27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD ne yapacak?

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

ABD’nin Batı Asya’da üç hareket tarzı olabilir. Birincisi, bölgeden çekilebilir. Yerleşik sistemin içinde bir kesimin bu hareket tarzını savunduğu anlaşılıyor. Mesela eski CIA teorisyeni Graham E. Fuller, ABD kara kuvvetlerinin ve askeri üsler zincirinin çekilmesini bölgenin sakinleşmesi için bir başlangıç olarak görüyor (“sadece bir başlangıç!” diye vurguluyor). Bu durumda bölgenin Amerikan askeri helikopterlerinin müdahalesi olmadan kendi sorunlarını çözmek zorunda kalacağını söylüyor. ABD dış politikasının askerileşmesinin bütün güçlerle yakın işbirliğini ve diplomasiyi gerektiren bölgesel sorunları çözemediğini, bu açıdan bakıldığında ABD politikalarının paçayı barbarlara kaptıran Roma İmparatorluğu’nun son günlerini giderek daha fazla andırdığını yazıyor. (Defend Democracy Press, 31.10.17). Bu hareket tarzını bir yana bırakıyoruz.

ILIMLI İSLAM PALAVRASI

İkinci hareket tarzı, Rusya’ya yaklaşarak denge kurmaya çalışan, böylece ABD’ye karşı pazarlık gücünü artıran bölge ülkelerinin ve ayrıca İran’ın, terör örgütleriyle, ekonomik manipülasyonla, suikast ve darbelerle meşgul edilerek sahadan çekilmelerini, durmalarını ya da harekete geçmelerini sağlamak olabilir.
Bu açıdan bakıldığında “tarihte ilk defa” bir Suudi Arabistan kralının 1000 kişilik heyetle Moskova’yı ziyaretinin ve S-400 istemesinin ardından Riyad’da gerçekleşen Veliaht Prens darbesi, ABD’nin aldığı acil bir önlem gibi duruyor. Kadınların özgürleşmesi, “ılımlı İslam” gibi palavralar geçersizdir; ARAMCO hisselerinin dünya borsalarında değerlenmesi, bu ülkenin iktisadi fazlalarının küresel mali piyasalara akıtılması, yolsuzluğun önlenmesi vs. gibi BOP kapsamındaki önlemler ise ikincildir. Saray darbesi acil bir önlemdir. Suudların İsrail’in yanında Şii âlemine karşı mevzilendirilmesini, Sünni saldırganlığı olarak kışkırtılmış Arap milliyetçiliğinin canlandırılmasını amaçlıyor. Tutacak mı, göreceğiz.

‘SERSERİ MAYIN’

G. Fuller, yukarıda anılan makalesinde İran’la birlikte Türkiye’yi önce övüyor: bölgedeki “yegâne ciddi, gelişmiş, ileri, istikrarlı” iki devlet, diyor. Ortadoğu’daki hükümetler değilse de halklar, bu iki devlete, onların gelişmiş ekonomilerine, “yumuşak güç”lerine (soft power) ve esnek politikalarına hayran oluyorlarmış. Fakat hemen sonra, “Erdogan’s Turkey is at the moment a loose cannon” (Erdoğan’ın Türkiyesi şu sıralarda serseri mayın) ifadesini kullanıyor.
Bu ifadeden ABD’de Türkiye konusunda değilse de Erdoğan konusunda en ılımlı kanatta bile mutabakat olduğunu anlıyoruz (İran yöneticileri için böyle bir şey söylemiyor mesela!). Bu mayının fünyesini bir an önce sökmek için ABD’nin elinden gelen her şeyi yapacağı anlaşılıyor. Muhtemelen Türkiye’de milyonlarca dolar rüşvet dağıttığını söyleyen Rıza Sarraf’ın itirafçılığıyla, yani şantajla başlayacaklar ve içeride kitle halinde faaliyet gösteren ajanlarını da kullanarak ekonomik manipülasyonla, terörle her türlü baskıyı yapacaklar. Askeri darbe ortamı yaratmaya ya da yerine bir “Gül” koymak için Saray’a darbe yapmaya bile kalkışabilirler.

İMPARATORLUKLARIN ÇÖKÜŞÜ

Birinci hareket tarzının tek başına geçerli olması imkânsız. Bu hareket, ABD’nin bütün bölgeyi Rusya ve İran etkisine bırakması anlamına gelir ki bunun olamayacağını en iyi görebilecek kişilerden biri G. Fuller’dır. Dolayısıyla ikinci hareket tarzı ABD için daha makul görünüyor: Ülkeleri iç sorunlarla meşgul ederek Rusya’yı bölgede yalnızlaştırmak, böylece onu Suriye ve Irak sahası üzerinde yapılacak bir uzlaşmaya razı etmek.
Üçüncü hareket tarzı ise bölgesel bir savaşı başlatmak olabilir. Bölgesel savaş, İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesi ve Golan Tepeleri üzerinden Suriye’ye saldırması ve/ya da Suudi Arabistan’ın Yemen’e girmesiyle başlayabilir. İran ve Rusya’nın, giderek bütün bölge ülkelerinin bu anafora kapılarak mevcut dünya savaşını topyekûn dünya savaşına dönüştürmeleri Pentagon generallerini ne kadar kaygılandırıyor, bilemeyiz. 1990’lı yıllarda (Yugoslavya parçalanırken) zamanın ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, “Bunca silahı kullanmayacaksak niye ürettik?” demişti. Sahi emperyalist ülkeler bu silahları niye üretiyorlar ve parayı bastırana satıyorlar?
Durum karışık, fakat bildiğimiz iki şey var: Roma İmparatorluğu başta olmak üzere bütün imparatorluklar en uç hâkimiyet noktalarından çözülmeye başlamışlar ve bu çözülme merkeze yansıdığında çökmüşlerdir. Ancak hiçbir emperyalist güç silah üstünlüğü devam ederken kendi hâkimiyet alanını savaşmadan rakiplerine terk etmez.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019