26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yeni Ortaçağ ne anlama geliyor?

Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin

Eski Yazar

A+ A-

Bilim ve Ütopya dergisi bu ay (Haziran 2014), "Yeni Ortaçağ'da Devrimin Karakteri" başlıklı çok önemli bir kapak dosyası ile çıktı. Doğu Perinçek; Emrah Maraşo ve Onurcan Ülker'le yaptığı söyleşide "Yeni Ortaçağ'dan Milli Demokratik Devrimlerle çıkılacak" diyor.

Prof. Dr. İzzettin Önder ve Doç. Dr. Haldun Soygür de Soma faciasından hareketle günümüz kapitalizmini ele alan yazılarıyla kapak dosyasına katkıda bulunmuşlar.

Teori dergisinde (Haziran 2014) Askeri Öner arkadaşım da bir süredir sürdürdüğümüz Türkiye köylülüğünün durumu üzerine tartışmasını, "Tarım konusunda çalıştay düzenleyelim" başlıklı yazı-önerisiyle sürdürüyor.

Konu önemlidir. Türkiye'nin bilim ve teori dünyasının önde gelen iki yayın organı aracılığı ile gündeme getirilmesi bir ihtiyaca cevap vermiştir. Sayın Perinçek de köşe yazısında konunun tartışılması dileğini belirtti.

CANLANAN ORTAÇAĞ

"Yeni Ortaçağ" kavramı, günümüzde dünya halklarının önünde nasıl bir devrim görevinin olduğunu olanca açıklığıyla ortaya koyan anahtar sözcüktür.

20. yüzyılda emperyalizm, kapitalist sistemin esası olan "eşdeğerlerin değişimi" ilkesini adım adım rafa kaldırmış, onun yerini hegemonyacı zorbalığa dayanan haraç sistemi almıştır.

Uyuşturucu baronlarının, mali sermaye spekülatörlerinin, devlet olanaklarını kullanarak köşeyi dönenlerin, üretimdeki varlıklarına dayanan kapitalist sermaye sınıfını bir kenara iterek başköşeye kuruldukları bir dönemde yaşıyoruz.

Sermaye sınıfının yapısında yaşanan değişiklik, ideolojik alanda Ortaçağ'ın yeniden canlandırılması ile el ele yürüdü. Etnik ve dinsel yapıların canlandırılması, tarikatların dünyanın her tarafında mantar gibi bitmesi, falcılık ve üfürükçülüğün yeniden saklandıkları köşelerden çıkarak en "modern" semtlerde başköşelere kurularak yeniden faaliyete geçmeleri, artık herkesin gözlemleyebildiği olgular durumunda. Rant ve faiz gibi kapitalist sistemin normal işleyişi içinde yeri olmayan faktörlerin bütün ülkelerde giderek daha fazla önem kazanmaları da "Yeni Ortaçağ" olgusuyla yakından ilişkilidir.

Türkiye gibi feodal kalıntıların hâlâ canlı olarak yaşadığı ülkelerde ise, Ortaçağ güçlerinin bizzat kendileri iktidar makamlarına tırmandı. Artık Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve bakanlık koltuklarında tarikat müritleri oturuyor.

Aşiret ve tarikat ilişkilerinin siyasette ağırlığının iyice arttığı bir dönemde yaşıyoruz.

Elbette bütün bu gelişmeler emperyalizmden bağımsız olmadı. Esasen aynı durum en başta emperyalist sistemin merkez ülkelerinde de yaşanmaktadır.

20. Y.YIL SOSYALİZM PRATİKLERİ

20. yüzyıl devrim pratikleri, tartıştığımız konu açısından öğreticidir. Teoride sosyalist devrimler çağından bahsedilirken, pratikte ilk sosyalizm deneyini yaşayan ülkelerden Sovyetler Birliği başta olmak üzere, çok sayıda ülke kapitalizme geri döndü. Bu ülkelerin büyük çoğunluğunda 90'lı yıllar boyunca mafyatik rejimler kuruldu.

Çin Halk Cumhuriyeti 1980'li yıllardan sonra adına piyasa sosyalizmi de denilen kamu ekonomisinin ağırlıkta ve yönlendirici olduğu bir çeşit karma ekonomik sisteme geçti. Kolektifleştirme uygulamalarında geri adım attı. ÇKP, çok uzun bir dönemi kapsayacağını belirttiği Sosyalizmin ilk aşamasında olduğunu söylüyor. Uygulamalara baktığımızda ise bu dönemin, Sosyalizme doğru ilerleyen Milli Demokratik Devrimden ibaret olduğunu görürüz.

Kısacası 20. yüzyıl Devrim ve Sosyalizm pratiklerinin esası, Dünyamızın bir bütün olarak hâlâ Milli Demokratik Devrim aşamasında olduğudur.

Japonya Komünist Partisi gibi günümüzün en ileri kapitalist ülkelerinden birinde faaliyet yürüten bir Partinin, önündeki devrimci aşamayı Milli Demokratik Devrim olarak belirlemesi anlamlıdır.

TÜRKİYE DEVRİMİNİN KARAKTERİ

Askeri Öner arkadaşımızla olan tartışmamız özetle, Türkiye'de köylülüğün temel talebinin kolektifleştirme mi, yoksa içinde toprak talebinin karşılanmasının da olduğu Demokratik Devrim Programının uygulanması mı olduğu konusundaydı.

Toprakta kolektifleştirme sosyalizm demektir. "Toprakta çözüm kolektifleştirmedir" demek, "Türkiye'nin önündeki devrim aşaması Milli Demokratik Devrim değil, Sosyalist Devrimdir" demektir.

Çin'de 30 yıllık kolektifleştirme pratiğinin ardından toprak, Mülkiyeti kamuda kalmak koşuluyla kullanım hakkı verilerek köylüye yeniden dağıtıldı.

Üstelik, Çin'in tam yüz yıldır devam eden devrim pratiğiyle, 65 yıllık Komünist Parti iktidarının ardından feodalizmin tasfiyesi anlamında, Türkiye'den fersah fersah ilerde olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Bu durumda bile tarımda kolektifleştirme erken ve acele bir karar olarak değerlendiriliyor ve geri adım atılıyor.

Türkiye'de, milli devletin tasfiyesi yolunda emperyalist senaryoların bütün gücüyle uygulamada olduğu koşullarda, Milli Demokratik Devrim Programı etrafında bütün yurttaşları birleştirmek temel görev olarak önümüzde duruyor.

Bilim ve Ütopya'nın Haziran sayısı bize Devrimimizin temel programını hatırlatıyor.