, Mısır, Irak ve diğer Müslüman ülkeler üzerinde etkin bir konuma gelmiştir. Eylül 1969 tarihinde Fas’ın başkenti Rabat’ta toplanıp, İslam ülkelerini çatısı altında toplamak üzere kurulan 57 üyeye sahip, Avrupa Konseyi veya Birleşmiş Milletler gibi uluslararası hukuk tüzel kişiliğini haiz bir uluslararası teşkilat olan İslam İşbirliği Teşkilatını maddi olarak en çok katkı yapan Suudi hanedanlığının bir aracı konumundadır. Bundan dolayı Suudi hanedanlığın arzu etmediği İslam âleminde hâsıl olan hiçbir konuda etkin müdahil olamamaktadır.

İsrail’le bir meselesi yok

Tarihte Kral Faysal dönemi gibi ferdi ve fevri karşı çıkmalar hâsıl olmuş olmasına karşın, genelde İsrail’in varlığı ve yayılmacı zihniyeti ile bir meselesi yoktur. Kudüs ve Aksa’nın Müslümanlar için taşıdığı değerden dolayı cılız protestolara müsamaha gösterir. Ancak son merhalede, Kudüs ve Aksa konuları dış politikasında mihver değildir. Filistin halkının maruz kaldığı mezalime karşı homurdanır görüntüsü verir, lakin bu tavır teorik öfke dışına çıkmaz. Gazze bölgesinde güçlü olarak zuhur eden Hamas örgütünün varlığına kadar Filistin örgütlerine karşı derin bir antipati duymuştur. En “ılımlı” Filistin örgütlerini bile Sol, Komünist ve Batı karşıtı anarşist oluşumlar olarak telakki etmiştir. Batı karşıtı devletleri ve siyasi oluşumları, türü ve tarzı ne olursa olsun, düşman kabul eder. Şii-Alevi inancı, geleneksel Sünnilik ve özellikle Ariflerin, iç yüzü ilâhî aşk, dış yüzü güzel ahlâk olarak tanımladıkları Sufilik felsefesine “nifak ve küfür” tohumu olarak bakar. Geleneksel Yahudilik ve Ortaçağ Protestan itikadın Suudi versiyonu olan Vahhabizm dışında kalan İslam meşreplerine karşı derin bir şüphe duyar.

İran’dan her daim rahatsız

İran’ın Körfez ülkeleri ile sahip olduğu güçlü ticari bağlar ve İran İslam Cumhuriyetinin Şii ve ılımlı Sünni topluluklar üzerindeki nüfuzu onu her daim rahatsız etmiştir. Muazzam bir Petro-Dolar gücüne haiz olması, Dünya İslam âleminin merkezi olması gerektiği yönünde bir beklenti içindedir. Adı ve ehemmiyeti ne olursa olsun, kendisi dışındaki siyasi-iktisadi alternatiflere tahammül etmez. Bütün siyasi-askeri oluşumları araç olarak görür. Bir müddet kullanılır ve sonra rafa kaldırılır. İster laik, Arap, Farisi veya Türk milliyetçi kimlik ister İslami kimliklerle zuhur eden güçlü bir Mısır, Suriye, Irak, Türkiye veya İran kâbusudur. Bu politikaları İsrail, AB ve ABD ile örtüşmektedir. Suudi hanedanlığın, Suriye ve Mısır hadiselerin ardından, Müslüman Kardeşler Örgütü, El-Nusra, Irak-Şam İslam Devleti gibi örgütleri geçen Mart ayında terör listesine almasının arkasındaki en önemli gerekçe Erdoğan iktidarının Müslüman kardeşler Örgütü üzerinden bölgesel bir hegemonya arzusuna gem vurmak içindir. “Müttefik” olarak gördüğünüz ABD ve Suudi hanedanlığı sizi her daim hüsrana uğratan yanlış at misalidir. Tarih yoksunu olanlar yanlış ata oynamaya devam ederler. Seymour Hersh ve malum merkezlerin Suriye, Libya ve Mısır faturalarını orada her şeyi ile aktif yer alan Suudi, Katar, ABD, Fransa ve İsrail yerine Türkiye’ye kesmelerinin nedenini anlamayacak kadar ahmak mısınız? Doğu Ğuta bölgesinde Suudi istihbarat Şefi Bendar’ın adı geçerken bu faturayı sadece size kesmelerinin amacını idrak edemeyecek kadar öngörü yoksunu musunuz? Suudi hanedanlığı gibi dünyadaki selefi, tekfiri örgütlerin anası olan bir rejim bile dünya kamuoyunda terörist olarak kabul edilen örgütlerden vazgeçiyor ise ve siz halen bu örgütlerle Şam’da namaz hayalleri peşinde koşuyorsanız, kendiniz ve Türkiye için kurulan kumpas ve hazin sonu görmeyecek kadar kör müsünüz? ABD-Suudi atının size vurduğu çifte aklınızı başınıza ne zaman getirecek?